17 Ağustos deprem felaketinin yıldönümünde Mimar İsmail Erten Çanakkale açısından deprem gerçeğini İşte Çanakkale Gazetesi’ne değerlendirdi.
Çanakkale’nin deprem fay hatlarına yakın olduğunu bir kez daha hatırlatan İsmail Erten,’’Kentin en büyük sorunu yoğurt kıvamında bir zemine sahip olmasıdır “ dedi. Erten Çanakkale merkezinin, büyük bir depremde ciddi tehlike arz edecek bu zeminden uzağa, sağlam bir zemine taşınması gerektiğini de söyledi.

Bundan tam 21 yıl önce, 17 Ağustos 1999 yılında saat 03.02’ de merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesinde gerçekleşen Marmara Depremi’nin etkileri sürerken,  18 bin 373 kişinin hayatını kaybettiği, 23 bin 781 kişinin yaralandığı, 505 kişinin’ de sakat kaldığı Ankara'dan İzmir'e kadar geniş bir alanda hissedilen 7.4 büyüklüğündeki depremde 285 bin 211 ev ile 42 bin 902 iş yeri büyük hasar gördü. Depremde adeta damino taşı gibi devrilen ve yüksek katlı binaların çökerek bir kat haline geldiği görüntüler depremde sağlam yapı ve zeminin ne kadar önemli olduğunu acı bir şekilde öğretti. Uzmanlar binaların dayanıklı olmasında sürekli uyarılarda bulunurken, deprem tehlikesi altında bulunan Çanakkale’nin zeminsel açıdan dezavantaja sahip olduğuna dikkat çeken Mimar İsmail Erten köklü revizyon yapılması gerektiğine vurgu yaptı. 

Erten değerlendirmesin de şunları söyledi:
“ÇANAKKALE DEPREM TEHLİKESİ İÇİNDE BULUNAN KENTLERDEN BİRİDİR”
Çanakkale’nin deprem ile ilgili iki boyutlu bir tehlikesi var. Bunlardan bir tanesi aktif fay hattı olan ve Çanakkale’nin kuzeyinden geçen Kuzey Anadolu fay hattının bir parçası olan ve Gelibolu civarlarından geçen bir fay hattı var. Bu fay hattı ortalama kuş uçuşu Çanakkale’ ye 25 kilometre. Diğer fay hattı ise Çanakkale’nin aşağısında 45. 50 kilometre uzaklıkta Yenice- Havran hattına Doğru giden ve tarihin çeşitli dönemlerinde çok ciddi mesela 7.3’leri – 7.5’leri bulan deprem meydana gelen ve aktif fay hatları var. Bunun dışında Çanakkale kentinin kurulu bulunduğu yerin ortasından geçen bir fay hattı yok. Ancak Çanakkale bu iki büyük ve aktif fay hattının arasında ve devamlı deprem tehlikesi altında bulunan kentlerden biri. Bu arada bu fay hattı birçok ili tehdit eden aktif fay hattıdır. Yani deprem ile ilgili Çanakkale’nin 1 boyuttaki tehlikesi 2 aktif fay hattının arasında bulunması.

“ÇANAKKALE MERKEZDE YOĞURT KIVAMINDA BİR ZEMİNDE YAŞIYORUZ”
İkincisi ise Çanakkale kentinin merkezi son derece kötü bir likit zemine sahip olması. Yani sıvılaşma dediğimiz yeraltı suyunun 50-60 santime kadar yükselen yaz aylarında 2-2.5 metreye kadar inen ama örnek vermek gerekirse bildiğimiz yoğut gibi yüzeye sahip Çanakkale şehrinin bulunduğu ana kent merkezindeki  zemin. Sarıçay ve civarı diyebileceğimiz bu bölge Hastane Bayırı eteklerine kadar uzanan bu bölge  alüvyon dolgu ancak bu dolgunun içinde de sıvı var. Bu ne demek diye soracak olursanız, bu deyim yerinde ise tam bir yoğurt kıvamıdır. Yani bu yoğurdun üzerine bir kaşık ya da çatal koyduğunuzda nasıl yoğurdun içine batıyorsa, bu zeminin üzerindeki binalarımızda çok sağlam olsa bile, yani müthiş demir, müthiş beton ve müthiş mühendislik harikası olsa bile içinde sıvı bulunan zemin depremde hareket ettiğinde hemen altı katlı binanın ilk üç katını hemen zeminin içine alır. Kabul etmeliyiz biz Çanakkaleliler olarak böyle bir zeminde yaşıyoruz.

