Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, Bakanlıkça başlatılan okul öncesi eğitim seferberliği kapsamında 1.400 anaokulu ve 10 bin ana sınıfı için hazırlanan eğitim materyali ve donatım malzemelerini taşıyan tırları uğurladı.
Elmadağ Hasanoğlan Ders Aletleri Yapım Merkezi'nde düzenlenen törende konuşan ve 2022-2023 eğitim öğretim yılı hazırlıklarına çok hızlı bir şekilde İstanbul'dan başladıklarını, bu süreçte bazı ilkler yaşandığını kaydeden Özer, "Birincisi, Millî Eğitim tarihinde ilk kez tüm okullara bütçe göndermeye başladık. Bakanlık daha önce sadece ortaöğretim kurumlarına bütçe gönderiyor ama diğer anaokulu, ilkokul, ortaokula bütçeyi il veya ilçe millî eğitim müdürlükleri üzerinden gönderiyordu. İlk kez okulların temizlik malzemesinden kırtasiye malzemesine, onarımından atölye donatımına ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde tüm okullarımıza ilgili genel müdürlüklerimizin - Temel Eğitim, Ortaöğretim, Mesleki ve Teknik Eğitim, Din Öğretimi, Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüklerimiz- bütçelerine gönderildiler. Bu, Millî Eğitim tarihimize yıllardan beri özlenen, yıllardan beri konuşulan ama bir türlü uygulamaya sokulamayan bir adımdı. Gerçekten bu adımı atmaktan büyük mutluluk duyuyorum." dedi.
Okul yöneticilerinin, okulların bu ihtiyaçlarını karşılamak için bu bağlamda herhangi bir kimseyle iletişim kurma gereği duymadıklarını belirten Özer, yöneticilerin bu vesileyle eğitimin kalitesine odaklanmak için önemli bir fırsata kavuştuklarını söyledi. Son yirmi yılda eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek için tüm öğrencilere ders kitaplarının ücretsiz verildiğini hatırlatan Özer, ikinci önemli adım olarak bu yıl yardımcı kaynak kitapların da ücretsiz verildiğini kaydetti. Özer şunları söyledi: "Bu çok basit bir adım gibi görülüyor. Eğitim sistemimizin ölçeği dikkate alındığı zaman 18,9 milyon öğrenci olan bir eğitim sistemi var. Yani 150'ye yakın ülkenin nüfusundan çok daha fazla öğrenci sayısına sahibiz. Yirmi yıldır hiçbir şekilde vazgeçmeden o çocuklarımıza ders kitapları ücretsiz olarak gönderiliyor. Son zamanlarda ders kitapların verimliliğiyle ilgili spekülasyonlar yapılmaya başlamıştı. Hemen Bakanlık olarak tüm imkânlarımızı kullanarak yardımcı kaynak üzerine eğilmeye başladık. Yıllardan beri kronik olan, velilere ilave yükler yükleyen aynı zamanda okullarımızı, öğretmenlerimizi de bir şekilde sıkıntılı süreçlerle yüzleşmesine yol açan yardımcı kaynak olayını da bir yıl gibi kısa sürede ortadan kaldırdık."
Yola çıkarken 2022 yılının sonuna kadar 100 milyon yardımcı kaynağı çocuklarla buluşturacakları sözünü verdiklerini hatırlatan Bakan Özer, "Şu an itibarıyla 136 milyon kaynağı öğrencilerimize ulaştırmış bulunuyoruz. 12 Eylül tarihinde yeni eğitim öğretim yılı başladığı zaman çocuklarımızın masalarında sadece ders kitapları olmayacak; yardımcı kaynakların tamamına da basılı ve ücretsiz bir şekilde erişilmiş olacak. İnşallah, bir sonraki eğitim öğretim yılında ders kitaplarıyla yardımcı kaynakları artık birleştireceğiz. Ders kitabı ayrı, yardımcı kaynak ayrı diye bir ikilem artık eğitim sisteminde kalmayacak. Nasıl yardımcı kaynak problemini çözdüysek onu da, inşallah, çözeceğiz." diye konuştu.
