Çanakkale Belediyesi Eylül ayı Belediye Meclisi toplantısı Çanakkale Belediyesi Altın Yıllar Yaşam Merkezinde yapıldı. Meclis toplantısında Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın gündeme dair değerlendirmelerinin ardından Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Profesör Doktor Mustafa Sarı, Marmara Denizini etkisi altına alan Müsilaj olayı konusunda sunum yaptı.
Müsilaj’ın Marmara denizinde çıkmasının doğal olduğunu, doğal olmayan durumun ise müsilajın çok yoğun ve çok geniş büyüklüklere ulaşması olduğunu söyledi. Kendisi de dalgıç olan Sarı müsilaj öncesi müsilaj süreci ve müsilaj sonrasından deniz dibinden çektiği fotoğraflar ile sunumunu gerçekleştirdi. Anlatımında ekrana yansıttığı fotoğraflarda müsilajın ilk dönemi ve son dönemindeki farklılıkları anlatan ve müsilajın yok olmadığını deniz dibine çöktüğünü söyledi. Deniz dibine çöken müsilajın deniz dibini tamamen öldürdüğünü ifade eden sarı önemli tespit ve uyarılarda da bulundu.

MÜSİLAJ DOĞAL BİR OLAY VE 1729 YILINDAN BERİ GÖRÜLÜYOR
Çanakkale Belediyesi Eylül ayı Belediye Meclisi toplantısında “Müsilaj “ konusunda sunum yapan Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Profesör Doktor Mustafa Sarı Müsilajın ağır tahribatının bundan sonra anlaşılacağını söyledi. Müsilajın yok olmadığını deniz dibine çökerek deniz yaşamını tehdit ettiğini söyledi. Mustafa Sarı sunumunda şu bilgileri verdi. ‘’ Bugün sizlere Müsilaj konusunda bilgi vermekten büyük mutluluk duyuyorum. Bu teklifi sayın başkana ilettiğimde hemen kabul edip beni, ilk toplantıya davet ettikleri içinde huzurlarınızda kendilerine çok teşekkür ediyorum. ‘’Nedir Müsilaj efendim biz Müsilajı  biraz yanlış anladık. Yani Müsilaj Nisan ayılarında kıyılara vurduğu, kıyı körfezlere balıkçı barınaklarını limanları kapladı, kaplayınca hepimiz birden telaşa kapıldık. “Eyvaah Müsilaj varmış” dedik. Müsilaj Akdeniz Havzası Denizlerde 1729 yılından belli doğal bir olay. Akdeniz bölgesinde sıkça karşımıza çıkan, Doğal olmayan ne bu seneki gibi Marmara denizinin komple yüzeyini kapsaması. Geçen yıl kasım ayından belli Müsilaj var denizlerde, altını çiziyorum Kasım 2020’den belli, balıkçılar hep ağladılar sızladılar her dertlerini anlatmaya çalıştılar ben onlara tercüman olmaya çalıştım. Ama biz Müsilajı denizin yüzeyine çıkıncaya kadar fark etmedik Hâlbuki Müsilaj suyun içindeki Fitoplankton dediğimiz, karadaki bitkilere denk gelen çoğunluğu tek hücreli mikroskobik bitkicikler ve ortamdaki şartların bozulması kirliliğin artması gibi mesela dışarıya verdikleri bir salgı polisakkarit yani doğal bir madde bu madde suyun içerisinde kilometrelerce uzayan tüllere benziyor. Dalıyorsunuz suyun altına suyun altına indiğinizde her tarafı labirentler gibi tüller çıkarmış hissediyorsunuz. Bunlar çok büyük parçacıklar halinde bazen birikiyorlar. Kümeler oluşturuyorlar. Bunun yüzeye çıkmış hali en son hali efendim. Parçalanma aşaması, yani önce aşağıda oluşuyor. Veya 30 metre derinliğe kadar parçalanmasında da bir kısmı yüzeye çıkıyor. Biz yüzeye çıkıncaya kadar fark etmedik. Diyorum ki, iyi ki yüzeye çıktı. Biz yine bizim insanları olarak kimseye derdimizi anlatamayacaktaydık. Görmediğimiz şeye inanmıyoruz. Gözümüzle görmediğimiz şeye inanmıyoruz. Akıl gözümüzü kullanmıyoruz çünkü, Efendim nasıl oluyorsa Müsilaj bir an da patlayıveriyor. Hiçbir şey bir anda olmuyor ekosistemde Hayatı biz bitkilere borçluyuz yediğimiz içtiğimiz her şeyi bitkilere borçluyuz aldığımız nefesi bitkilere borçluyuz. Çünkü karbondioksit alıyor onlar oksijen üretiyorlar. Aslında