“KÖTÜ ZEMİNDEN KURTULMAK İÇİN KENT MERKEZİNİ TAŞIMALIYIZ”
Çanakkale’ de üzerinde yaşadığımız bu zeminin toprak içindeki uzunluğu yaklaşık 60 ya da 80 metredir. Bu yoğurt kıvamındaki zeminin tek çözümü 60 yada 80 metreye kadar kazık temeller ve benzer sistemler yapılamayacağına göre olabildiğinde mühendislik bağlamında radyan temel, bütüncül temel ve benzeri sistemler yapılıyor binaların güvenliği ile ilgili. Bu çalışmalar aslında doğaya karşı verdiğimiz bir mücadele. Kişisel görüşüm bu mücadeleyi vermek yanlıştır. Tam aksine yoğurt kıvamına sahip dediğimiz düzlükteki kentin merkez dışına aktarılması yani taşınması gerekiyor. Yani bizim Çanakkale civarında çeşitli tepelerimiz var. Kraç toprak olan tarıma alanlarına zarar vermeden ve ormanı tahrip etmeden bu tepelere kentin hızla aktarılması, taşınması lazım. Belki yüz yıllık bir planlama ilk, orta ve bitiş evresi olarak planlamalar ile bu yapılması lazım. Bu arada bu zeminden taşınırken bu zeminde 2 katlı 3 katlı yapılar ile merkezde yaşamaya devam etmemiz lazım. ama bakıyoruz ki kentin doğusundaki Sarıçay’ ın yatağına 13 katlı bina projeleri yapılmak istendi. Bu zeminin kaldırabileceği kat sayısı 2 yada 3 kattır. Katlar azaltılsın dedikçe muazzam kat artışlı projeler yapılmak isteniyor. Bu planlar sadece yerel yönetimlerden gelmiyor birde bu izinlerin bir da Ankara’ da bakanlıklar onaylıyor. Mühendislik doğa ile savaşmak değildir. 80 metrelik kazıklar üzerinde bina yapabilir ama bu değil mühendislik. 80 metrelik kazıklar üstüne yapılan yüksek katlı yapılar bu projedeki bir insan hatası ile bu 80 metrelik kazığın kırılmasını ve bu kazığın üzerindeki 15 konutun yok olur.  

“YÜKSEL KATLI BİNA PROJELERİNDEN DERHAL VAZGEÇMELİYİZ”
Birkaç yıldan buyana muhalefetmiş gibi görülen bir uyarıda bulunuyorum. Diyorum ki; Sosyal Tesislerdeki 6 kat olan binalar kentsel dönüşüm adı altında 13 kata çıkarılmak istenmişti ve bu  düşünde de de depreme karşı dayanıklı yapıların yapılacağı ifade edilmişti. Orada yapılması gereken tam aksine, 5-6 kattan yeni binaların 13 kata çıkarılması fikrinin nereden çıktığını anlamış değilim. Çanakkale’nin en büyük sorunu yüksek katlı binaların sıvılaşmış zemin içinde yer almasıdır. Bu süreçte herkes şapkasını önüne koyacak ve bu yüksek katlı projelerden vazgeçeceğiz. Belediye meclisi ve encümenleri bu konuyu değerlendirsinler ve bu çok tehlikeli durumu masaya yatırarak çok katlı yapıların yapılmaması için önlem alsınlar. Bundan dolayı biz doğanın verdiği zeminden hızla sağlam zeminlere Çanakkale’ yi taşıyabilecek bir planlama anlayışı geliştirmeliyiz diye düşünüyorum.”
              
Özel Haber: Ogün İnal