Okulların temizlik personelleri konusuna da değinen Özer, şöyle devam etti: "5 Eylül'de, okullar açılmadan önce 60 bin vatandaşımız okulların temizliğine yardım etmek için okullarımızda hazır bulunacaklar. Genelde ekim aylarında kısmi olarak 20 bin, 30 binde olan sayımız, ilk kez 60 bin personele ulaşmış olarak 12 Eylül'den önce, uyum eğitimi haftasında sisteme girmiş olacak. Öğrencilerimizin çok daha iyi ortamlarda eğitim alabilmeleri, öğretmenlerimizin çok daha sağlıklı bir şekilde bu eğitime katkı sunabilmeleri ve okul yöneticilerimizin dimdik durarak devleti arkasında hissetmeleri için devletin her türlü imkânıyla süreçleri çok daha başarılı bir şekilde koordine edebileceği bir eğitim sistemini daha da güçlendirmeye yönelik bu adımlarımız her geçen gün artarak devam edecek."
Ek ders ücreti karşılığı derse giren öğretmenlerin aldığı ücret konusuna da değinen Bakan Özer, "Eğitim öğretim yılı başlamadan eke ders ücreti karşılığı derse giren öğretmenlerimiz ve usta öğreticilerle ilgili çok ciddi iyileştirme yaptık ve onlar asgari ücretin altında ücret alırken şu anda asgari ücretin üzerine ücretleri çıkmış oluyor. Usta öğreticiler 4 bin 500 lira civarında ücret alırken şu anda 7 bin 400 lira ücret almakta. Yüzde 74'e yakın bir iyileştirme oldu. Yani Sayın Cumhurbaşkanımızın destekleriyle eğitim sistemimizin niteliğini arttırma ve kronik olarak kabul edilen tüm problemlerini çözme yönünde tüm çalışma arkadaşlarımız ve 81 il yöneticilerimizle sahada aktif olarak çalışmaya devam ediyoruz." diye konuştu.
Millî Eğitim Bakanlığı açısından bu yaz döneminin çok yoğun geçtiğine işaret eden Özer, bir yıl gibi kısa süre içinde 63 ili ziyaret ederek saha ziyaretlerinde öğrenci, öğretmen, okul yöneticileri ve vatandaşlarla bir araya geldiklerini söyledi. Millî Eğitim Bakanlığı olarak bu dönemde üç dört konuya ağırlık verdiklerini belirten Özer, konuşmasına şöyle devam etti: "Birkaç konuda iyileştirme yaparak eğitim sistemimizin niteliğini daha fazla arttırmayla ilgili önümüze hedefler koyduk. İşte bunlardan biri okul öncesi eğitimdi. Okul öncesi eğitim, eğitim kademelerinin en kritiğini teşkil etmekte ve okul öncesi eğitime erişimdeki kısıtlamalar eğitimdeki fırsat eşitliğini zedelediği gibi eğitim sistemindeki okullar arası başarı farkının da ortaya çıkmasındaki en başat faktörlerden birisi olarak önümüzde durmakta. Türkiye; ilkokul, ortaokul, lise ve yükseköğretimde okullaşma oranlarını ciddi biçimde artırmasına rağmen okul öncesi eğitimde istediği seviyeye gelememişti. İşte bunun için biz okul öncesi eğitime ağırlık vererek dedik ki 'Üç yaşındaki yüzde 14 olan okullaşma oranını yüzde 50'ye, dört yaşındaki yüzde 35 olan okullaşma oranlarını yüzde 70'e, beş yaştaki yüzde 78 olan okullaşma oranlarını da yüzde 100'e çıkartacağız.' Bunun için 3 bin yeni anaokulu ve 40 bin yeni ana sınıfını yapmak için yola çıktık."
