2022 YILINDA EĞİTİMDE YAŞANAN AĞIR SORUNLAR EĞİTİMDEKİ TÜM KESİMLERİ OLUMSUZ ETKİLEDİ
Eğitim Sen Çanakkale Şube Başkanı Yasin Hacımusalar Eğitim Sen Çanakkale şube si yönetim Kurulu adına yaptığı açıklamada 2022 yılında eğitimde yaşananları değerlendirdi. Hacımusalar’ ın “ 20222 yılında Eğitimde Neler Oldu” başlığı ile yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi. “Türkiye’de eğitim sistemi uzun süredir ciddi anlamda alarm verirken, eğitimin temel sorunlarına yönelik çözümsüzlük politikaları 2022 yılında da ısrarla sürdürülmüştür. 2022’de eğitim alanında yaşanan ağır sorunlar ve saldırılar, başta öğrencilerimiz, öğretmenler, eğitim emekçileri ve veliler olmak üzere, toplumun geniş kesimlerini her zamankinden daha çok etkilemiştir. 2022 yılı, eğitim alanına yönelik olarak hayata geçirilen çok yönlü saldırı ve tehditler özellikle laik bilimsel eğitim anlayışına açıkça meydan okunduğu bir yıl olmuştur. 2022’de eğitimin niteliğinde yaşanan gerileme devam etmiş, eğitimde ticarileşme ve eğitimi dinselleştirme uygulamaları artmıştır. Sınav odaklı eğitim, okulların fiziki altyapı ve donanım eksikliklerinin sürmesi, kalabalık sınıflar sorunu, ikili öğretim, taşımalı eğitim, çocuk ve gençlerin dini cemaat ve vakıfların kreşlerine ve yurtlarına yönlendirilmesi, çocuklara yönelik taciz ve istismar vakalarının artması, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik ve ücretli öğretmenlik uygulamasının sürmesi, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu vb. gibi çok sayıda sorun eğitim sisteminin belli başlı sorunları olarak geçtiğimiz yıla damgasını vurmuştur.”
MÜLTECİ ÇOCUKLARIN SAĞLIKLI EĞİTİM ALMASI BÜYÜK ÖLÇÜDE ENGELLENMİŞTİR
Açıklamasında Mülteci çocuklarının eğitimi konusuna da değinen Hacımusalar “MEB’in resmi verilerine göre 2022 yılında eğitim çağında bulunan 1 milyon 124 bin Suriyeli çocuğun ancak yüzde 65’i, yani 730 bini okula giderken, yüzde 35’i ise eğitim hakkından yararlanamamıştır. Okula gidemeyen Suriyeli çocuk sayısı 393 bin 547 olarak kayıtlara geçmiştir. Türkiye’de eğitim gören Suriyeli çocukların okullaşmasının önündeki engellerin başında çocuk işçiliği ve çocuk yaşta evlilikler gelirken, Suriyeli çocukların eğitiminin yapıldığı Geçici Eğitim Merkezlerinde yaşanan sorunlara kalıcı çözümler üretilmemiş, göçmen çocukların sağlıklı eğitim almasını büyük ölçüde engellemiştir” dedi.
ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNU TÜM ELEŞTİRİLERE RAĞMEN UYGULANMAYA BAŞLADI
Eğitim sendikalarının tüm itirazlarına rahmen “Öğretmenlik Meslek Konunu” ’nun çıkarıldığını da belirten Hacımusalar “2022 yılında öğretmenlerin, eğitim emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarına ilişkin sorunları Millî Eğitim Bakanlığı’nın yine gündeminde olmadı. Yıllardır ekonomik, sosyal ve özlük haklarımıza ve geleceğimize yönelik talepler görmezden gelinirken, insanca yaşam ve insan onuruna yakışır ücret talepleri yok sayıldı. Öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştıran, öğretmenlerin ekonomik sorunlarına çözüm üretmeyen, eşit işe eşit ücret ilkesini ortadan kaldıran, öğretmenler arasındaki ayrımcılığı ve eşitsizliği derinleştiren Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK) düzenlemesi 14 Şubat 2022 tarihinde Resmî gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK) ve ardından çıkarılan “Aday Öğretmenlik ve Öğretmenlik Kariyer Basamakları Yönetmeliği” Anayasaya ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’na aykırı düzenlemeler nedeniyle eğitim çalışanlarının yoğun tepkisiyle karşılandı. Gerek eğitim alanında örgütlü sendikalar aracılığıyla gerekse bireysel olarak gösterilen yoğun tepkilere rağmen Millî Eğitim Bakanlığı ÖMK’nın uygulanması ve Kariyer Basamakları Sınavı’nın (KBS) yapılması konusunda geri adım atmadı. Türkiye’de aynı işi yaptıkları halde farklı statü ve maaş kaleminde çalışmak zorunda kalan başka bir meslek grubu yoktur. Öğretmenler arasında halen var olan aday, sözleşmeli, kadrolu, ücretli ayrımına yenilerini eklenirken, eğitim sisteminin rekabetçi ve eleyici yapısına öğretmenlik mesleği de eklendi.” dedi.
ÖZEL OKULLARIN SAYISI ARTARKEN DEVLET OKULLARININ SAYISININ AZALMASI DİKKAT ÇEKTİ
“Eğitimde 4+4+4 dayatmasının sonrasında yıllar içinde devlet okullarının sayısı belirgin bir şekilde azaldığına dikkat çeken Hacımusalar “her fırsatta kamu kaynakları ile desteklenen, çeşitli muafiyet ve istisnalar ile açılması teşvik edilen özel ilkokul ve ortaokul sayılarındaki artış sürmüştür. Eğitimde 4+4+4 uygulamasının başlamasından bu yana devlete ait ilkokul sayısının 5 bin 650 azalması dikkat çekicidir. Aynı dönemde devlet okullarına giden öğrenci sayısındaki azalış ilkokulda 367 bin 450, ortaokulda ise 189 bin 723 olmuştur. Türkiye’de 2021-2022 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle 14 bin özel öğretim kurumu (okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise) bulunmaktadır. 2002-2003 eğitim öğretim yılında özel öğretimin oranı yüzde 1,9 iken, bu oran 2021-2022 eğitim öğretim yılı itibariyle dört kattan fazla artarak yüzde 8 olmuştur. Özel okulların devlet okullarına oranı ise günümüz itibariyle yüzde 20’yi aşmış durumdadır. Gerek okul sayısı gerekse öğrenci sayısı açısından baktığımızda 4+4+4 ile birlikte eğitimde özelleştirmenin ne kadar hızlı gerçekleştiği açıkça görülmektedir. Bu durum, kamusal eğitimin hükümet ve MEB iş birliği ile çökertilerek, özel öğretimin devlet desteğiyle ihya edildiğinin kanıtıdır. Devletin eğitim harcamalarına yaptığı katkı yıllar içinde istikrarlı bir şekilde azalırken, hane halkının cebinden yaptığı eğitim harcamalarının payı istikrarlı bir şekilde artmaya devam etmektedir. TÜİK verilerine göre, devletin eğitim harcamalarının milli gelir (GSYH) içindeki payı 2019 yılında yüzde 4,4 iken, 2020 yılında yüzde 4’e gerilemiştir. Eğitim harcamaları içinde hane halkının yaptığı harcamaların payı yüzde 20,2’dir ve bu oran OECD ortalamasının iki katından fazladır. 2011 yılında hane halkının yaptığı eğitim harcamaları toplamı 13 milyar 782 milyon TL iken, 2020 sonu itibariyle bu rakam yaklaşık dört kat artarak 54 milyar 754 milyon TL’ye yükselmiştir. Başka bir ifade ile öğrenci velilerinin ceplerinden yaptığı eğitim harcamaları her geçen yıl artmaktadır. Eğitim-öğretimin hukuken parasız olduğu temel eğitimde velilerin ceplerinden yapmak zorunda kaldığı eğitim harcamaları her geçen yıl artmış, veliler çocuklarını kimi zaman borçlanarak, kimi zaman bankalardan ‘eğitim kredisi’ çekerek, kimi zaman da gıda harcamalarından kısarak okutmak zorunda bırakılmıştır.” dedi.
