Programda kültürel mirasın korunması konusunda açıklamalar yapan Arslan ve Gölcük “Çanakkale halkı Troya mirasıyla çok uzun yıllardır iç içe” olduğunu ifade ettiler.
"HOMEROS'LA BAŞLADIM, İLYADA'YLA DEVAM ETTİM"
ÇOMÜ TV'nin youtube hesabından yayınlanan ''Ortak Payda'' programının konukları Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Prof. Dr. Rüstem Aslan ve Troya Müze Müdürü Rıdvan Gölcük oldu. programda Arkeoloji serüvenine nasıl başlayıp karar verdiğini anlatan Prof. Dr. Rüstem Aslan, "Aslında sosyal bilimlerle olan ilgim çocukluğumdan itibaren vardı ama ortaokul dönemlerindeki o bir ortaokul hocamın beni Homeros'la İlyada'yla tanıştırması sonrasında benim bu alandaki maceram Homeros'la başladı, İlyada'yla devam etti. Daha sonraki süreçte inişler çıkışlarla arkeoloji İstanbul'da arkeoloji okudum. Prestoreye tarih öncesi arkeoloji okudum. Birazcık da işte dönemdeki hocalarımın yönlendirmesiyle 88 yılında öğrenci olarak Çanakkale'yi Troya kazılarına geldim ve 88'den beridir de buradaki çalışmalara farklı aşamalardan katılıp farklı görevlerde bulundum" dedi.
"TAŞLARIN SIRRI DİZİSİ İLE ARKEOLOG OLMAYA KARAR VERDİM"
Programda Arkeolog olmaya nasıl karar verdiği yönünde bilgiler veren Troya Müze Müdürü Rıdvan Gölcük’ de, konuşmasında " ben 81 doğumluyum. Hocamın öyküsünde yazılı kültürle başlıyor arkeolojiyle tanışmak ya da merak salmak. Bende görsel kültürle. Nasıl görsel kültürle 91 yılıydı. Tarık Akan'ın Taşların Sırrı dizisi var. Orada arkeolog ve müzeci karakterinde ve o dizi biter bitmez ben evde bir şeyleri saklayıp onu tekrar keşfediyorum. Dolayısıyla arkeolojinin içindeki o merak duygusunu ben de uyandıran ilk defa o Taşların Sırrı dizisi oldu ve on yaşında arkeolog olmaya karar verdim ve 99 senesinde de bu maceraya Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'nde sanat tarihiyle beraber başlamış oldum" ifadelerine yer verdi.
"BİZ TARİH İŞÇİSİYİZ”
Kazı alanındaki kararlar konusunda bilgiler veren Prof. Dr. Rüstem Aslan, "Aslında arkeoloji tek başına bir bilim değil. Yani arkeolojinin özellikle son 20 yıldaki gelişimi arkeolojiyi çok disiplinli bir bilime dönüştürdü. Yani arkeoloji, fen bilimleriyle, diğer sosyal bilimlerle beraber ortak çalışıyor. Ortak çalışmadığında aslında bir arkeolojinin bir ağırlığı, bir önemi de yok. Biz tabii arkeoloji öğrencilerine ya da arkeoloji okumak isteyen öğrencilere şunu söylüyoruz. Yani günümüzdeki teknoloji, modern hayat, işte teknolojinin gelişmesi büyük bir hızla ilerliyor ve biz bunu arkeolojiye uyguluyoruz. Yani dijital dijitalleştirme, işte belgesel, belgeselle ilgili çalışmalar. Mesela işte arkeoloji sadece kazmayla kazma işi değil. Kazı bilim değil. Yani arkeoloji aslında bir biz tarihçiyiz. Tarih işçisi gibiyiz ve yan bilim dallarında da işte fizik bilimi, coğrafya işte biyoloji gibi bizim çıkardığımız verileri örnekleri sonuca dönüştürüp hepsini bir araya getirip yorumluyoruz. Burada özellikle yani şu arkeolojiyi okuyup sadece arkeolojiyi okuyup başka alanlara da gidebilirsiniz bağlantılı. Ya da fen bilimlerinden arkeolojik projelere geçebilirsiniz. Çok alanlı, çok disiplinli bir çalışma alanı. Öğrencilerin de seçme şansı çok fazla var. Yani burada detaya girmeyeceğim. Fakat seçme şansları oldukça fazla. Evet diğer bilimlere ışık olacak nitelikte bir aslında ışık tutuyor onların o bilimlerin de ilerleyebilmesi adına" dedi.
