.


Her zaman dedim:
“Sanat ile uğraşmak başka bir şey.
Her insanın hayatında illa bir sanat olmalı” diye.
.
Sonunda haklı çıktım işte…
.
İngiltere’de Londra Üniversitesi Akademisi’nin yaptığı araştırmada, ayda bir kez tiyatroya veya müzeye giden kişilerin erken ölüm riskinin yüzde 30;
Birkaç ayda bir giden kişilerde ise riskin yüzde 14 azaldığı tespit edilmiş.
Bilim insanları bu tespitlere 50 yaşın üzerindeki 7 bin kişiyle 12 yıl süren çalışma sonucu ulaşmış.
Kolay değil, yüzde otuz ölüm riski azalıyormuş.
.
Sadece ölüm riski değil, araştırmada, sanatsal aktivitelerden alınan zevkin akıl ve psikolojik sağlığı koruduğu da belirlenmiş.
.
Bundan böyle İngiltere’de hastaların sağlık durumlarını iyileştirmek için sanatsal faaliyetlere yönlendirilebileceği vurgulanmış.
.
Biz de sanata ve sanat mekanlarına darbeler vurulurken,
Neredeyse haram ilan edilirken,
Elin gavuru, vatandaşının sağlığını düşündüğünden sanata yatırım yapmayı hedefliyor.
.
Düşünsenize sanata yapılan yatırım size, sağlığa yaptığınız harcamalarda tasarruf sağlıyor.
.
Burada Devlete ve belediyelere büyük iş düşüyor.
Her mahallede kültür ve sanat evleri yapmak artık şart oldu.
Sahnesi, kütüphanesi, sergi ve hobi salonları olan mahalle evlerinde yapılacak faaliyetlerle, sağlıklı toplumlar yetiştirmek en önemli görev olacaktır.
.
Çanakkale Belediyesi’nin hayata geçirdiği ve yaşlılarımızın mutluluk duyduğu “Altın Yıllar Yaşam Merkezi” gibi önemli merkezleri şehir sathına yayarak hizmet etmek, onların mutluğuna mutluluk katmak devletin bir numaralı görevidir.
.
Artık araştırmalarda da ispat edildiğine göre devlet-belediye el ele bu işe başlanmalı, bireyin sağlığı için her türlü fedakârlık birlikte yapılmalıdır.
.
2020’nin bu ilk gününde “Nasıl başlarsa, öyle gider” mantığına yaslanarak, “Fıkra yazayım” dedim.
.
Laf yaşlılardan açılmışken de fıkrayı yazayım:
.
Huzurevinde arka arkaya gelen ölümlerden moralleri bozuk üç arkadaş aralarında dertleşiyorlarmış.
Biri “Azrail'i kandırmak lazım.” demiş. Öbürleri “Nasıl olacak bu?” diye sorunca tezini açıklamış.
“Azrail can almaya geliyor ya, onunla göz göze geldiğimizde bebek taklidi yapalım. Bunların yaşı küçük, bir yanlışlık olmalı der, çekip gider.”
Yaşlılığa ikinci çocukluk demeleri boşuna değil. Bu çocukça fikir diğerlerinin de aklına yatmış. Başlarına kötüsü geldiğinde ne yapacaklarını birbirlerine belletmişler.
Aradan zaman geçmiş.
Bir gece Azrail, aynı odayı paylaşan üç kafadarı gece yarısı ziyaret edivermiş.
Orağını yere “tak tak tak” diye vurduğunda kafadarların üçünün birden gözleri açılmış…
Bakmışlar ki Azrail hazır…
Birinden birini, belki de üçünü götürecek...
Hemen belirledikleri A plânını uygulamaya geçmişler...
Üçü birden bebek taklidi yapmaya başlamış...
Biri “Agu, aguu…” diye ses çıkarırken, öbürü parmak emiyor, üçüncüsü de “Mama, mama…” sesi çıkarıyormuş.
Azrail bir süre seyretmiş hallerini.
Sonra elini gülerek başına vurmaya başlamış:
“Hadi bakalım atta”

Efendim;
Tüm aileniz ile birlikte yaşayacağınız ve bir önceki yıldan:
Daha mutlu,
Daha huzurlu,
Daha sağlıklı ve
Daha çok paralı yıllar dilerim.
Yeni yılınız kutlu olsun…