denizdeki besin piramidi ile karadaki besin piramidi arasında fark yok. Ama onlar büyük bitkilere açlar halinde değil minik minik bitkicikler halinde bunlara Fitoplankton diyoruz. Onların üstünde yine mikroskobik üstünlüğü olan zooplaktomlar var. Küçük balıklar var, Orta boy balıklar var, Büyük balıklar var, Potekardiyorlar var neden bunu anlatıyorum. Müsilaja neden olan bu Fitoplankton dediğimiz organizmalar olmasa nefes alamayız dünyanın dörtte 3’ü denizlerle kaplı karaların tamamında hiç ev bark olmasa dağ, kaya olmasa hepsi bitki olsa nefes aldığımız havanın içinde oksijeni sağlamaya yetmiyor. Denizler Dünyanın 4’te 3’ü denizlerle kaplıyor. Soluduğumuz havanın oksijeninin en az yüzde 50’si denizden geliyor. Yani Fitoplankton kötü bir şey değil zararlı bir şey değil nefes almamıza yardımcı oluyor. Ama biz sistemi bozduğumuzda bu Fitoplankton ne yapıyor. Kendini korumak için müsilaj dediğimiz salgıyı üretiyor.” dedi.

“MARMARA DENİZİNDE SÜRKİLASYON AZ”
Sarı sunumunun devamında müsilajın neden busene ortaya çıktığını da anlatarak “Peki neden oldu Müsilaj ve neden bu sen ortaya çıktı, müsilaj neden başka zamanlar da ortaya çıkmadı. 3 tene tetikleyici var değerli üyeler bunlardan bir tanesi sıcaklığın yüksek olması gerekiyor. Yani deniz suyu sıcaklığının ortalamadan yüksek olması gerekiyor. İkincisi ortamda fazla miktarda besin bulunması lazım. Yani azot fosfor silikat gibi denizdeki besin elementlerin çok olması ortalamadan fazla olması lazım. 3.sü deniz şartlarının durağan olması gerekiyor yani, sirkülasyonlar artıkça müsilajın oluşumu engelleniş oluyor. Sıcaklık var mı burada var NASA tarafında elde edilmiş 40 yıllık sıcaklık verilerine göre 2021 yılındaki sıcaklığın sapması Akdeniz havzasına baktığımızda 1.5 - 2 derecelik bir sıcaklık sapması görüyoruz. 40 yıllık ortalamadan  komple 2, 2.5 derece daha sıcak ama Marmara ya dikkatlerinizi çekmek isterim ama Marmara daha sıcak 2.5 dereceye çıkmış sapma, neden sürekli biz atıklarımızı dışarı attığımız için güneş ışığının aşağı geçmesini engellemiş absorbe etmiş ışık enerjisi ışık enerjisine dönüşmüş o da yine bizim hatamız. Sıcaklık var, Önümüzdeki yıllarda da sıcaklık artmaya devam edecek. Küresel iklim değişikliğinin etkisini biz önümüzdeki yıllarda da daha büyük hissetmeye devam edeceğiz. İkinci faktöre geliyoruz. Deniz şartlarında ki durağanlık Marmara denizi çok orijinal bir deniz, Dünyada eşi benzeri bulunmayacak kadar orijinal bir deniz, kocaman bir deniz 11 bin 350 km2 kadar alan ama dar iki tana denizle bağlı denizlere kuzeyde Karadeniz İstanbul boğazı ile, güneyde Akdeniz ve ege’ ye  Çanakkale ile bağlı, Karadeniz tuzluluğu az bir deniz binde 17, Akdeniz tuzluluğu yüksek bir deniz binde 38.  Karadenizden gelen sular kuzeyden yüzey boyunca İstanbul boğazında geliyor. İlk 25 metresi boyunca akmaya devam ediyor. Çanakkale denizinden Ege’ye gidiyor. Akdeniz'in sıcak oksijence zengin ama besince fakir tuzlu suları ise Çanakkale denizinden alttan giriyor. Ve bu Kuzeye doğru akmaya devam ediyor. İstanbul boğazından Karadenize akmaya devam ediyor. 2’li bir yapı var. İki tuzluluğu farklı yoğunluğu farklı suyu arada bir geçiş tabakası ayırıyor. Balıkçılar dalgıçlar buna kristal tabaka derle kanal suyu derler farklı isimlendirmelere yaparlar. Bunu neden anlatılıyorum. Sirkülasyonlar neden az Marmara denizinde yüzey ile dip arasında dikey karışımları bu ikili yapı engelliyor. Dip ile yüze birbirine sürekli karışamıyor. Çok az karışım var. Karışım tamamen Karadeniz'den gelen suya bağlı olarak devam ediyor” dedi.

