GÖNÜLAÇAR MİMOZA’YI ANLATTI
Özel kokusu, her koşulda açabilmesi, kırılganlığı kadar direnci ile gücüne hayran bırakan Mimoza’dan adını alan Mor Mimoza’nın yazarı Gökçe Çiçek Gönülaçar kitabını anlattı.
Çanakkaleli Yazar Gökçe Çiçek Gönülaçar yeni çıkarttığı Mor Mimoza kitabı için geçtiğimiz gün Balıkçı 286’da imza günü düzenledi. CHP Çanakkale Kadın Kolları’nın organizasyonu ile CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka’nın Çanakkale ziyareti takviminde gerçekleştirilen imza gününde Gökçe Çiçek Gönülaçar’ı dostları da yalnız bırakmadı. Kadın olmanın zor olduğu ve mimozaların mor açtığı Türkiye’de, çiçeğin Çanakkale’de inadına sarı açtığını ve Barış’ın Kenti’nde kadın olmanın özel olduğunu belirten Gönülaçar, “Çanakkale’de kadın olmak, değerli olduğunu hissetmektir. İstediğin boyda etek giyebilmek, gecenin ya da sabahın kaçı olursa olsun sokakta korkmadan yürüyebilmek, güçlü olmak, sağlam durmak, kahkahayı tutmamak demektir” ifadelerini kullandı.
Kendinizi tanıtır mısınız?
1978 yılında Çanakkale'nin Gelibolu ilçesinde doğdum. 1998 yılında Onsekiz Mart Üniversitesi Gıda Teknikerliği, 2002 yılında Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümlerin-den mezun olduktan sonra, on sene ilaç mümessili olarak görev yaptım. 2004 yılından sonra bir eğitim kurumunda halkla ilişkiler müdürü olarak çalıştım. 2009 yılından bu yana Çanakkale merkezli yerel gazete ve dergilerde kısa öykülerim yayınlandı. 2017 ve 2021 yılları arasında internet dergilerinde kısa öykülerimi yazmaya devam ettim. Evliyim. Çanakkale de yaşamaktayım. Yazma serüvenime çeşitli eğitimler alarak devam ediyorum.
Mor Mimoza’ya uzanan yolculuğu ve kitabın oluşturulma aşamasını anlatır mısınız?
Bu yolculuk çok uzun süre başladı aslında. Sinema biletlerinin arkasına, çalışma defterimin herhangi bir sayfasına gün içerisinde etkilendiğim konuları bazen tek bir kelime, bazen şiirsel bir anlatımla kısa kısa not ediyordum. Daha sonraları bu parçaları bütünleyerek kısa yazılara dönüştürmeye başladım. Dershanede çalıştığım yıllarda yerel gazetelerin köşelerinde okurlarla buluşunca, aslında isteğimin daha farklı olduğunu keşfettim. Yaratıcı yazarlık eğitimleri almaya başladım. Öykü kurguları dikkatimi çekiyordu ve çevremdeki kadınların hayatlarında olan bitenleri gözlemliyordum. Bu gerçek yaşamdan kesitleri küçük kurgusal değişikliklerle öykülere döndürmeye başladım.
Kitabın oluşturulma aşaması ise sürprizlerle gelişti desem yerinde olur. Zaten yazma serüvenim sürüyordu. Bu arada ‘’Hediye’’ adlı ilk kitabının yazım sürecinde Dr. Yusuf Acar ile görüşmelerimiz oldu. Kitabım için beni ilk cesaretlendiren kendisidir. Ve yayın aşamasında öykülerin seçiminden sayfa düzenine kadar her detayın üstünde titizlikle çalışıp, kendi kitabı Hediye gibi bana da Mor Mimoza’yı hediye etti diyebilirim.
Mor Mimoza ‘ da anlatmak istediğiniz ve okuyucularınıza vermek istediğiniz mesaj nedir?
