SES 11. Olağan Genel Kurulu, Belediye Çalışanları Sosyal Tesisleri’ndeki Ercan Adsız Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi. Genel kurulda açılış konuşmasını yapan Eş Başkan Canan Coşan, “Dünyadaki neoliberal politikaların yol açtığı krizi ve bu politikaların yılmaz savunucusu mevcut iktidarın yarattığı yıkımı,  bu yıkımın sonuçlarını emekçi halk kesimleri olarak yoksulluk sefalet ve açlıkla her geçen gün daha da derinden hissediyoruz. Uzun süredir her alanda tek adam rejiminin zihniyeti ile Kamu kurumları işlevsiz hale getirildiği, hukukun, yasaların, temel insan haklarının, kuralların ve kurumların yok sayıldığı, ayaklar altına alındığı bir süreci yaşıyoruz. Siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel, ahlaki kısacası her açıdan çürüyen kokuşan bir dönemin içerisinden geçiyoruz. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlık çalışanlarının ekonomik ve özlük hakları her geçen yıl giderek artan bir erozyonla gerilemiştir. Ekonomik ve özlük hakları aşınan hatta açlık ve yoksulluk sınırına dayanan sağlık ve sosyal hizmet emekçileri artık tükenmişlik sınırında yaşamını sürdürmektedir. Performans sisteminin kaldırılması, yoksulluk sınırının üstünde ve emekliliğe yansıyacak şekilde temel ücret talebi sağlık emekçilerinin yükselen çığlığı olmuştur.” Diyerek sözlerine şöyle devam etti.

 

“Esnek, kuralsız, güvencesiz çalışan, vahşice sömürülen, umutsuzluğa kapılan emekçilerin bilincinde rıza üretme yöntemi olarak kullanılan ulusal/milli değerler ve her türlü inanç biçimleri yüceltilerek sistemin ayakta kalması sağlanmakta, yetmediği koşullarda baskı ve zor kullanılmaktadır. Bu durum sağlık alanında, baskının, mobbingin, ayrımcılığın, keyfiliğin ve kayırmacılığın olabildiğince yaygın olmasına neden olmuştur. Fazla çalışma, uzun saatler kesintisiz çalışma, fazla nöbet tutma, angarya işler, çalışırken çok yoğun iş yükü olağan hale gelmiştir. Sağlık emekçileri tükenmişlik yaşamakta, görevden ayrılmakta, kendisini ve mesleğini değersiz görmekte, yalnızlaştırılmakta ve ötekileştirilmekte, ne acıdır ki hayatlarına bile son verebilmektedirler. Yaratılan bu sistem sağlık hizmetlerini toptan tahrip etmekle kalmayıp, aynı zamanda, bizleri güvenli olmayan sağlık kurumlarında çalışmaya mahkûm etmiştir. Sendikalar ve emek meslek örgütleri olarak giderek artan sağlıkta şiddetin durdurulması için verdiğimiz mücadele ve eylem etkinliklerimiz, hazırladığımız yasa önerileri siyasal iktidarın kör duvarlarında yankı bulmadığı gibi, sağlığın ve yaşamın korunması için hizmet ürettiğimiz kurumlarda her gün hakarete maruz kalıyor, saldırıya uğruyor, darp ediliyor, yaralanıyor, öldürülüyoruz. Dönüşümün etkisi sadece bu kadar da değil.  Sağlık bütçesinde koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan pay azaltılmış, özelleştirme politikaları ile hekimler işveren haline getirilmiş, sağlık emekçileri elemana dönüştürülmüştür. Sağlık ocakları yerine, merdiven altlarına, apartman altı dükkânlara, cami altlarına konumlanmış aile sağlığı merkezleri, pıtrak gibi açılan tıp fakülteleri ve sağlık meslek yüksekokulları bu okullarda niteliksiz hale getirilmiş sağlık eğitimimiz. Sosyal hizmetler risk ve tehdittin yüksek olduğu bir çalışma alanıdır. Sosyal incelemeler, evde sağlık hizmeti verilmesi gereken durumlar, güvenlik riski olanlara yönelik kurumlarda yapılan çalışmalar, çalışanlara yönelik tehditler başta olmak üzere çalışanların fiziki ve hukuki güvenliklerinin sağlanması için gerekli tedbirler alınmalıdır. Salgın koşullarında, depremde, yangında ve sel felaketinde kısacası doğal afetlerde AKP‘nin krizi yönetmek yerine algıyı yönetmesi, toplum sağlığı yerine çarkların dönmesini savunması, emekçiler yerine sermayeyi önemsemesi, önlenebilir ölümlerin engellenmemesi, toplumda sosyal hizmetlere olan ihtiyacı açıkça ortaya çıkarmıştır. Dezavantajlı çocuk, genç kadın yaşlı ve engelli bireylerin korunması, tarikat, dernek vakıf gibi yapılarla oluşturulan protokollerin iptal edilmesi, kadroların liyakata göre oluşturulması, bilimsel bilgi ve yöntemler kullanılarak hizmet sunulması, kadrolu, güvenceli, ekonomik, sosyal ve özlük hakların iyileştirilerek, kamu kaynakları kullanılarak, kamu emekçileri tarafından ücretsiz olarak sosyal hizmetlerin sunulması gerekmektedir. İşletmeye dönüştürülen üniversite tıp fakültesi hastaneleri mali, idari ve  bilimsel özerkliğini, bilimsel kadrolarını giderek kaybetmiş, borç batağına sürüklenmiştir. Eğitim, öğretim ve araştırma özelliklerini yitirmiş siyasal kadrolaşma ile bilimsel çalışma yapılamayan niteliksiz kurumlar haline getirilmiştir. Halk ise; sanal kuyruklar artan cepten ödemeler, kısalan muayene süreleri, bulunamayan ilaçlar, evlerinden kilometrelerce uzak hastanelere gitmek için harcanan paralar ve Yolda geçen zamanlar. Devasa hastane koridorlarında rahatsızlıklarına derman bulamayan, sağlık sisteminin şekillenmesinde etkisi olmayan ama ceremesini çeken milyonlar. Tüm bunlara rağmen bugüne kadar olduğu gibi bizler, içerisinde liyakatsizlik, mobing ve şiddetin olmadığı, sağlık emekçilerinin, hizmetin planlanmasından sunulmasına kadar her aşamasında söz sahibi olduğu,  ülkede yaşayan her bireyin nitelikli erişilebilir ücretsiz ve ana dilinde sağlık hizmetini almasını sağlayacak bir sağlık sistemi inşa edinceye kadar da mücadelemize devam edeceğiz. Hak ettiğimiz bir yaşam ve sağlık ortamı dileğiyle genel kurulumuza hoş geldiniz diyor saygıyla selamlıyorum” sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.

