.


Televizyon Programları var hani.
Müzik yarışması,
Kim 500 milyar ister,
Survavior,
Master Chef,
Ve de
Yemek yarışmaları.
.
Benim en çok sevdiğim,
Zuhal Topal’ın sunduğu yarışma.
.
Oraya katılanların
Egoları,
Kompleksleri,
Dünya görüşleri,
Bilgileri ve
Bilgisizlikleri,
v.s.
Her türlü davranışlarını seyretmek, kendime malzeme çıkarmak hoşuma gidiyor.
İnsan denilen olgunun değişik yansımalarını seyrediyorum.
.
Kazanılacak 10 bin lira uğruna “Beğendim” dediği yemeğe, sırf rakibi kazanmasın diyerek, 1 (Bir) puan verenlerin hangi açlıkla yaşadıklarını da merak etmiyor değilim.
.
Sırf “Bir şey” diyebilmek, “Eleştiri yapabilmek” için rakibinin yaptığı yemeğe bulduğu saçma bahaneler ise cabası.
.
Güzel söz söylemek uğruna edebiyatı parçalama girişimleri ise içimizi parçalıyor, farkında değiller.
.
Bilgisizliğin dışa vurumunu, bilgiçlik olarak yansıtanların sık görüldüğü yarışma, resmen komedi dükkânına dönüşüyor.
.
Yemek yarışması olmasına rağmen,
masa örtüsüne dahi bahane bulunmasına ise artık kargalar bile gülmüyor.
.
Yemeğin tuzlu olmasına yapılan yorumları hala anlamış değilim.
.
Düşünüyorum da, böyle bir yarışmaya katılsam, o insanların yaptığı saçma yorumlara cevap vermekten kendimi kaybeder, başka boyutlara geçerdim herhalde.
.
Şu anda sosyal medyada paylaşım rekoru kıran videoyu seyrettikçe:
“Allah’ım beni neden yarattın?” diyerek isyan edesim geliyor.
“Haydi beni yarattın, peki bunu neden?”
Veya
“Bunu yarattın, beni neden?”
.
Oksijenin vücutlara enerji verdiğini biliyordum ancak, beyinlere enerji vererek kuruttuğunu ilk defa gördüm...
.
Oksijen yanmasının bazı mesleklerde birinci derecede yanıklara sebep olduğunu biliyordum, ama beyinlerde bu derece hasar verdiğini ilk defa gördüm.
.
“Belki bu videoyu görmeyeniniz vardır” diyerek izah edeyim:
Bir yarışmacının evi.
Herkes masa etrafında yerini almış.
Ev sahibi masaya canlı çiçek koymuş.
Her şey gayet güzel.
.
Ama bizim muhalif abla illa ki eleştirecek ya.
Bir şey bulması lazım.
Sağına bakıyor,
Soluna bakıyor,
Ve
Sonunda bombayı patlatıyor:
“Masadaki canlı çiçekler oksijen saçıyor. Oksijen beni rahatsız ediyor. Çünkü ben sağlığıma dikkat ediyorum…”
.
Benim isyanım şuna:
Aynı biyolojik yapıya sahip olmamıza rağmen,
Aynı oksijeni solumamıza rağmen,
Aynı coğrafyada yaşamamıza rağmen,
Allah’ın oksijeni nasıl oluyor da insan vücutlarında değişik, değişik sonuçlara sebep oluyor?
.
Bu farklılık neden?
.
Bilim buna net cevap veremez belki ama ben veririm.
Verilecek tek cevap ise kesinlikle şu:
“Allah’ın işi, ona karışılmaz…”
Neden mi?
Şu fıkrayı okuyun hele:
.
Adamın biri bir gün bahçesinde otururken b*ktan top yapan bir b*k böceğini görmüş, böcek pisliği ayakları ile yuvarlayarak giderken içinden şöyle geçirmiş:
“Ey Allahım! herşeyi çok güzel çok hoş yaratmışsın da, şu böceği sırf pislikle uğraşsın diye mi yarattın?”
Aradan bir kaç ay geçmiş adam umarsız bir hastalığa yakalanmış.
Derdine kimseler çare bulamamış.
En sonunda bilge bir şifacı, “Bak demiş bazen bahçelerde gezen bir böcek olur ayakları ile pislik yuvarlar işte o böceği ve yuvarladığı pisliklerin dondurulmuş halini 40 gün boyunca aralıksız yutacaksın” demiş.
Adam ne yapsın?
40 gün boyunca o böceği ve pislikleri yutmuş ve iyileşmiş.
Aradan yıllar geçmiş.
Aynı adam gemiyle seyahat ederken denizin ortasında çok büyük fırtınaya yakalanmışlar. Herkes bağırıp, çağırıp, ağlaşırken bu adam bacak bacak üstüne atıp sakince çayını yudumluyormuş.
Gemide bulunan insanlardan biri dayanamamış sormuş. “Biz yana yakıla dua edip bağırıp çağırıyoruz. Sendeki bu ne rahatlık ne be adam! Kalk dua et bari…” deyince adam hiç istifini bozmayarak:
“Kurban olduğumun Allah’ın bir kere işine karıştım bana kırk gün b*k yedirdi… Şimdi ise gemiyi ister yüzdürür, ister batırır ben karışmam kardeşim…” demiş.
.
İşte o sebeple O’nun işine karışılmaz…
 
Oksijen ile ister vücuda enerji verdirir,
İsterse beyinleri yakar…
Hikmetinden sual olunmaz…