Eğitimdeki bir diğer kaygı verici gelişmenin ise dini içerikli eğitim uygulamalarının artması olduğu ifade edildi. Raporda şu ifadelere yer verildi. “Türkiye'de 2023/2024 eğitim-öğretim yılı sona erdi, ancak ülkenin eğitim sistemindeki sorunlar derinleşmeye devam ediyor. Millî Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) yayımladığı son verilere göre, Türkiye genelinde örgün eğitimde 17.5 milyon öğrenci bulunmakta. Bu öğrencilerin yüzde 80'i devlet okullarında eğitim görürken, özel okullarda okuyanların oranı yüzde 8'i geçmiyor. Eğitim sistemindeki en önemli sorunlardan biri, öğretmen açığı ve çalışma koşullarıdır. Ülke genelinde 1 milyon 154 bin öğretmene karşın, özellikle devlet okullarında boş kadrolar ve yetersiz istihdam nedeniyle eğitim kalitesi olumsuz etkilenmektedir. Öğretmenlerin ağır çalışma koşulları ve düşük maaşları, eğitim emekçilerinin yaşam koşullarını zorlaştırmakta ve eğitimde sürekliliği tehdit etmektedir. Özellikle devlet okullarında yardımcı hizmetlerin yetersizliği büyük bir sorun olarak öne çıkmaktadır. Ülkedeki devlet okullarının üçte ikisinde kadrolu yardımcı hizmetli bulunmamakta ve bu ihtiyaç İŞKUR aracılığıyla geçici personel veya Toplum Yararına Çalışma Programı (TYP) kapsamında karşılanmaktadır. Bu durum, okulların günlük işleyişini olumsuz etkilemekte ve öğrenci-öğretmen ilişkilerini zayıflatmaktadır. Eğitimdeki bir diğer kaygı verici gelişme ise dini içerikli eğitim uygulamalarının artmasıdır. Son yıllarda siyasi iktidarın desteklediği ÇEDES ve MESEM gibi projeler, okullarda dini etkinliklerin ve seminerlerin yaygınlaşmasına yol açmıştır. Öğrencilere yönelik cami ziyaretleri, Kuran kursları ve değerler eğitimi gibi faaliyetler, eğitim kurumlarının laiklik ilkesinden uzaklaşmasına ve dini kurumların okul içinde etkin hale gelmesine neden olmaktadır. Bununla birlikte, eğitimdeki cinsiyet, bölgesel ve sosyal eşitsizlikler de derinleşmektedir. Özellikle kırsal kesimlerde yaşayan ve düşük sosyo - ekonomik düzeydeki ailelerin çocukları, eğitime erişimde büyük zorluklar yaşamakta ve okulu terk etme oranları yüksek seviyelerde seyretmektedir. Ayrıca Türkiye'de öğrenci nüfusunun önemli bir kısmı açlık sınırının altında yaşayan ailelerden gelmektedir, bu da çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimlerini olumsuz etkilemektedir. Son olarak, eğitimde laiklik ilkesinin korunması ve farklı kimliklerin eğitim programlarına entegrasyonu konusundaki eksiklikler dikkat çekmektedir. Ülkedeki etnik, dilsel ve kültürel çeşitlilik, eğitim müfredatlarına yansıtılmamakta ve farklı grupların eğitimden eşit şekilde yararlanması sağlanamamaktadır. Türkiye'de eğitim sisteminin karşı karşıya olduğu bu derin sorunlar, çözüm bekleyen acil meseleler olarak öne çıkmakta ve ülkenin geleceği açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Eğitimde yapısal reformların ve kaynakların etkin kullanımının sağlanması, bu sorunların aşılabilmesi için kritik öneme sahiptir.”