“40 YILDIR DERİN DEŞARJ İLE DENİZLERİ KİRLETMİŞİZ”
Sarı denizlerimizin 40 yıldır umursamaz bir şekilde kirletildiğinin de altını çizerek “Marmara denizi Müsilaj oluşumu için ideal bir deniz biçilmiş bir kaftan bu anlamda, peki biz bunu biliyor muyuz, biz bildiğimiz gösteriyor muyuz hayır. Ne güzel ikili bir yapı var alttan vermişsin derin deşarjla kanalizasyonlar çıkışlarını 40 yıldır Karadeniz'e doğru akmaya devam etmiş bu, yüzeye çıkmış yüzey akıntıları ile tekrar bize gelmiş, Biliyor gibi davranmamışız. yönetici fark etmeksizin parti fark etmeksizin 40 yıldır biz bunu yapmışsız, bir yerde değil her yerde yapmışsız. Besin elementi miktarı diyoruz. 3. faktör yani kirlilik bakın kırmızılar kirliliğin en yüksek olduğu alanlar, Çevre ve Şehircilik bakanlığın web sayfasında sizde ulaşabilirsiniz, Körfeze bakın kıpkırmızı Gemlik körfezi kıpkırmızı, Bandırma körfezi, Erdek körfezi Mavi noktalar, Çanakkale İmralı çevresi İstanbul çıkışı, Peki bu hassaslığa neden olmuş mu? Evet olmuş yeşil ile gösterilen alanlar, ekolojik olanlar hassas alanalar. 1 litre bile atık atılmaması gereken alanlar. Biz ne yapmışsız 25 milyon insanın atığının ha babam vermişiz denize niye çünkü ikili sistem var. Aşağıda akıntı var deşarja verirsiniz akıntıya alır götürür, Çünkü deniz sihirbaz, çünkü deniz götürür, çünkü deniz yutar pislik tutmaz. Bir yanlış düşünce ile iç bilimle ilimle ilgisi olmayan bir düşünce ile 40 yıldır bunu uygulamışız yetmemiş. Türkiye’ nin bütün Sanayisini Marmara'nın çevresine yerleştirmişiz boş alan kalmamış. Şimdi Bandırma ile Çanakkale arası kaldı. Yakın zamanda arazi fiyatlarına bakarsak oralarda herhalde kalmayacak. Bu tarafa doğru gelecek. Sonra onların atıkları tamamen deniz gitmiş peki bu sanayi kuruluşlarının ruhsat şartı atıklarının arıtması değil mi? Ruhsat vermiş miyiz bunlara vermişiz denetliyor muyuz kutsal dosyalarda denetliyoruz. Yani kutsal dosyalara sorarsanız bir sürü denetleme evrakı var ama Deniz öyle söylemiyor.  Gelin gidelim Biga çayına gelin gidelim Nilüfer çayına , Zehir akıyor efendim buralar zehir akıyor. Eğer sanayi kuruluşlarının atık artıma tesisleri çalışıyorsa, ve çalıştığını iddia eden varsa gelsin beraber gidelim Biga çayına gönen çayına, orda yüzünü yıkasın onu söyleyen’’ “dedi.