Mor Mimoza içinde on altı öykü barındıran bir kitap. Bu öykülerin çoğunluğu kadın konulu. Tabii ki güzel geçirdiğim çocukluğumun esintileri de var. 1923 tarihinde Türkiye'deki Ortodoks Rumların Yunanistan’a, Yunanistan’daki Müslüman Türklerin ise Türkiye’ye zorunlu göç ettirilmesini kapsayan mübadele zamanlarından fazlasıyla etkilendiğim için kitabımın içinde tarihsel bir öykü de bulabilirsiniz. Ancak genel olarak, hayatın zor koşullarında dimdik ayakta kalmayı başarabilmiş çeşitli meslek gruplarından kadınlarımızın güçlü hikâyeleriyle vermek istediğim mesaj da bu öykülerin içinde gizli
diyebilirim. Başlarına ne gelirse gelsin kadınlarımızın hayata tırnaklarını geçirmeye devam etmeleri gerektiğini anlatıyorum sanırım.
Kitabınızın imza gününü CHP İl Kadın Kolları ile gerçekleştirdiniz ve Genel Başkan Aylin Nazlıaka’da katıldı. Neler hissettiniz?
Evet. Kararlı, çalışkan yılmayan, ilerici, Atatürk devrimlerine ve ilkelerine bağlı, bir araya geldiklerinde verdikleri desteklerle inanılmaz bir güç oluşturan o kadınlarla bir arada olmak ‘’daha neyi iyi yapabilirim acaba?’’ sorusunu sorduruyor bana hep. Çünkü o kadınların her biri sadece kendi yaşamlarını değil neredeyse tüm toplumun hayatını değiştirebilen düzeltebilen yaşam mimarları. Hayatımın her anında güçlü, ne istediğini bilen kadın örnekleri oldu hep, başta annem ve ablam, bir kadının isterse neleri başarabileceğini hiç durmadan kanıtladılar bana. Bu topluluk içerisinde de hep böyle kadınların olması ve böylesine bir gücün yanımda olduğunu bilmek güvenimi bir kat daha arttırdı tabi ki ve Sayın Genel Başkan Aylin Hanım gibi öncü bir lider ile tanışmak da bu etkinliğin içinde sürprizin en güzeli oldu benim için.
Bir Çanakkaleli olarak Türkiye’de ve Çanakkale’de bir kadın olarak yaşamak ve var olmak nasıl bir duygu?
Kalabalık bir toplulukta sohbet sırasında anlık bir sessizlik olduğunda "birinin kızı oldu herhâlde" denir. Bu kimseye de garip gelmez. Dünyaya bir kadın daha geldiği için "sessizlik" olur, Bir erkek geldiği zaman ise "silahlı kutlama" yapılır. Bu tarz erkekler ise, birbirlerini incitmek için bile kadının cinselliğini kullanırlar. Analar bacılar hatta ebeler... Bu yoğun baskı ağır bir ağrı olur yaşam boyunca. Bence İşte böyle bir şey Türkiye’de kadın olmak. Çanakkale’ de durum çok bambaşka değil elbette. Fakat eğitim düzeyinin yüksek olması, daha çağdaş bir yaşam şeklinin sürdürülüyor olması kadının Çanakkale’de yaşamının daha kolaylaşmasını sağlamakta. Çanakkale de kadın olmak, değerli olduğunu hissetmek bence. Hala istediğin boyda etek giyebilmek, korkmadan gecenin ya da sabahın kaçı olursa olsun sokakta korkmadan yürüyebilmek, güçlü olmak, sağlam durmak, önce tektaşına ayakta durmayı öğrenerek büyümektir. Sokakta eşine, sevgiline sarılmaktan çekinmemek, anne olduğunda kızına da bunun ayıp olmadığını gösterebilmek demektir. Herkese dostça yaklaşabilmek, duygularını gizlememek, kahkahanı yutmamak, kaşlarını çatmamak demektir. Ben hala bu düşünceler içindeyim. Ve diliyorum ki hem ülkem hem de Çanakkale’m için bu yaşam şeklimizin asla değişmesin.
