Rüzgâr enerjisi, güneşin dünyayı ısıtması sırasında oluşan ısı farkları nedeniyle yer değiştiren hava akımlarıyla oluşur. Rüzgâr türbinleri bu hava akımının kinetik enerjisini mekanik enerjiye dönüştürür. Dolayısıyla, kaynağı yenilenebilen bu enerji türünü Rüzgâr Enerji Santralleri kullanmaktadır. Rüzgâr enerjisi tükenmez. Güneş var oldukça (öngörülen 6 – 7 milyar yıl daha) bu kaynağın tükenmesi mümkün görünmemektedir. Buna karşın petrol, doğalgaz ve kömür gibi tüm fosil yakıtların belli bir rezerv kapasiteleri vardır. Bu rezerv kapasitelerinin yakın bir gelecekte biteceği öngörülmektedir.
Dolayısıyla rüzgâr, temiz, yerli ve tükenmez bir kaynaktır. Rüzgâr türbinleri herhangi bir yakıt türüne ihtiyaç duymaz. Bu nedenle, yakıt arama, çıkarma, nakliye, sevkiyat ve yakıtın işlenmesi veya bertarafı gibi aşamalarda oluşan herhangi bir çevresel bir risk taşımazlar. Rüzgâr enerji santralleri, işletmeye geçtiklerinde hiçbir atık ortaya çıkarmamakta; herhangi bir gaz salımı yapmamaktadırlar. Aksine, rüzgâr enerji santralleri, devreye alındıklarında aynı güçte fosil yakıta dayalı termik santral yatırımını ikame edeceğinden böyle bir termik santrallin üretiminden oluşacak, atmosfer ve insan sağlığı için zararlı gazların salımını engellerler.
Rüzgâr santralleri özellikle yerleşim yerlerine uzak kırsal alanlarda kurulmaları nedeniyle bu bölgelerde istihdam artırıcı bir etki de yaratırlar. Ayrıca, türbin parçalarının yerli üretimi, bu endüstrinin Türkiye’de gelişmesi sağlarken daha geniş kitlelere istihdam yaratmasının önünü açmaktadır. Aynı üretimi yapabilen diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına göre dahi çok az bir alan kaplayan rüzgâr türbinlerinin kapladığı bu alanda da tarım ve hayvancılık faaliyetleri devam edebilmektedir. Bu nedenle, rüzgâr enerji santrallerinin oldukça düşük bir çevresel ayak izi vardır.
Dünyada Yeni Yatırımların Önemli Bir Bölümü Rüzgâr Enerjisine Yapılmaktadır.
Küresel iklim değişikliği dünyanın en önemli çevre sorunlarından biri olarak kabul edilmektedir. Atmosferde tutulan karbondioksit ve metan gibi sera gazlarının oranının artmasıyla yaşanan sıcaklıklardaki artış, özellikle Türkiye’nin de içinde bulunduğu Doğu Akdeniz Havzası için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. En hassas ülkelerden biri olan Akdeniz’de sıcaklıklarda oluşacak 2°C’nin üzerinde bir artış, fırtına ve hortum gibi ekstrem doğa olayları, insanların da sağlığını doğrudan etkileyen sıcak hava dalgaları, kuraklık ve orman yangınları gibi birçok iklim krizini de beraberinde getirecektir. Bu durum, biyoçeşitliliği etkilediği gibi tarımsal verimliliği ve turizmi de olumsuz yönde etkileyecektir.
Bu kapsamda, 2016 yürürlülüğe giren Paris Anlaşması, uzun vadede, endüstriyelleşme öncesi döneme kıyasla küresel sıcaklık artışının 2°C’nin olabildiğince altında tutulmasını hedeflemektedir. Buna göre, Paris Anlaşması; fosil yakıt (petrol, kömür) kullanımı azaltılırken yenilenebilir enerjinin kullanımının artırılmasını da savunmaktadır. Bu kapsamda verimliliği fazla ve çevresel etkisi az olan rüzgâr enerji santralleri, küresel ısınma ile mücadele politikalarının ana unsuru konumuna geçmektedir.
Dünya çapında elektrik üretiminde rüzgâr enerjisinin payı giderek artmaktadır. Dünya’da 1980’lerde 8 MW kapasite ile başlayan rüzgar kurulu gücü, 1990’larda yaklaşık 2.000 MW’a, 2000’lerde 18.000 MW’a ve 2010 yılında yaklaşık 200.000 MW’a ulaşmıştır. 2019 yılı sonu itibarıyla toplam kurulu rüzgâr gücü 650.758 MW’tır. Çin’in 237.029 MW’lık rüzgâr kurulu gücü tüm dünyanın rüzgâr santrali gücünün %36’sını oluşturmaktadır. İkinci sırayı alan ABD’nin rüzgâr kurulu gücü 105.433 MW’tır. ABD’nin arkasında 3. sırada 61.357 MW kurulu gücüyle Almanya bulunmaktadır. İlk 3 ülkeyi, Hindistan (37.529 MW), İspanya (25.808 MW), İngiltere (23.515 MW), Fransa (16.646 MW) ve Brezilya (15.452 MW) izlemektedir. (Kaynak: World Wind Energy Association) Wind Europe verilerine göre, 2019 yılında AB’nin elektrik ihtiyacının %15’i rüzgâr enerji tesisleri tarafından karşılanmıştır. Danimarka’da rüzgâr enerjisinin talebi karşılamadaki payı %48’lere ulaşmıştır. Danimarka’yı %33 ile İrlanda, %27 ile Portekiz ve %26 ile Almanya takip etmektedir. Türkiye’de bu oran %7,4 seviyesinde kalmıştır. (Kaynak: Wind Europe Yıllık İstatistikler 2019)
Türkiye, 2019 yılı sonunda ulaştığı 8.056 MW kurulu gücüyle elektrik ihtiyacının %7,4’ünü üretmiştir.