EĞİTİM HARCAMALARININ YÜKÜ YİNE VELİLERİN SIRTINA YIKILDI
Hacımusalar açıklamasının devamında “Eğitim sistemi, her geçen yıl daha fazla paralı hale getirilirken milyonlarca öğrenci velisi çocuklarını okutabilmek için bütçelerine göre çok yüksek rakamlarla harcama yapmak zorunda bırakılmaktadır. Halkın ödediği vergileri, halkın ihtiyaçları için harcamaktan kaçınanlar, herkesin eşit ve parasız olarak yararlanması gereken eğitim hakkını para ile satmaya çalışanlar bu durumun öncelikli sorumlusudur. Her yıl eğitimde ve diğer kamu hizmetleri alanında çeşitli adlar altında yapılan “büyük soygun” ’a artık son verilmeli, herkes için gerçek anlamda eşit ve parasız eğitim hakkı hayata geçirilmelidir. Kamusal eğitim, siyasal iktidarın ve bir bütün olarak devlet aygıtının hem sınıfsal hem de demokratik talepleri karşılaması için zorlandığı, eğitim hizmetinin herkes için eşit, parasız, nitelikli ve ulaşılabilir olmasını ifade eden bir kavramdır. Bir ülkede herkesin eşit koşullarda yararlanabileceği bir eğitim hakkından bahsedebilmek için eğitimin fiziksel ve ekonomik yönden de erişilebilir olması gerekir. Eğitime erişim hakkını düzenleyen her türlü ulusal/uluslararası yasa/sözleşme, devletlere bu hakkın ayrım yapılmaksızın sağlanması yükümlülüğünü vermektedir. Devlet okullarına, yurtlarına ayrılmayan eğitim bütçe kaynaklarının eğitim yatırımları yerine özel okullara çeşitli adlar altında transfer edilmesi ülkenin tüm yurttaşlarının vergilerinin kamu yararına aykırı bir şeklide kullanılması anlamına gelmektedir. Herkese eşit ve parasız eğitim hakkı hayata geçirilmeden, bunun için ülke çapında kamusal eğitim uygulamaları için somut adımlar atılmadan, ekonomik krizle satın alım gücü ciddi anlamda azalan, çocuklarını okula aç göndermek zorunda bırakılan halkının cebinden yaptığı eğitim harcamalarındaki artışı durdurabilmek mümkün değildir. Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, her adımın paralı hale geldiği bir eğitim düzeninde velinin de öğrenicinin de eğitimcinin de kendi haklarını elde etmesini tek yolu, hiç kimseyi dışlamayacak, herkes için gerçek anlamda eşit bir eğitim düzenin kurulmasıdır. Bunun için tüm eğitim masraflarının devlet tarafından üstlenildiği, zenginle fakirin aynı eğitimi aldığı koşulların oluşturulması gerekmektedir.” ifadelerine yer verdi.
OKULLARDA ÜCRETLİ ÖĞRETMENLER ASGARİ ÜCRETİN ALTINDA ÇALIŞTIRILDI
Ücretli Öğretmenlerin asgari ücretin altına çalıştırıldığını da sözlerine ekleyen Hacımusalar “Ülkemizde iş hayatını düzenlemek için devlet tarafından yapılan en önemli düzenlemelerden biri de hiç şüphesiz asgari ücret uygulamasıdır. Ülkemizde 4857 sayılı İş Kanunun 39. Maddesi gereği devlet tarafından belirlenen asgari ücretin altında çalışanlara aylık ücret verilemeyeceği, bu kurala uymayanlara ise ceza uygulandığı bilinmesine rağmen, bizzat devlet tarafından, devlet okullarında bu yasa uygulanmıyor. 2022 yılı için devletin asgari ücret olarak belirdiği rakamın net 5 bin 500 TL olduğu dikkate alındığında ücretli öğretmenlerin bir ayda sigortalı gün sayısı en fazla 22 iş günü eline geçen ücret ise asgari ücretin altında kalmıştır.” dedi.
