.
Sağlık Bakanlığı, bir süredir antibiyotik kullanımının kimya sektörünü zengin etmekten başka bir işe yaramadığı gerekçesiyle antibiyotik kullanımını azaltmak için çalışmalara başladı. Eskiden beri kış aylarında sıklıkla görülen gribal enfeksiyonlarda, nezle gibi rahatsızlıklarda, ilaç alınca bir haftada, almazsan yedi günde iyileşirsin deniyordu zaten.
Halen yasaklı olan ünlü sözlük vikipedi, antibiyotik kavramını nasıl açıklıyor bir bakalım: Antibiyotik, herhangi bir mikroorganizma tarafından başka bir mikroorganizmayı öldürmek için veya çoğalmasını durdurmak amacıyla üretilen her türlü maddeye verilen addır. Antibiyotik üretimi, genel olarak onu üreten mikroorganizma için seçici bir avantaj sağlamaktadır. Örnek verecek olursak dünyada ve ülkemizde en fazla kullanılan, Penicillum’un ürettiği antibiyotikler, doğada aynı ortamı paylaşan ve rekabet halinde olduğu diğer mikroorganizmaların çoğalmasını önlemektedir.
Antibiyotiklerin iki çeşidi bulunmaktadır. Biyosidal, mikroorganizmaları öldüren antibiyotikler, biyostatik ise mikroorganizmaların büyümesini ve çoğalmasını önleyen antibiyotiklerdir. Bununla birlikte, günümüzde, antibiyotik terimi hastalık yapan bütün patojenlere zarar veren her türlü kimyasallar için de kullanılmaya başlamıştır. Laboratuar koşullarında üretilen sentetik kimyasallara da hastalık etmenlerini öldürdüğü için antibiyotik adı verilmektedir. Bu nedenle, Penicillum gibi mikroorganizmalar tarafından veya hayvanlar ve bitkiler tarafından doğal olarak üretilen kimyasallar da antibiyotik ismiyle anılmaktadır. Elbette doğal olarak sentezlenen antibiyotiklerin birçoğunun sentetikleri de üretilmektedir. Sentetik olarak üretilenler daha ari olduğu için daha etkili olabilmektedir.
Mikropların hücresel işlemlerine müdahale ederek etkili olan antibiyotikler, hücreye özel karaktere sahip olduğu için çok yüksek çeşitliliğe sahiptir. Örneğin hücrede protein sentezi, hücre çeperi sentezi veya hücre zarı fonksiyonlarına etkili birbirinden farklı antibiyotikler bulunmaktadır.
Penisilin, vankomisin, sefalosporin gibi antibiyotikler, günümüzde en fazla kullanılanlarıdır. Bunların hemen tamamı hastalık etmeni bakterilerin hücre zarlarını bozarak etkili olmaktadır. Bu antibiyotikler, bakteri hücrelerinin oluşumunda rol alan peptit bağlarının sentezini önlemekte ve hastalık etmenleri çoğalamamaktadır.
Streptomisin, eritromisin, tetrasiklin gibi antibiyotikler ise, protein sentezini önleyerek etkili olduğu gibi, anormal protein sentezine neden olarak hastalık etmeninin çoğalmasını önlerler. Sonuçta, canlı vücudu içerisinde çoğalarak hastalık yapan mikrobik etmenler, antibiyotik alındığında, çoğalamazlar ve vücudu hastalandıramazlar.
Antibiyotik kullanımı, vücuda ilk alımlarda son derece etkili olmaktadır. Ancak hastalık yapıcı etmenler, kullanılan antibiyotikler karşısında yeni ırklarla varlıklarını devam ettirmektedirler. Üstelik aynı etken maddeye dirençli oldukları için benzer ilaçlardan, diğer bir deyişle antibiyotiklerden etkilenmemektedirler. Son zamanlarda geliştirilmiş olan antibiyotiklerin etki etmediği hastalık yapıcı etmenlerin yeni ırkları, kesinlikle daha öncesinde antibiyotiğe maruz kalmış, sonuçta sağ kalan nesillerdir. Dolayısıyla antibiyotik kullanımı, hastalık etmenlerinin yeni ırklarını, sonuçta ilaçtan etkilenmeyen canavarları ortaya çıkarmaktan başka pek bir işe yaramıyor. Bu nedenle, antibiyotikler zaman içerisinde daha etkisiz kalıyor. En güzeli vücudun savunma mekanizmasını geliştirmek, destekleyici ürünler kullanmak. Elbette doktorların önerileriyle değil mi?