MÜZENİN DÖNÜM NOKTASI İSMİNİN ÇANAKKALE DEĞİL, TROYA MÜZESİ YAPILMASI OLDU
Troya Müzesi'nin kısa sürede ulaştığı başarılar ile ilgili açıklama yapan Troya Müze Müdürü Rıdvan Gölcük, "Benim çalışma sürem kısa ama bakanlığın bu projeyi başlatması 2011'e dayanıyor. Yani bu Troya Müzesi projesine karar veren, Troya Müzesinin, ören yerinin hemen yanı başında konuşlandıran, adını Çanakkale Müzesi değil de çünkü kapanan müzenin adı Çanakkale Müzesi'ydi. Adının Troya Müzesi olmasına karar veren, bunu onaylayan her kim varsa ki hocam da o ekibin arasındaydı. Müthiş doğru işler yapılıp zaten gelmişti. Orada kendi adıma düşen pay çoğunlukla şu olabilir. Müze bildiğiniz üzere 2018'de açılmıştı. 2018 Ekiminde açılmıştı. Yeni açılmış bir müzeyken biz çok kısa bir süre sonra pandemiyle yüzleştik. Hatta bizim için kırılma tarihlerinden birisidir. Mart'ın 2020'si. Çünkü Kültür Bakanlığı bize bir yazı gönderdi. Türkiye'deki tüm müzelere gitti bu. Dedi ki ören yerleri ve müzeler kapanıyor. Şimdi şok olduğumuz bir andı. Çünkü çok hayalimiz var. Avrupa'da Yılın Müzesi yarışmasında adayız. Adaylığımız devam ediyor. Ve o kararı alır almaz bugün baktığımızda çok doğru bir şey yaptık. O doğru şey şuydu. Bir araya toplandık. Bir toplantı yaptık. Dedik ki ya bir müze nasıl kapanır? Gişe kapandı. İşte artık bilet satılmıyor, bilet satışı kapandı. Ama müzenin işlevi sadece bilet satmak mıdır? Ya da müzenin işlevi sadece turnikeyi döndürmek midir? Hayır. Müzenin birçok işlevi de var. Biz orada bu kapanmaya ve pandeminin oluşturduğu şartlara bir kültürel direnç gösterdik ve hatta sonrasında kaleme aldığım bir yazı olmuştu. Bir metin yayınladık. Metnin başlığı da şuydu. Biz kapanmadık, yeni bir kapı açtık. Kapanmayı reddettik. Çok ciddi bir kriz iletişimine başladık. Ve o kriz iletişiminde ana elimizde mecra, sosyal medya kalmıştı. Fiziksel iletişim kapanmıştı. Ve açıkçası sosyal medyada da bu arada gönül rahatlığıyla şunu söyleyeyim. Pandemi olduğunda ve kapandığımızda sanırım İnstagram'da bin beş yüz takipçimiz falan var. Yani oldukça az. Fakat o canlı yayınlarla beraber insanları evinde yakalamak bizim için çok büyük avantajı oldu. Ve belki de o kapanma olmasaydı Troya Müzesi'nin markalaşma sürecinde on yılda yakalayacağımız bir başarıyı biz birkaç yıl içinde yakaladık. Çünkü hem Türkiye'de o arada çok süratli popüler olmaya başladık. O canlı yayınlar çok sonuç vermeye başladı. Ve ardından da bu arada tabii tüm o yarışmalarda bir kısmı fiziksel döneme geldi jürilerinin ama büyük bir çoğunluğunu yine uzaktan online ya da dosyalar üzerinden gerçekleşti. Kriz iletişimini doğru yönetmenin başarısına hem Troya Müzesi'nin markalaşmasında hem bu yarışmalarda çok faydasını gördük" dedi.
