.
Temel, devlette üst makamlardan birine seçilince her yerden tebrik-takdir yanında hediyeler de almış.
Bir üniversiteden de doktora payesi vermek istemişler.
Temel gayet memnun kabul etmiş.
Üniversitede güzel bir törenle doktora cübbesini giymiş.
Tören gecesi eve döndüğünde
Fadime:
-“Sen doktor oldun, ben de olmak istiyorum!” diye tutturmuş.
Temel: “Hanım yapma, etme” demiş, dinletememiş.
Gitmiş üniversite rektörüne rica etmiş.
Rektör: -“Ne demek efendim, hanımınıza doktora payesi vermek bizim için bir şereftir!” demiş.
Hanımı da doktor olmuş.
Ancak eve döndüklerinde yine tutturmuş.
-“Temel… Şimdi ikimiz de doktor olduk ancak, devamlı bindiğimiz atımızdan ben hicap duyuyorum. Her ikimiz de üstüne doktor sıfatıyla bineceğiz; O bundan neden mahrum olsun ki? Ona da doktora payesi alalım.”
Temel ne kadar “Olmaz” dese de hanımını ikna edememiş.
Tekrar rektöre gitmiş ve rica etmiş:
-“Bizim hanım böyle böyle söylüyor, yapabilir miyiz?” diye.
Bunun üzerine rektör:
-“Ne demek Temel bey; biz buradan nice eşeklere doktora veriyoruz, ata niye vermeyelim!..”
***
Temel ile Fadime, tayinleri nedeniyle Erzurum’a taşınırlar.
Malum, Erzurum bol kar yağan bir yer…
Kar yağdığı bir gün akşamüzeri belediye hoparlöründen bir anons:
“Sayın sokak sakinleri, lütfen arabalarınızı sokağın sol tarafına park edin, sokağın diğer tarafındaki karlar temizlenecek!”
Temel, evden çıkar ve arabasını sokağın sol tarafına park eder.
Ertesi akşam, yine belediye hoparlöründen bir anons:
“Sayın sokak sakinleri, arabalarınızı lütfen sokağın sağ tarafına park ediniz, sokağın boş bırakılan tarafındaki karlar temizlenecektir!”
Temel yine dışarı çıkar ve arabasını sokağın sağ tarafına park eder.
Ancak bu arada kar yağmaya da devam etmektedir…
Bunun sonucu olarak sokakların her gün temizlenmesi gerekmektedir…
Nitekim 3. günün akşamı yine bir anons:
“Sayın sokak sakinleri, lütfen arabalarınızı sokağın sol tarafına park ediniz, sokağın diğer tarafındaki karlar temizlenecek!”
Ancak anons sırasında seste bir kopukluk olduğu için ne Temel ne de Fadime arabaların sokağın hangi tarafına park edileceğini anlayamamışlardır. Uzun bir süre sokağın hangi tarafına park edecekleri konusunda tartışırlar ve bir türlü bir karara varamazlar.
En sonunda Fadime:
-“Ula Temel… Madem, arabanın sokağın hangi tarafına park edileceğini anlamadık, bugün de araba garajda kalsın, boş ver anonsu!..”
***
Bir bayanın yatak odasındaki gardırop bozuktur.
Evin yanında bulunan istasyondan tren geçince kapağı açılmaktadır.
Bunun için bir gün bir marangoz çağırır.
Marangozu yatak odasına götürür ve dolabı gösterir.
O anda bir tren geçer ve gardırobun kapağı kendiliğinden açılır.
Marangoz menteşelere, kilide bakar.
-“Hanımefendi buradan gardırobunuzun nesi olduğunu anlayamadım. Şimdi ben içine gireyim ve siz kapağı kapatın, böylece ben içeriden bakarım belki böyle anlarım” der.
Marangoz içeri girer, kadın kapağı kapatır.
O anda sokak kapısı açılır ve kadının kocası gelir. Adam doğru odasına gider ve üstünü çıkarıp asmak için gardırobunu açar.
Bir bakar ki gardıropta bir adam.
Kızarak adama bağırır.
-"Ne işin var senin burada."
Marangoz korkmuş bir vaziyette cevap verir.
-"Şey beyefendi ne desem ki? Şimdi size burada tren bekliyorum desem inanır mısınız?"
***
Yaşlı İtalyan, kasabanın papazına günah çıkarmaya gitmişti. İhtiyar adam itiraflarına başladı;
-“İkinci Dünya savaşının ilk günlerinde bir güzel kız kapımı çalıp kendisini Almanlardan saklamamı istedi. Onu bodruma sakladım. Ve Onu asla bulamadılar.”
-“Bu harika bir şey” dedi, papaz...
İhtiyar “Devamı var” diyerek anlatmaya başladı;
-“Ben zayıf karakterli bir adamım.
Bir gün ondan, kendisini saklamamın bedelini, bazı arzularımı gidererek ödemesini istedim.”
Papaz bir süre düşündü, sonra;
-“Hımmm... Savaş yılları. Zor günler... O koşullarda böyle bir zaaf affedilebilir, çok büyük bir riski göze almışsınız kaldı ki, kız Almanların eline düşse, başına çok daha kötü şeyler gelirdi. Tanrı anlayışlı, hoş görülü ve affedicidir. Yaptığınız iyilik ve kötülükleri tartar, sizi şefkatle yargılar.”
Yaşlı adam;
Teşekkür ederim peder şimdi içim rahatlamışken, bir soru daha sorabilir miyim?”
Papaz;
-“Tabii sorabilirsin oğlum”.
Yaşlı adam;
-“Ona savaşın bittiğini söylemem gerekiyor mu?”