Türkiye’de Mayıs 2009 tarihli Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesinde 2023 yılında rüzgâr enerjisine dayalı kurulu gücün en az 20.000 MW olması hedeflenmiştir. Ülkemizde rüzgâr enerjisi kurulu gücü 2008 yılında 364 MW seviyesinden 2019 yılı sonu itibarıyla ancak 8.056 MW’a ulaşabilmiştir. Ülkemizin bu rüzgâr kurulu gücüyle dünya kapasitesindeki yeri %1’lik dilimdedir.
Elektrik üretiminde rüzgâr enerji kaynaklarının payı yıllar içerisinde artmıştır. Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ) verilerine göre, 2010 yılında Türkiye’de elektrik enerjisinin %72,6’sı doğalgaz ve kömür gibi fosil kaynaklardan ve sadece 1,4’ü rüzgâr enerjisinden üretilmekteydi. 2019 yılı sonu itibarıyla ise Türkiye’de elektrik enerjisinin %57,6’sı fosil kaynaklardan ve %7,4’ü rüzgâr enerjisinden elde edilmiştir.
Rüzgar enerjisi açısından önemli bir potansiyele sahip olan ülkemizde yeni rüzgâr kapasitesinin devreye girmesiyle girdi maliyeti düşük, daha modern, çevreye zararlı gaz salımı olmayan, daha temiz ve daha verimli tesislerin kurulu gücümüze ekleneceği unutulmamalıdır. Şüphesiz, bu avantajlar iklim değişikliği tehdidi ile değişen dünya enerji politikaları açısından rüzgâr enerji kaynaklarını önemli bir yere koymaktadır.
İklim Değişikliği ve Rüzgâr Enerjisi
Paris Anlaşması’ndaki iklim değişikliği ile mücadeledeki siyasi taahhütlerinin bir devamı olarak Aralık 2019’da Avrupa’yı dünyanın ilk iklim nötr kıtası yapacak Yeşil Mutabakat (European Green Deal) kapsamında Avrupa Birliği’ne üye ülkeler iddialı hedefler ortaya koymuşlardır. Bu yeni büyüme stratejisinin temelinde olan ikiz hedeflerden ekolojik dönüşüm enerji dönüşümünü sağlayarak, konvansiyonel kaynaklardan, başta rüzgâr olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişi öngörmektedir. Dijital dönüşümle de desteklenen bu hedef, nihai olarak AB’nin döngüsel ekonomiye (ekonominin her alanında ortaya çıkan atıkların da tamamen yeniden kullanıma alındığı) tamamıyla geçişine hizmet edecek. Ülkemizde de sadece AB müzakere sürecinde olan bir ülke olarak değil aynı zamanda AB’ye yapılan ihracatımızın dış ticaretimizin önemli bir payını oluşturması nedeniyle, kısa vadede ekonominin her sektörünün bu yeni koşullara uyum sağlaması ve orta vadede bu çerçevede alınan uygulamalara tam uyumu gerekecektir.
Boylam Enerji 138 MW’lık Kurulu Gücüyle Türkiye’nin Yenilenebilir Enerji Hedeflerine Destek Vermektedir.
138 MW kurulu gücüne karşı sadece 27 adet rüzgâr türbininden oluşacak Saros RES, kurulduğunda yılda yaklaşık 200.000 hanenin yıllık elektrik enerji ihtiyacını karşılayacaktır. Fosil yakıtla çalışan enerji üretim tesislerini ikame ettikleri ve dolayısıyla “0” emisyonlu oldukları için atmosfere yılda 267.000 ton karbondioksit salımı engellenecektir. Bu miktar 7,3 milyon ağacın yarattığı etki ile eşdeğerdir. Saros Rüzgâr Enerji Santrali’nin 138 MW kurulu gücünün sadece 27 türbinle kurulacak olması itibariyle türbin adedi faaliyetteki benzer projelere kıyasla neredeyse yarı yarıya bir oranda düşüktür.
İthal edilmeyen fosil yakıtlar dikkate alındığında Saros RES Projesi enerjide dışa bağımlılığımızı ve enerji ithalatımızı azaltacak, yerli imalat sanayini ve yerel ekonomiyi destekleyecektir. Proje üretime geçtiğinde doğal gaz ithalatını yıllık 90 Milyon m3, yaklaşık 24 Milyon USD azaltacaktır. Saros RES Projesi’nin yatırım, işletme ve bakım süreçlerinde yerel ve ulusal anlamda istihdam olanakları yaratılacaktır. Özellikle, türbin kule ve kanatlarının ülkemizde üretilmesiyle rüzgâr endüstrisinin Türkiye’de gelişimine katkı sağlanacak böylece ülke ekonomimize önemli bir katkı sağlanacaktır.