En hızlı artışın olduğu grup ise 2020 yılına göre iki kat artışın görüldüğü çocuklar. Aynı rapora göre 2035 yılında Türkiye’de yaşayan erişkinlerin yarısının obez olacağı tahmin ediliyor. Obezitenin, basit bir kilo alımı değil, kronik yani uzun süreli bir hastalık olduğunu vurgulayan Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ferit Kerim Küçükler, obez kişilerde diyabet, kalp-damar rahatsızlıkları, depresyon ve kanser gibi hastalıkların görülme sıklığının arttığını söyleyerek obezite hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Vücuttaki yağ dokusunun, sağlığımıza zarar verecek kadar artması olarak tanımlanan obezite, kişinin dış görünüşünü etkileyen basit bir kilo alımı değil, önemli bir hastalıktır. Obez kişilerde, diyabet, kalp-damar hastalıkları, depresyon ve kanser gibi hastalıkların görülme sıklığı artıyor. Bu hastalıklar obez kişilerin yaşam sürelerinin kısalmasına neden olabiliyor.
Beslenme Alışkanlığınız Obeziteye Neden Olabilir
Genlerimizin iştahımızı, metabolizma hızımızı, yağ depolama şeklimizi ve kapasitemizi belirlediğini dile getiren Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ferit Kerim Küçükler, “Obezite gelişiminde birden fazla faktör rol oynuyor. Genetik yatkınlık, hareketsiz yaşam, yüksek kalorili beslenme, hormonal nedenler ve ilaçlar obezitenin gelişmesine sebep olabiliyor. Stres ve düzensiz uyku kilo almamıza yol açabiliyor. Ayrıca ailemizden aldığımız beslenme alışkanlıkları da çok önemlidir. Yaşlandıkça metabolizmamız yavaşlıyor, daha az egzersiz yapmaya başlıyoruz. Yanı sıra, kadınlarda gebelik ve menopoz kilo alımı açsından önemli dönemlerdir. Cushing hastalığı, hipotiroidi, akromegali ve polikistik over sendromu gibi hormonal hastalıklar sebebiyle de kilo alınabiliyor. Nadir görülen Prader Willi sendromu gibi bazı hastalıklar, çocukluk döneminden itibaren obeziteye yol açabiliyor. Kortizon, antidepresan ve antipsikotik gibi bazı ilaçlar da kilo almaya neden olabiliyor” dedi.
Obezitenin En Sık Neden Olduğu Hastalıklar
Obezitenin kilo fazlalığının dışında pek çok hastalığın da gelişmesi için bir risk oluşturduğunun altını çizen Prof. Dr. Ferit Kerim Küçükler, “İnsülin direnci ve diyabet, hipertansiyon ve kalp hastalıkları, yüksek kolesterol, karaciğer yağlanması, polikistik over sendromu, kısırlık, uyku apnesi, astım, kireçlenme, depresyon ve kanser obezite ile birlikte en sık görülen hastalıklardandır” diye konuştu.
Obezite Tanısında En Pratik Yol Vücut Kitle İndeksi
Prof. Dr. Ferit Kerim Küçükler, obezite tanısı hakkında ise şunları söyledi: “Günümüzde kullanılan en pratik yol, kilonuzu boyunuzun karesine bölerek elde edilen vücut kitle indeksini (VKİ veya BMI) kullanmaktır.
Vücut kitle indeksi;
5’in altında: Zayıf
5 – 24.9 arasında: Normal Kilo
0 – 29.9 arasında: Fazla Kilolu
0 – 34.9 arasında: 1. Derece Obez
0 – 39.9 arasında: 2. Derece Obez
0 ve üzeri: Morbid Obez
olarak sınıflandırılır.
Karın bölgesinde biriken yağlar nedeniyle bel çevresinde artış olur. Bel çevresi ölçüsünün erkeklerde 100 santim, kadınlarda 90 santimin üzerinde olmaması gerekir. Artmış bel çevresi değerleri, kalp damar hastalığı riskini artırır”
Hastalar Sorunu Görmekte Zorlanıyor
Sağlıklı bir şekilde kilo vermenin hem kişinin bedenine hem de ruh haline olumlu katkıları olduğunun altını çizen Prof. Dr. Ferit Kerim Küçükler, “Sağlıklı bir şekilde kilo vermek için öncelikli olarak yaşam tarzımızda düzenlemeye gitmemiz ve bunu ömür boyu devam ettirmemiz gerekir. Çoğu hastamız öncelikle sorunun ne olduğunu görmekte zorlanıyor. Çünkü kendine karşı objektif olmak sanıldığı kadar kolay bir şey değil. Bu nedenle sorunlarımızı saptamak ve nasıl düzeltebileceğimizi öğrenmek için profesyonel yardım almak en doğru seçim olacaktır. Diyet düzenlenmesi tedavinin önemli bir kısmını oluşturuyor. Burada amaç sadece kilo vermek değil sosyal yaşantınızı da bozmadan nasıl beslenmeniz gerektiğini öğrenmektir. Obezitenin ilaçlar ile tedavisinde ise son yıllarda önemli gelişmeler olmuştur. Daha önce fazla etkili olmayan ilaçların yerini bugün oldukça güçlü olanlar almıştır. Ayrıca obezite; stres, duygusal yeme bozukluğu ve düşük benlik saygısıyla birlikte olabilir. Bu durumları yönetmek için bireysel tedavi ve davranışsal tedavi yöntemleri psikologlar tarafından uygulanmaktadır” ifadelerini kullandı.
Egzersizde İstikrar Önemli
Egzersizin, hastaların en çok zorlandığı konulardan biri olduğunu belirten Prof. Dr. Ferit Kerim Küçükler, egzersizi günlük hayata dahil etmek ve istikrarla devam ettirmek için şu önerilerde bulundu. “Haftada en az beş gün ve otuzar dakika orta şiddette (yeni kalp atımlarınızın hızlandığını hissedene kadar) egzersiz yapın. Eğer kondisyonunuz yeterli değilse yavaştan başlayın ve zamanla süreyi ve yoğunluğu artırın. Yürüyüş, bisiklet sürme, yüzme gibi egzersizler kalp atış hızınızı artırır ve yağ yakımını destekler. Ağırlık kaldırma, direnç bantları ya da vücut ağırlığı kullanarak yapılan aktiviteler kas kütlenizi arttıran direnç egzersizleridir. Asansör yerine merdiven kullanma, kısa mesafeler için arabayı tercih etmeme gibi günlük aktivitelerinizde değişiklikler yapabilirsiniz. Unutmayın önemli olan sürekliliktir. Yaptığınız tüm eylemleri uzun süreli devam ettirmeniz son derece önemli.”
Haber Merkezi