Eğimdeki Sorunlar Raporda Ele Alındı
Raporun devamında, Türkiye'deki çocuk hakları, eğitim sistemi, beslenme sorunları ve özel okullar gibi çeşitli sosyal ve politik meseleleri detaylı bir şekilde ele alındı. Türkiye'deki çocukların insanca yaşama hakkı, eğitim ve sağlık gibi temel haklarına yönelik çeşitli ihlaller ele alındığı raporda, Çocuk işçiliği, erken yaşta evlilikler, eğitimden mahrum bırakılma gibi konular vurgu yapılıyor. Öğrencilerin okullarda yeterli beslenme imkanlarından yoksun olmaları ve bu durumun fiziksel ve zihinsel gelişimlerine olumsuz etkileri raporda detaylıca ele alınıyor. Raporda, Ekonomik kriz, gıda enflasyonu gibi faktörlerin beslenme sorunlarını derinleştirdiği vurgulanıyor. Türkiye'de eğitim sisteminin özel okullar üzerinden ticarileştirilmesi ve devlet okullarının kaynak eksikliği ile mücadele ettiği konusu eleştirilen raporda. Kamu kaynaklarının özel okullara aktarılması ve eğitimde gelir eşitsizliklerinin artması raporda ele alınmış durumda. Millî Eğitim Bakanlığı'nın son yıllarda yapılan müfredat değişiklikleriyle eğitimin siyasal ve ideolojik çizgilere uygun hale getirilmesi eleştirilen raporda, Bilim ve laiklik temelli eğitimden uzaklaşma ve dini içeriklerin artması, öğrencilere aktarılan bilgilerin niteliği konusunda endişeler olduğu ifade ediliyor. Raporda Türkiye'deki eğitim sisteminde laiklik ilkesinin zayıfladığını, din eğitiminin aşırı öne çıktığını ve bu durumun eğitimde çeşitli sorunlara yol açtığını vurgulandı. Din derslerinin sayısının fazlalığı, İmam Hatip okullarının teşvik edilmesi gibi konular eleştirildi. Türkiye'de azınlık dillerinde eğitim hakkının kısıtlandığını ve yaşayan dillerin öğretiminde yeterli adımların atılmadığını eleştirildiği raporda, Mevcut seçmeli ders uygulamalarının yetersiz olduğu belirtildi. Köy okullarının azalması ve taşımalı eğitim uygulamalarının yaygınlaşması eleştirildiği raporda, öğrenci erişiminde yaşanan sorunlar ifade edildi. Raporda okullardaki şiddet olayları ve öğretmenlere yönelik saldırılar, eğitim ortamının güvenliğini tehdit eden önemli bir sorun olduğu ifade edildi. Öğretmen atamalarındaki liyakat tartışmaları ve mülakat sürecinin adaletin’ de sorgulandığı raporda. Eğitim personelinin büyük bir kısmının geçici veya güvencesiz şartlarda çalıştırılması, bu durumun eğitim kalitesini ve personelin çalışma koşullarını olumsuz etkilediği ifade edildi.
Türkiye'nin Eğitim Sistemi Kriz ve Değişim İçinde
Raporun son bölümünde şu ifadelere yer verildi. “Son eğitim öğretim yılı, Türkiye'de eğitim alanında derin ve tartışmalı gelişmelere sahne oldu. Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) politikaları, yapısal sorunları çözmek yerine ideolojik hedeflerini gözetiyor gibi görünüyor. Okullarda artan dinselleşme ve eğitimin ticarileştirilmesi uygulamaları, özellikle müfredat değişiklikleri ile bilim ve laiklik karşıtı adımların alınmasıyla dikkat çekti. Öğrencilerin ve öğretmenlerin mutsuzluğunun arttığı bir ortamda, eğitimdeki dayatmacı politikaların sürmesi endişe verici boyutlara ulaştı. Öğretmenler kariyer basamakları üzerinden yapay olarak ayrıştırılırken, siyasal kadrolaşma eğitim sürecini derinden etkiliyor. Farklı dil, kimlik ve inançların dışlandığı bir ortamda, eğitim kalitesi ise her geçen gün daha da kötüleşiyor. Ulusal ve uluslararası literatürde eğitimin, toplumların temel değerlerinin aktarılmasında merkezi bir rol oynadığı vurgulanmaktadır. Ancak Türkiye'de eğitim sisteminin bu temel işlevini yerine getirebilmesi için ciddi reformlara ihtiyaç vardır. Kamusal eğitim hakkının herkese eşit ve parasız bir şekilde sunulamadığı bir dönemde, ekonomik kriz nedeniyle eğitim harcamalarındaki artış da vatandaşları zor durumda bırakıyor. Son yıllarda eğitim sisteminde yapılan değişiklikler, ülkenin ekonomik, toplumsal ve siyasal gelişim süreçlerinden ayrı düşünülemez. Bu bağlamda, laiklik ve bilimsel eğitim mücadelesi, demokrasi, eşitlik ve özgürlük mücadelesinden ayrılmaz bir şekilde ele alınmalıdır. Eğitimde yaşanan dönüşümler, sadece birkaç yıl içinde büyük ölçüde piyasa odaklı hale gelmiş durumda. Her adımın maliyetli hale geldiği bir sistemde, velilerin, öğrencilerin ve eğitimcilerin haklarını koruyabilmeleri için acil olarak gerçek anlamda eşitlikçi bir eğitim düzeninin oluşturulması gerekmektedir. Devletin eğitim masraflarını üstlenmesi ve zengin-fakir ayrımı yapmaksızın herkesin eşit koşullarda eğitim alabilmesi için somut adımlar atılmalıdır. Sendikalar, eğitimdeki bu sorunlara karşı çıkarak kamusal, demokratik, laik, bilimsel ve anadilinde eğitimi savunmayı sürdüreceklerini belirtiyorlar. Ancak bu mücadele, sadece sendikaların değil, tüm toplumun katılımı ve desteğiyle başarıya ulaşabilir. Sonuç olarak, Türkiye'nin eğitim sistemi geleceğe dair umut verici adımlar atmadan, yapısal sorunlarla yüzleşmeden gerçek bir değişim ve ilerleme sağlayamayacaktır. Ülkenin geleceği için eğitimde köklü reformlara ihtiyaç vardır ve bu reformlar toplumsal uzlaşı ve adalet temelinde hayata geçirilmelidir.”
Haber Merkezi