“Türk sineması dünyanın sayılı sinemalarındandır”
Atıf Yılmaz, Memduh Ün gibi ünlü yönetmenlerle birlikte çalışan Işıklar, Çanakkale ile gönül bağını hiçbir zaman kopartmadı. Kale Grubu ve Dardanel’in sponsorluğunda Çanakkale’de belgesel çeken Yavuz Işıklar Türk sinemasının geldiği noktayı da değerlendirdi. “Türk sineması şu anki durumuyla bile dünyada birçok sinemadan iyi. Çünkü geçmişte bir İtalyan, Fransız sineması vardı. Biraz İran sineması iyiydi. Alman sineması hiç olmadı diyebiliriz. Türk sineması her zaman dünyada sayılı sinema yapımlarından bir tanesidir. Ancak sinema sinemacıların ellerinde değil. Çoğu nereden geldiği belli olmayan kaynaklarla filmler yapıyorlar. Zannediyorum ki önümüzdeki yıllarda sinema daha iyi bir yola tekrar girecektir” dedi.
 Yeşilçam’ın efsane isimlerinden yapımcı ve yönetmen Yavuz Işıklar
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
1966’da Perde Dergisi’nin açmış olduğu artist yarışması vardı. Ben o yarışmada ilk 10’a kaldım. Sinemaya oyuncu olarak başladım. Birkaç filmde büyük roller oynamama rağmen başarılı olmadığıma inandım. Zaten edebiyat düşkünü bir insandım. Ufak tefek şiirlerimi yayınlardım. Orada genç şairler diye devamlı surette şiirlerim çıkardı. Hatta ödül aldıklarım oldu. Sonra sinemaya bir yakınımın vasıtasıyla Metin Erksan’ın asistanı olarak başladım. Atıf Yılmaz, Memduh Ün gibi o dönemin en ünlü yönetmenlerine asistanlık yaptım. O zamanlar sendikalar vardı. Sendikalar tarafından siyasi görüşlerimden dolayı ezildiğim zamanlar oldu. Mesleği bir dönem terk etmek zorunda kaldım.
“GÜZEL İŞLER YAPTIK”
Sonrasında dönüşünüz.
Bir gün Beyoğlu’nda Çiçek Pasajı’nda otururken dedim ki bunlar madem beni emekçi olarak kabul etmiyorlar. Ben de patron olacağım. Sonra kendi kendime dedim ki nasıl patron olacağım? Zengin bir ailenin çocuğu değilsin, özgeçmişin yok paran pulun yok. Prodüktör nasıl olursun diye kafa yordum. O anda da bir Rum geçti önümden. O da Yeşilçam’da ufak tefek faizcilikler yapar. Senet alır. Şirketler arası mekik dokuyan bir adamdır. Onunla bir sohbet ederken, dedim ki ben prodüktör olmaya karar verdim. Bana dedi ki sen daha çok gençsin. Ancak hakkımda iyi şeyler konuştu. İyi haberler yaydı. Baba Toros diye bir adam vardı. Ermeni’ydi. Nasıl olur dedim? Biz ilk filmimizi çektik. Büyük gişe rekorları kırdı. Üstatlarımız demişler ki, Yavuz hangi filmi yaptı? Ben bir Amerikan filminin adaptasyonunu yaptım. ‘Silahların Gölgesinde’ diye. Onu çektik. Böylece yapımcılık hayatım da başlamış oldu. Belirli sürelerde yapımcı olarak çalıştım. Abilerime iş verdim. Akabinde hem yapımcı hem yönetmen olmaya karar verdim. Yönetmene vereceğim parayı prodüksiyona sarf etmeye başladım. Gel zaman git zaman filmlerimiz girdi çıktı. Çok güzel işler yaptık. Tanıtımlar yaptık. TRT’ye güzel bir dizi yaptık. O da çok büyük itibar gördü. Yapımcı, yönetmen olarak reklam filmleri geldi. Dardanel, Kale Bodur bana sponsor oldu. Çanakkale kalelerini çektim. Niyazi Bey bana sponsor oldu. Bozcaada ve Gökçeada belgesellerini çektim. Çanakkale 18 Mart Deniz Zaferi’nin belgeselini çektim.
“TÜRK SİNEMASININ HEM EN ZOR YILLARIYDI HEM DE ALTIN ÇAĞIYDI”
Türk sinemasının eski yıllarına dair anılarınızı bizimle paylaşabilir misiniz?
Çok büyük zorlukların olduğu yıllardı. Ama aynı zamanda Türk Sinemasının altın çağıydı. Sonra daha erotik film furyası başladı. Biraz işin rengi değişti. Sinema ile televizyonu karıştırmamak gerekir. Sinema daha çok derinlik resmi isteyen ve ışık isteyen, iyi bir yönetim isteyen ve uzun vadeli bir çalışmanın neticesinde elde edilen bir eser. Televizyon ise 3-5 güne sığmış bir tiyatro sahnesi gibi. Ne yapıyorlar? Tiyatrocuları tercih ediyorlar. Sufle vererekten oynanırdı eskiden. Ve her şey itinayla yapılırdı. Biz minibüse binerdik. Türkan Şoray’ı mesela aracın önüne oturturduk. Öyle bir atmosfer vardı. Şimdi ise evlerin önünde diziler çekiliyor. 5 tane tır diziliyor. Bir kanalda yayınlanıyor. Bana göre 10. Sınıf bir dizi diyebilirim. Dedim ki bu ne saltanat! Bizim zamanımızda para böyle yoktu. Biz para kazanırsak iyi yaşardık, kazanamazsak kötü. Şimdi teknisyenler, artistler, kameramanlar çok önemli paralar kazanıyorlar. Dizi süreleri de çok uzun. Bu yanlış geliyor bana. Olayı daha uzun vadede anlatmanın ve uzatarak vermenin bir anlamı yok.