“DENİZ DİBİNDEKİ HERŞEY ÖLDÜ”
Sunumunun sonunda Müsilaj olayının nereleri etkilediğini anlatan Sarı, “Evet Nereleri etkiledi Müsilaj çok şeyi etkiledi ama 5 başlık atında toplayarak size arz edeceğim. Ekolojik etkileri var. Ekosistemi baştan sona etkiledi. Balıkçılığı etkiledi. Balıkçılar kan ağladı, iflas eşiğine geldi. Midye yetiştiriciliği diye yepyeni bir sistem doğuyor Marmara denizinde bu sektör çok tehdit altında Müsilajdan dolayı, Turizm etkilendi burada da Çanakkale'de Erdek'te de Adalarda ’da yerel turizm tesisleri vardı. Bunlar bu sistemden çok etkilendiler insanlar Müsilaj korkusuyla buralara gelmek denize girmek istemedi. Kaygı duydular, Ege’ye yöneldiler, Akdeniz'e yöneldiler ve tabi ki denizcilik sektörünü etkiledi. Şu anda kıyıdan itibaren 0-30 metre aralığında bütün sünger toplulukları maalesef öldü. En az yüzde 90 kayıp, ü En iyimser tahmini ile söylüyorum. Akdeniz'in hatırası olarak Marmara da yaşayan mercanlar boğazda da var. Ağlarsınız oradaki mercanları görseniz. Avşa adası civarında mercanlarının hepsini öldürmüş durumda. 150 yaşında ölen bir mercanın tekrar eski halline gelmesi için 150 yıl gerekiyor. Kaybetmesi çok kolay. Ama onun tekrar geriye gelmesi çok zaman alıyor. Bir ot balığı ya da lapin oltacılar bilirler hayvan dinleniyor, beslenmiş bir şekilde tam dinlenme pozisyonunda müsilaj çökmüş lapinin üzerine ve hayvan kurtulamamış o parçanın altında ölmüş kalmış orada. Bozcaada’nın açıkları, deniz çayırları müsilajdan önce oksijen üretiyorlar yani denizin akciğerleri bunlar. Müsilajdan sonra boğazdan akan müsilaj çöktü onların üzerine. Bunların hepsi benim kendi fotoğraflarım yani kendim inip gördüm bizzat şu acı manzarayı bu posidonların en az yüzde 50’sini öldürdü alttan yeni filizler çıkacak. Çok zaman ihtiyacımız var. Midye çiftlikleri yeni bir sektör. Denizi kirletmeyen denizdeki planktonla beslenen dışarıdan yemleme yapmadığımız kimseye zararı olmayan bir sektör. Çok güzel ama müsilajdan sonra üremeleri yüzde 20 durdu. Büyümeleri yüzde 35 civarı geriledi. Ve çok ciddi ölümler ortaya çıkmış oldu.

“MUSİLAJ BALIK YUMURTLALARINI ÖLDÜRDÜĞÜ İÇİN 3 YIL BALIK MİKTARINDA AZALMA OLACAK”
önümüzdeki 3 yılda balık sayılarında ciddi bir azalmanın olacağını ifade eden Sarı,  “Müsilaj deniz dibindeki balık yumurtalarını öldürdü. Bu nedenle balık sayılarında ciddi bir azalma olacak” dedi. Sarı açıklamasında iki fotoğrah göstererek açıklamasında ‘’Müsilajdan önceki hali, şu anda da çeksek aynı böyle pırıl pırıl. Ama müsilaj zamanında hepimiz kahrolduk. Ben birkaç kere geldim buraya dalış yapmaya. Boğazda da bu batıklarda da dalışlar yaptım. İnsanın içi parçalanıyor. Boğazdan gemiler belli bir hızda geçmesi gerekiyor ama filtreleri müsilajla doluyor. Müsilajla dolduğu için hız düşürmek zorundalar. Hız düşürdüklerinde de kıyı emniyeti diyor ki, sen hzını düşürdün römorkör almak zorundasın diyor. İlave maliyet demek. Motor hasarları ve filtre hasarları had safhaya kadar çıktı. Balıklar nisan ayında Nisan’ın 20’si civarında da bütün Marmara’nın kıyılarında da binlerce balık öldü. Zargana da var, lüfer de, dil de, pisi de, vatoz da gümüş balığı da var. Peki şu anda nasıl? Balıklar hareketli organizmalar olduğu için çabuk adapte oldular sisteme şu anda balıklarda çok şükür ölüm yok ama tam balıkların üreme zamanıydı. Müsilajın her tarafı kapladığı zaman. Balık Yumurtaları larvaları öldürdü. Önümüzdeki 3 yıl boyunca bunun etkilerini göreceğiz. Her yıl 1 Eylül geldiğinde yine telaşla diyeceğiz vira bismillah inşallah bu sene çıkar