ATAMASI YAPILMAYAN ÖĞRETMENLER SORUNU SÜRDÜ
2022 yılında atanamayan öğretmenlerin sorunlarının devam ettiğinin de altını çizen Hacımusalar açıklamasında “Geçtiğimiz yıllar içinde her yıl KPSS sınavına giren öğretmenler küçük bir kısmının ataması yapılırken, ataması yapılmayan öğretmenlerin işsiz öğretmenler ordusuna katılmıştır. 2022 yılında KPSS’ de öğretmenlik alan bilgisi sınavına 420 bin 737 kişi girerken, yıl içinde sadece 19 bin 960 öğretmenin atması yapılmıştır. Ataması yapılmayan yarım milyonu aşkın öğretmen var iken 2022 yılında da öğretmen açıkları kapatılmamış, yeterli atama yapılmamıştır. Geçtiğimiz 20 yılda KPSS’ ye giren her 100 öğretmenden sadece 16’sının ataması yapılmış, geriye kalan 84 işsiz öğretmen ya tekrar sınava girmek ya da başka alanlarda çalışmak zorunda bırakılmıştır. Ataması yapılmayan öğretmenlerin zorunlu olarak meslekleri dışında işler yapmaya zorlanması ve meslekleri ile ilgisi olmayan alanlarda çalışmak zorunda bırakılması sorunu 2022 yılında da sürmüştür.” ifadelerine yer verdi.
MÜCADELEMİZ DEVAM EDECEK
2023 yılında haklı mücadelelerini sürdüreceklerini de ifade eden Hacımusalar açıklamasını şu cümleler ile noktaladı. “Türkiye, eğitimde nitelik ve memnuniyet açısından OECD ülkeleri içinde son sıralardaki yerini koruyor. Yapılan araştırmalar, ülkedeki sınıfsal eşitsizliğin en net şekilde eğitim alanı üzerinden görmek mümkün. Toplumda giderek derinleşen sınıfsal ve kültürel ayrışma, eğitim sisteminin büyük ölçüde dini kurallara göre düzenlenmesi, yeni eğitim müfredatının hemen her derste dini kurallar ve referansları temel alan bir içerikte hazırlanması, eğitim alanında yaşanan ve toplumun geleceğini yakından ilgilendiren büyük kuşatma ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Eğitim sisteminde yıllardır yaşanan ve katlanarak artan sorunlar, MEB’in eğitimin yapısal sorunlarına yönelik somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmek gibi bir amacının olmadığını açıkça gösteriyor. Okullarda yaşanan yoğun dinselleşme ve eğitimi ticarileştirme uygulamaları okullarımızı eğitim yuvası olmaktan hızla uzaklaştırıyor. Ayrım yapmaksızın herkesin eğitimin hakkından, eşit koşullarda parasız olarak yararlanması için mücadele etmek, laik bilimsel eğitim karşıtı her türlü adım ve uygulama karşısında halkın ortak tepkisini örgütlemek 2018 yılında da önceliğimiz olacaktır. Eğitim sisteminde yaşanan dönüşüm, iktidarın siyasal-ideolojik hedeflerinden, ülkedeki ekonomik, toplumsal ve siyasal koşulların gelişiminden ayrı değildir. Bugün karşımızda iki seçenek var; eğitim sistemi ve okullar ya tamamen egemen ideolojiye teslim edilecek ya da sistemin eğitim üzerinden kendi çıkarlarına göre biçimlendirmek istediği çocuk ve gençlerimizin gerçek anlamda laik, bilimsel ve anadilinde eğitim alması için mücadele edilecektir. Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okul öncesinden üniversiteye kadar bilimin değil, dini inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sisteminin çocuklarımıza, öğrencilerimize verebileceği hiçbir şey yoktur. Eğitim Sen olarak ülkenin ve çocuklarının geleceğinden endişen eden herkesi kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için birlikte mücadeleye çağırıyoruz.”
Murat Çağlayan