“TÜRKAN ŞORAY İSE HER ROLÜ OYNAYAN TEK KADINDIR”
Türk sinemasında hangi isimlerle çalıştınız?
Çok ünlü isimlerle çalıştım. Müjde Ar ile çalıştım. Kendisiyle Avşa Adası’nda da bir film çekimimiz oldu. O da çok güzeldir. Anlamlı bir kadındır. O zamanlar yonca diye tabir ettiğimiz, Fatma Girik, Hülya Koçyiğit, Türkan Şoray ile çalıştık. Bir tek Filiz Akın ile çalışmadım. Ancak bunlar çok değerli yönetmenlerdir. Türkan Şoray ise her rolü oynayan tek kadındır. Köylüyü oynar, sosyeteyi oynar, fakir kızı oynar. Ancak konuşması biraz titrek ve korkaktır. Heyecanlı bir hanımdır. Ancak kamera karşısında bir devdir.
“TÜRK SİNEMASI DÜNYADA SAYILI SİNEMALARINDAN BİR TANESİDİR”
Şu an Türk Sinemasının durumunu nasıl görüyorsunuz?
Türk sineması şu anki durumuyla bile dünyada birçok sinemadan iyi. Çünkü geçmişte bir İtalyan, Fransız sineması vardı. Biraz İran sineması iyiydi. Alman sineması hiç olmadı diyebiliriz. Türk sineması her zaman dünyada sayılı sinema yapımlarından bir tanesidir. Ancak sinema sinemacıların ellerinde değil. Çoğu nereden geldiği belli olmayan kaynaklarla filmler yapıyorlar. Zannediyorum ki önümüzdeki yıllarda sinema daha iyi bir yola tekrar girecektir.
“İBRAHİM BODUR ÇOK ZARİF BİR İNSANDIR”
Çanakkale sevdanız nasıl başladı?
Çanakkale’ye zaten geliyordum adalara. Bir sempatim vardı. Çanakkale Seramik bana sponsor da olmuştu. Kapılarını çaldım İbrahim Bodur’un. Sağ olsun kırmadı. Çok zarif ve babacan bir insandı. Belgesel yapmak istediğimi söyledim. Sponsor olmanızı istiyorum dedim. TRT Genel müdürüyle görüşmek için aradı. Oturun bir bütçe yapın dedi. Avans da verin bu işe başlasın dedi. Bu süreçlerde Çanakkale bana çok sempatik gelmeye başladı. Yılın 6 ayını burada geçiriyorum. Kordonda evim var. Burada kordonda oturuyorum.  O arada ne yaparız ederiz. Ergenekon davasından içeri alındım. Burada Çanakkale’de atın önünde aldılar polisler beni Emniyete oradan da İstanbul’a gece getirdiler. Aşağı yukarı beş sene sürdü. Beraat ettim tabi ki hiçbir açığım yoktu. O nedenle tek sanatçı benim alınan. Silahlı Kuvvetlerle İşbirliğim sadece bana verdikleri belgeseller, tanıtımlar üzerineydi. Ama ben de onlara çok güzel filmler verdim. Burada yanlış olan hiçbir şey yoktu. Arada İstanbul’a da gidiyorum. Çocuklarım orada torunlarım orada. Çanakkalelileri çok seviyorum bana çok ilgi gösterdiler. Burası küçük İzmir gibi. Orasının da hayranıyım ancak burası daha bakir. Burada böyle bir yaşantı devam ettiriyorum kendime.
“BELGESEL TADINDA PROJEM VAR”
Bundan sonraki projeleriniz nelerdir?
Truva’dan Mustafa Kemal’ doğru diye bir projem var. Truva başlangıç noktası. Mustafa Kemal bitiş noktası. Metin yazarları arkadaşlarla geldik. Burada bir ev tuttuk. Onları da çağırdım. Bu işle ilgili bilgili arkadaşları çağırdık. Yarı belgesel tadında olacak. Bunlarla ilgili belgesel çekimlerimizi yaptık. Sponsordan para bekliyoruz. Herhalde onlar da Ağustos/Eylül ayı gibi bize sağlayacaklar. Ancak Eylül’e kadar çalışmalara ara vereceğim. Eylül’e kadar zamanımı burada geçireceğim. Arada bir İstanbul’a gideceğim. Çocuklarım orada, torunlarım orada. Çanakkalelileri çok seviyorum.
“ANILARIMI YAZACAĞIM”
Anılarınızı yazacağınız bir kitap çıkarmayı düşünüyor musunuz?
Başladım. Çok çok şey var anlatılacak. Siyasi yönümle de sinema tarafımla da..
Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum.
Asıl ben bu güzel söyleşi için çok teşekkür ediyorum.
Röportaj: Seda Atan
 
 
 
 


Kaynak: DHA