 

Konuşmanın ardından genel kurulda yeni yönetim için seçim yapıldı. Mehmet Apaydın, Gamze Sunar Yener, Barış Dirik, Oya Hacat, Hüseyin Karataş, Aylin Demirel Yarım, Cenk Özgür Özdemir seçimde en çok oyu alarak yeni yönetimi oluşturdular. Eski eş başkan olup tekrardan yönetime seçilen Mehmet Apaydın yaptığı konuşmada, “Öncelikle yaprak kımıldamayan bu siyasal atmosferde şubemize güç veren, bizleri yalnız bırakmayan bugün de buraya gelerek destek veren siz kıymetli yoldaşlara saygılarımı sunuyorum. Yeni seçilen bizlere de desteklerinizi esirgemeyeceğinizi, eksik etmeyeceğinizi umuyorum. Çok şey konuşuldu, yapılan yapılamayan mücadele yöntemlerinden bahsedildi. Ben kendi adıma yargı dağıtmak yerine soru sormayı ve naçizane cevap vermeyi daha çok seviyorum. İlk sorum şu olsun o zaman. Neden bu salondayız? Yine kendi adıma cevap vereyim, eksik-fazla kısımları siz sonra tamamlayın. Bence fısıldamaktan sıkıldınız, haykırmak istiyorsunuz. Doğru yerde durmanın haklı gururunu sonuna kadar yaşamak istiyorsunuz. Çocuklarınızla daha güzel, yaşanılır bir ülke bırakmak istiyorsunuz. Gericisinden, faşistine, kadın düşmanından, hayvan düşmanına, sermayesinden, çevre düşmanına, hatta aşı karşıtlarına kadar herkesin örgütlü olduğu yerde sizler de örgütlü olmak istediniz. İyi ettiniz. Emeğe inanıyorsunuz, bu ülkenin iktidarı kadar muhalefetine de güven sıkıntınız var. Demokrasinin dört beş yılda bir oy kullanmaktan daha fazla bir şey olduğunu biliyor gibisiniz. Sonuç olarak çok tatlısınız. Zahmet buyurdunuz. Ülkemizin en hassas iki alanında emek veriyorsunuz. Kimseye eyvallah etmediğiniz gözlerinizden okunuyor. Sağlık ve Sosyal Hizmet alanında dimdik varız, buradayız diyorsunuz. Korkmuyor, yılmıyor, kamusal, nitelikli, laik ve ana dilde sağlık ve sosyal hizmet hakkını savunuyor gibisiniz. Hepinize kolay gelsin. Enseyi karartmayanlar burada. Ensesinde boza isteyenler beri dursun.” şeklinde konuştu.

Hasan Sami Er