.
Bu yazımı evimden yazıyorum.
Oturdum şöyle Çanakkale’ye doğru,
İlham gelmesini bekliyorum.
.
Karşı evin çatısına bir martı kondu.
Gagasında bir yiyecek…
Gagalayıp salladıkça parçalanıyor, parçaları kiremitlere dağılıyor.
.
O sıra 3 tane karga geldi etrafına.
Martıdan dağılan yiyecek parçalarından kapmak için.
Biri önden,
Diğerleri arkadan martının yiyeceğine dalmaya başladılar.
.
“Martı yemek mi yesin,
Onlarla mı uğraşsın?” bilemedi zavallı.
.
Aslında ilham beklerken ekonomiden bahsedecektim biraz.
Zira Türkiye’nin gündemi bu.
.
Prof. Daron Acemoğlu ekonomiyi analiz ederken şunları söylüyor:
“Ülke büyüyor ama aradaki gelir farkı hepimizi ahlaken ve vicdanen çok rahatsız ediyor.”
.
“Büyüme olurken aynı zamanda eşitsizlik artıyorsa, ülkenin mutsuzluğunu ve çatışmaları artar.”
.
“Kolektif olarak ya yanlış kararlar veriliyor ya da çok daha büyük protestolara yol açıyor.”
.
“Türkiye'de Latin Amerika ülkelerindekine benzeyen bir eşitsizlik hakim; tüm gelirin neredeyse yüzde 30’u en zengin yüzde 1’in elinde.”
.
“İkincisi, eşitsiz büyüme sürdürülebilir değil.”
.
Aslında bu söylediklerini bilmek için profesör olmaya gerek yok.
Ekonominin temel şartları bunlar.
.
Bunları yazdığımız zaman eski zamanlara atfedilip “Bir zamanlar tüp, makarna, margarin, sigara yoktu” denilerek bahaneler aranıyor.
.
Bu aynen:
Yenilen Galatasaraylıların;
“Bizim UEFA kupamız var” demesi,
Yenilen Fenerbahçelilerin:
“6-0 nasıl yenmiştik?” demesi,
Beşiktaşlıların ise “Şampiyonlar ligindeki gruplardan namağlup lider çıktık” demesi ile eşdeğer.
.
Profesör şu iki noktaya dikkat çekiyor:
“En önemli iki faktör, teknoloji kullanımı ve iş gücünün eğitimi. Eğer eski teknolojileri kötü kullanıyorsak ya da yolsuzluk yüzünden yanlış şirketler ihale alıyorsa toplam faktör verimliliği düşer.”
.
Kısaca diyor ki:
“Siz istediğiniz kadar büyüyün, verimli değilseniz bir işe yaramaz…”
.
Verimli olmanın şartı ne?
Şu:
“İnsan kaynağının niteliği.”
.
“Bırak bu işleri, Türkiye’de acayip yatırım var” derseniz adam şöyle cevap veriyor:
“Türkiye’de yatırılan her 3 liranın 1’i inşaata, biri de makineye gidiyor. Korkunç bir dengesizlik bu.”
Adam sadece “dengesizlik” demiyor dikkat ederseniz kelimenin önüne iyi anlaşılsın diyerek “Korkunç” sıfatını koyarak “Korkunç dengesizlik” diyor.
.
Ve noktayı vurucu cümlelerle koyuyor:
“2000’lerin başında Türkiye ekonomisinde kurumsal değişiklikler oldu. Bunların çoğu 2001 krizi sonundaki reform paketinden geldi. İhale kanununda büyük iyileşmeler oldu ve rekabet-yargı sistemi bir düzene girdi. Ama 2007’den başlayarak çoğunda geri adım atıldı. Devlet bakanlıkları içinde şeffaflık ve denetleme unsurları ortadan kaldırıldı. İhale kanunu, baştan sona şeffaf, kimin kazandığının, niye kazandığının anlatıldığı, denetlenen bir yapıdayken… 2006'dan itibaren bu yapı tamamen tersine değişti. Türkiye 2006 sonrası dünyadaki en yolsuz ekonomilerden biri.”
.
Benim yazı bitti ama çatıdaki martı ile kargalar boğuşuyor.
“Martı” çalışmış, çabalamış, emek harcamış ve alnının akıyla bir yiyecek bulmuş,
“Leş yiyici kargalar” ise etrafını sarmış ve ona fırsat vermiyor.
Sürekli rahatsız ederek, saldırarak sonunda martıyı kaçırdılar.
O gider gitmez martının yiyeceğine çullandılar.
.
Şeyyyy…
Türkiye mi?
Aynı Martı ile Kargalar gibi…