Son yıllarda artan kadına şiddet olayları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Şiddet denilince ilk akla gelen kuşkusuz fiziki güç kullanımına dayalı kaba kuvvet olsa da gerçekte şiddeti sadece fiziki boyuta indirgemek mümkün değil. Aslında kadına yönelik şiddet meselesi toplumun sadece bir kesimi ilgilendiriyor gibi görünse de bireylerin şiddet eğilimleri genel olarak bütün toplumla ilgili bir mesele. Bilinçlendirici eğitim çalışmaları, medyada yer alacak yazılı ve görsel yayınlarla daha duyarlı olmamıza katkı sağlamalı. Öncelikle çocuklarımızın ve kadınlarımızın alacakları eğitimlerle, kadına şiddet konusunda hassas olmaları sağlanabilir. Ayrıca kadın sığınma evlerinin sayılarını arttırmak ve daha faydalı şekilde kullanımlarını desteklemek, kadın danışma merkezlerinin sayılarının arttırılması gerektiğini düşünüyorum. Kadının çalışma hayatına kazandırılması da çok önemli bir unsur. Kadının aktif bir şekilde çalıştığı durumlarda gördüğü şiddetin daha az olduğunu biliyor ve gözlemliyorum. Ayrıca ekonomik anlamda aile bütçesine katkı sağlayan kadının çalışması, kadını daha üretken hale getirip psikolojisine olumlu etki edecektir ve tabii ki kadına şiddet içeren her türlü olay da verilen cezaların uygulanması gerektiğini de eklemeliyim. En çok üzüldüğüm durum da bu. Yapanın yanına kar kaldığı bu tarz haberleri izlediğimde okuduğumda içimden bir ses’’ yarın daha beterini duyacağım’’ diyor.
Kadınlara tavsiyeleriniz nelerdir?
Öncelikle akıllı olun; bir de kadın olduğunuzun farkında olmakla kalmayın, buna memnun olun. Aşık olmak, hayattan zevk almak ve iş yaşamında başarılı olmak için kadın olduğundan memnun olmak yeterlidir. Eh, hal böyleyken mutlusunuz demektir; mutlu ve akıllı bir kadının kimsenin tavsiyesine falan ihtiyacı yoktur. Kendinizle ve kadınlığınızla barışın. Duygusallığınız kullanılabilen bir zayıflık değil gücünüz olsun. Bir de sakın kadın olmak, yaşı geçmek, evlenmek, çocuk gibi toplumun size öngördüğü rollere kendinizi adayıp kararsızlıklar ve yoksunluk hisleri içinde zamanınızı harcamayın, zaman hızla akıp geçerken hayatı ıskalamayın. Kendinizi, isteklerinizi ve önceliklerinizi tanıyın, hatta bir yerlere yazın ki debelendiğinizi fark ettiğinizde açıp okuyabilin. Doğru zamanı hissedebileceğinize ve yanlış da olsa kendi kararlarınıza ve sezilerinize güvenin, risk alın. Unutmayın, büyük aşklar ve büyük işler büyük riskler gerektirir.
Kitabınız için size kimler destek verdi?
En başta da anlattığım gibi mutlu iyi eğitildiğim sevginin ve saygının hâkim olduğu bir ailede büyüdüm. Her ne kadar şu anda hayatta olmasalar da babam ve annemin bana duyduğu güven bu yoldaki en önemli destekti. Ve arkasından ablam Sibel Erol’un olumlu motivasyonları, yazdığım her yazıyı öyküyü istisnasız okuyarak katkı sağlaması, arkamda duruşunu asla yok sayamam. Ve işin bitiş kısmında eşimin beni yüreklendirici sözleri yürüdüğüm bu yolda en mühim desteklerdi. En son olarak bir benzetme ile anlatacak olursam, ‘’Mor mimoza’’ benim doğurduğum ilk çocuğumdu. Ve her anne doğumunda bir doktordan yardım alır. Sevgili Dr. Yusuf Acar olmasaydı, bu doğum yine gerçekleşirdi ama bu kadar kolay ve keyifli olmazdı. YOL Kurumsal Hizmetler ve bana destek olan ismini belirtmediğim diğer dostlarım ve herkese sonsuz teşekkür ederim.
Bundan sonraki aşamada hayatınız ile ilgili planlamalarınız nelerdir? Okuyucularınız kitabınıza nerden ulaşabilirler?
Yazmaya devam edeceğim elbette. Kadınla ilgili her türlü toplumsal çalışmanın içinde daha aktif olmak zaten her zaman ilk amacım. Yazım hayatımla ilgili de şu an yazmaya devam ettiğim yine içinde güçlü kadın karakterlerin yer aldığı bir romanım var. Yakın zamanda başka bir kitapla daha çok okurla buluşmayı hedeflemekteyim. Mor Mimoza yı, www.kitapyurdu.com adresinden edinebileceğiniz gibi, Çanakkale’deki yerel kitap evlerinden ve sosyal medya aracılığı ile bana ulaşırsanız teminini sağlayabilmekteyim.
Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim, çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Röportaj: Mine Tarım