ama üzülerek ben size söyleyeyim ki en az 3 yıl bunun etkilerini göreceğiz. Yani çok ciddi bir zararla karşı karşıyayız. Müsilaj kümelerinin içerisinde çırçır balığı müsilajdan yuva yaptı kendisine, peki şu anda durum ne? 3 hafta önce Tarım Bakanlığından izin alarak Marmara adası çevresinde balıkçı teknesi balıkçı şartlarında müsilajın durumunu tespit etmek amacıyla avcılık yaptık. Algarna çektik. Çektiğimiz algarnada çektiğimiz torba tamamen müsilajla dolu olarak gelmiş oldu. Ve bunu tarım bakanlığına ilettik. Dedik ki durum bu şu anda dipte etkileri çok yüksek buna göre sürdürülebilir balıkçılık için acilen önlem almamız gerekiyor. Peki alabildik mi? Üzgünüm alamadık. Alamadan açtık. Neden alamadık? Çünkü geçen yıl balıkçı zaten iflasın eşiğine geldi. Bu sene tekrar avcılığı yasak etmeye kimse cesaret edemedi. Bu benim kendi yorumum kimseden edindiğim bir bilgi değil. Peki balıkçılık ne durumda? Balıkçı etkilendi zarar etti de balıkçının hiç mi kusuru günahı yok. balıkçının da kusuru var günahı var. TÜİK istatistiklerindeki türlere göre palamut, uskumru, kolyoz, lüfer… hiç önemli değil hangi balığın istatistiği olduğu bakın hepsinin yönü aşağı doğru. 20 yıllık, 2000 yılından 2020’ye kadar ki rakamları gösteriyor bu grafikler. Hepsinin yönü aşağı doğru. Balık stoklarını tüketmişiz. Balıkları çok yanlış avlamışız. Yani stoğu iflasa doğru götürmüşüz. Sağlıklı bir denizde dipte süngerler mercanla r, su bitkileri onun üstünde planktonlar küçük balıklar, orta boy balıklar, büyük balıklar ve en büyük balıklar… Orkinos balık pazarında kaç yıldır görmüyorsunuz? Dedelerimiz babalarımız orkinos görüyor avlıyordu. Şimdi balıkçıya sorarsan diyorlar ki hoca sen bilmiyorsun. Deniz orkinos kaynıyor. Vallahi biz hiç görmüyoruz. Deniz orkinos kaynasa siz tutar getirirsiniz çünkü iyi para eder ve müşterisi her zaman hazırdır. Sağlıklı bir deniz böyle. Deniz sağlıksız olduğunda en sonunda dipte ne sünger ne mercan kalıyor. Yukarıda da büyük balık kalmıyor. Şu anda da Marmara böyle. Müsilaj Marmara’yı bu hale getirdi. Onun için balıkçılığın etkisi çok yüksek. Hemen her gün herkesin sorduğu soruya da burada cevap vereyim; müsilaj şartlarında Marmara’dan avlanan balığı yiyelim mi yemeyelim mi? Geçen sene kasım ayında balık yediniz mi? Yediniz, ben de yedim. Ocak ayında yedik. Mart ayında yedik. Kasım ayından beri müsilaj vardı. Hep beraber müsilajlı ortamdan gelen balıkları yedik zaten bir şey oldu mu olmadı. Müsilajın kendisi doğal bir madde ama müsilaj organik yapıda olduğundan polisakkarit yapıda olduğundan burada bakteriler virüsler kümeleniyorlar. Nisan mayıs ayındaki gibi yüzey komple Müsilajla kaplı olduğunda o müsilajın içinden gelen balığı yemekten kaçınmalıyız. Çünkü o mikroorganizma orada kümelendi görüyoruz. Ama bugünkü şartlarda Müsilaj artık büyük yoğunlukta değil.  Dolayısıyla avlanan balıklarla ilgili geçen kasım ayında nasıl davrandıysak aynı hassasiyeti göstermemiz lazım. Normal şartlarda bir balığı tüketirken neye dikkat etmemiz gerekiyorsa ona dikkat etmemiz lazım. Lütfen televizyonda uzmanlığı kendinden menkul insanların açıklamalarını lütfen dikkate almayın. Yer bilimci gök bilimci herkes Müsilaj uzmanı herkes su ürünleri uzmanı kesildi. Devletin yetkili birimleri var. Balık yenilemeyecek kadar kötü olursa bu birimler sürekli denetleme yapıyor. Açıklarlar uyarırlar kimse canını yolda bulmadı. Kimse kimsenin canını tehlikeye atamaz. Onun için lütfen sadece resmi otoritelerin yaptığı açıklamaları dikkate alalım.” ifadelerine yer verdi.