“TROYA BÜYÜK KÜLTÜREL MİRASI AÇAN İLK KAPIDIR”
Türkiye'de arkeolojik anlamda en çok çalışma yapılan illerden biri olduklarının altını çizen Prof. Dr. Rüstem Aslan, "Çanakkale'nin konumu nedeniyle yerleşim tarihinin oldukça eski dönemlere gitmesi ama burada çıkış noktası da tabii ki ilk önemli kazıların bu nedenle Troya' da başlaması ve diğer alanlara yansıması. Yani Troya dışında işte Asos kazısı var. Alexandria Troas kazısı var. Apollon Smintheion kazısı var. Yeni dönemde Maydos Eceabat'ta kazılar var. Yani bizim hatta paloritik dediğimiz yaklaşık bir birkaç yüz bin yıllık süreçten itibaren Osmanlı dönemine kadar çok önemli yerler yerleşmeler var. Troya aslında o nasıl söyleyelim? Bir kapalı kutu gibi gördüğümüzde o büyük kültürel mirası açan ilk kapı gibi. Bunun sonrasında da bu ivmeyle diğer önemli buluntu yerlerinin kazılarının 19'uncu yüzyılda burada başladığını biliyoruz. Yani ilk tarih öncesi kazısı burada. Yayınlar açısından burada. Tabii bir de bunun ötesinde Homeros'un destanını anlattığı, kitabını anlattığı, bu coğrafyanın öyküsünü anlattığı bir kitap var. Bu bizi Çanakkale'yi bu bölgeyi çok güçlü kılıyor" dedi.
ÇANAKKALE HALKI TROYA MİRASIYLA ÇOK UZUN YILLARDIR İÇ İÇE
Troya müzesinin Çanakkale halkına nasıl yansığı hakkında açıklamalarda yapan Troya Müze Müdürü Rıdvan Gölcük, "Orada aslında birkaç kanal var. Onlardan bir tanesi ana hedeflediğimiz noktalardan bir tanesi geçtiğimiz yıl başlattığımız bir projeyle örnekleyeyim. Sınıf Arkadaşım Homeros diye bir proje yaptık. Bu bir gezici müze ya da bavul müzesi. Burada Troya'da da bu Sınıf Arkadaşım Homeros'la bunu başlattık. Çünkü temelde biz altı köyün ortasında yer alan bir müzeyiz ve müzenin duvarları olduğunu kabul edemeyiz ve dolayısıyla önce en yakınımızdan işe başlamak. Taşımalı sistemle eğitim gören okullara sınıflara gitmeye başladık. Geçen sene Kumkale'deki tüm sınıflarda bu eğitimi gerçekleştirdik. Çocukları Troya mirası, Troya kültürü topraklarıyla daha doğrusu topraklarıyla ve topraklarının bir karış altıyla tanıştırma mücadelesi aslında bu. Müzeyi mobil bir hale getirdik. Bu yıl o proje bölgemizde tabii aynı zamanda kuvvetli bir tarım bölgesi ve mevsimlik tarım işçileri çok fazla var. Özellikle Güneydoğu Anadolu'dan gelen ve onların çocukları bir yandan burada. Bazı köy okullarına dağılmış ve eğitim yapıyorlar. Bu yıl onlarla tekrar çocuklarla yani çünkü çocuklar orada en temel bir hikaye, bulunduğu coğrafyayla o hafızayla çocukları tanıştırmak çok önemli. Sınıf Arkadaşım Homeros bu sene o mevsimlik tarım işçisi çocuklarıyla bir araya geliyor olacak. Tabii çocuklar özelini bir kenara bırakırsak aslında Çanakkale halkı sanırım Troya Festivali'nin başlangıcı 1963 gibi. Aslında Çanakkale halkı Troya mirasıyla çok uzun yıllardır iç içe. Fakat orada birazcık hikayeyi tazelemek konusunda, birazcık başka bir noktadan biz de Troya Müzesi'nin bakışını sunmak konusunda bir heyecanımız var. Orada hatta temelde motto edindiğimiz bir kelime bir cümle var kendimize. Toprağın mirası, toplumun mirası yapabilir miyiz? Çünkü inandığımız şey şu, toprağın altındaki o miras, donuk bir miras değil. O kültür donuk bir kültür değil. Yaşayan kültürü hepimizin canında, kanında, adetlerinde, günlük göreneklerinde. Dolayısıyla Troya Müzesi orada bir ayna vazifesi görmeye çalışıp müzeye gelenlere bak senin kimliğinin bir parçası burada bu aynaya bak ve kendini tanı meselesinde bir hedefi var. Bu konuda başarılı olabilirsek tabii çok mutlu olacağız" dedi.
Murat Çağlayan