Bu projeye başlarken tüm Türkiye'deki anaokulu sayısının 2 bin 872 olduğuna dikkati çeken Bakan Özer, "Biz bir yılda 3 bin anaokulu yapmak için yola çıktık ve onunla ilgili kaynaklarımızı seferber ettik, odaklandık ve dört açılım yaptık. Birincisi, bağımsız anaokulu yapmak... İkincisi, atıl olarak duran eğitim birimimizi anaokuluna dönüştürmek. Bilim ve sanat merkezini gündüzleri anaokulu olarak kullanalım dedik. Dördüncüsü de öğle okullarımız vardı ki okullarımız kapasitesini çok altında öğrenciye sahipti. O okullarımızda fiziki imkânına göre yeni ana sınıflar açtık ve dördün üzerinde ana sınıfı açtığımız okullara bağımsız okul hüviyetine kavuşturduk ve bugün 1.400 yüz anaokulunu çocuklarımızın hizmetine hazır hâle getirdik. Bu, öyle kolay bir şey değil. Bu adımlarla 10 bin yeni ana sınıfı açtık, Türkiye'deki yüzde 78 olan beş yaştaki okullaşma oranını on ay gibi kısa sürede yüzde 93'e çıkardık. Bir eğitim sisteminde bu kadar büyük devasa bir ölçekte, böyle bir oran artırımı çok zordur ama bu Türkiye'ye yakışır." değerlendirmesinde bulundu.
Olayın ne kadar çarpıcı olduğunu göstermek için İstanbul'dan örnek vermek istediğini ifade eden Özer, konuşmasına şöyle devam etti: "İstanbul'da 147 bağımsız anaokulu vardı, biz bu projeye başladığımız zaman. 1568 de özel öğretim anaokulu vardı. Anayasal olarak bizim eğitimde fırsat eşitliğini artırmamız için birinci sınıftaki ilkokuldaki hazır bulunuşlukları mümkün olduğu kadar homojen yapabilmemiz için her vatandaşın çocuğunun okul öncesi eğitime erişebilmesi lazım. Attığımız bu adımlar neticesinde İstanbul'da yüzde 45 olan beş yaştaki okullaşma oranı, yüzde 87'ye çıktı. Yıl sonu itibarıyla yüzde 100 olacak. Türkiye'nin her noktasında -Cizre'de, Silopi'de, Kars'ta, Ankara'da, Haymana'da, Muğla'da- ücretsiz bir şekilde vatandaşımız çocuğunu çok rahat bir şekilde okul öncesi eğitimle buluşturabilecek. Bu, ne demek biliyor musunuz? Bu, şu demek: Uzun vadede okullar arası başarı farkı azalacak. Türkiye'nin eğitim sisteminin en kök problemi olan okullar arası başarı farkında ciddi bir iyileştirmeye gideceğiz. En kritik olan nokta şu: - Eğitim tarihini yazanlar, bunu daha sonra değerlendirecek- okul öncesi eğitim, çocukların sadece akademik başarısına etki etmiyor, bilişsel becerilerini geliştirmiyor, hatta bilişsel becerileri okul öncesi eğitimden sonraki eğitim kademelerinde tedrici olarak azalıyor ama bir şey azalmıyor: Bilişsel olmayan beceriler; psikososyal gelişimleri, duygusal gelişimleri karşılıklı birlikte hareket edebilme yetenekleri, becerileri eğitimde uzun süre kalabilme oranları, suça meylin az olma istidadı değişmiyor. Yani bu ne demektir? Uzun vadede bizim en kalıcı ve vazgeçilmez sermayemiz olan beşeri sermayemiz çok daha güçlü bir şekilde yetişecek. Bu ülkenin çok daha güçlü olabilmesi için çok daha donanıma sahip olmuş olacak. İşte bu hikâyenin parçası olmak kadar güzel bir şey yok. Bu hikâyeyi yılın sonu itibarıyla 3 bin yeni anaokulunu eğitim sistemine kazandırarak taçlandıracağız ve diyeceğiz ki artık Türkiye, diğer eğitim kademelerinde olduğu gibi okul öncesi eğitimde de OECD ortalamasına ulaşmıştır. Okul öncesinden yükseköğretime, beşeri sermayesini verimli bir şekilde kullanabilmek için eğitim çağı nüfusunun yüzde 90'nın üzerini okullarla buluşturmuştur. İşte bu son yirmi yılın başarı hikâyesinin son halkasını da tamamlamak bize nasip olacak inşallah." (Kaynak: Millî Eğitim Bakanlığı)