MARMARA DENİZİ KORUMA ALANIN İLAN EDİLMELİ
Sarı sunumunun sonunda çözüm önerilerini de sıralayarak “Peki çözüm ne? 3‘lü tetikleyiciyi tekrar hatırlayalım; yüksek Sıcaklık iklimden kaynaklanıyor. Etkileyebiliyor muyuz? Hayır. Keşke etkileyebilsek. Ama uyum sağlamaya çalışıyoruz. Sıcaklıklar yükselmeye devam edecek. Deniz şartlarının durağanlığı, Marmara denizinin yapısı ve iklime bağlı. Etkileyemiyoruz. Etkileyebildiğimiz tek yer fazla besin elementi.  Yani evsel endüstriyel, tarımsal atıkları etkileyebiliyoruz. Bu nedenle haziran ayında Marmara denisinin çevresindeki bütün paydaşlar, bir araya gelindi ve bir çalıştaylar serisi yapıldı. Ve 22 maddeden oluşan bir eylem planı çıktı ortaya. Bu eylem planının altına herkes imza attı. Çevre sorunları sınır tanımadığı gibi parti falan da tanımıyor. Çevre sorunları, küresel sorunlar bunlarla baş edebilmek için küresel iş birliğine ve bizim ülke olarak topyekûn seferberlikle birlikte hareket etmemiz gerekiyor. 22 maddelik bir eylem planı çıktı. Ardından yüzey temizliğine başladık. 8 Haziranda başlattık 7 Temmuzda bitirdik.  Yüzeyden temizledik peki aşağılara bir katkımız olabildi mi? Bu eylem planı çerçevesinde deşarj limitleri düştü. Yeni düzenlemeler yapıldı.  Bütün Marmara denizinin çevresindeki atık arıtma tesislerinin ileri arıtmaya dönüştürülmesi için kararlar alındı bunlar çok güzel fakat zaman alıcı şeyler. Denize bizim yardım etmek için ileri biyolojik arıtma tesislerine uzun vadede yaparken bir taraftan da Marmara denizini koruma alanı ilan etmemiz lazım. Balıkçılıktan denizciliğe kıyı düzenlemelerinden diğer faaliyetlere kadar hepsinde yol gösterici olacak. Sonra yapmamız gereken şey bireyleri faaliyet geçirmek. Evsel endüstriyel kirlilik kaynaklarını iyileştirmek için gerekiyorsa yasal düzenlemeler yapılması gerekiyor. Nehir havzalarının iyileştirilmesi gerekiyor. Bunların hepsinden önemlisi el birliği ile iş birliğine ihtiyacımız var. Ben kendime bir görev verdim, ben bu alanda çalışan bir insan olarak Marmara belediyelerimizi dolaşacağım, belediye meclislerimize bilgi vereceğim ve onların desteklerini isteyeceğim. Halkı bilgilendirmemiz, kampanyalar yapmamız lazım. Bunun için buradayım. Bunu sağladığı için sayın başkanıma teşekkür ediyorum’’ dedi.

Ogün İnal