“Ana ben gidiyorum düşmana karşı…”


Ana ben gidiyorum düşmana karşı…”
.
Kimimiz nişanlı, kimimiz evli…”
.
Bu türkünün sözlerini bilmeyeniniz yoktur sanırım.
.
Savaşa giden askerin yazdığı türkü bu.
Yürekleri yıkan,
Gözyaşlarına boğan,
İçimizi dağlayan sözler…
.
Allah Şehitlerimizi Peygamber makamına kabul etsin…

Bu Pazar pek neşeli şeyler yazamayacağım.
Biriktirdiğim bazı yazılarımı sizlerle paylaşmak istedim.
Ola ki birileri kendisine hisse çıkarır…
.
Abbasi’lerin ünlü halifesi Harun Reşid zamanında yaşamış olan Behlül Dana (VIII. yüzyıl) dönemin evliyasındandı.
Zaman zaman aklından zoru olan kimselere has tavırlar takınır, herkes de bundan dolayı kendisini deli sanırdı.
Ama bunu maksatlı yapardı.
Behlül Dana hazretleri daima Harun Rediş’in yakınında bulunur, çeşitli sebepler hasıl ederek onu uyarırdı.
Bir gün Behlül Dana hazretleri, üstü başı toz toprak içinde uzun bir yolculuktan gelmiş olmanın belirtileri ile Harun Reşid’in huzuruna çıktı.
Harun Reşid sordu:
-“Bu ne hal Behlül, nereden geliyorsun?”
-“Cehennemden geliyorum ey hükümdar.”
-“Ne işin vardı Cehennemde?”
-“Ateş lazım oldu da ateş almaya gittim.”
-“Peki, getirdin mi bari?”
-“Hayır efendim getiremedim. Cehennemin bekçileriyle görüştüm, onlar ‘Sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir’ dediler.”

Bir gün, New York’ ta bir gurup iş arkadaşı, öğle vakti yemek molasında dışarıya çıkarlar. Gurup içerisindekilerin biri Kızılderili’dir.
Yolda yürürken Kızılderili, onca insan kalabalığı, siren sesleri, yoldaki iş makinalarının çıkardığı gürültü ve korna sesleri arasında “Kulağıma neşeli bir cırcır böceği sesi geldi. Onu arayacağım” der.
Arkadaşları, bu kadar kalabalığın, gürültünün arasında cır cır böceği aramasına gülerler, bu hareketine pek anlam veremezler. Kızılderili‘ye “Bu kadar gürültünün arasında böyle bir ses duyman mümkün değil” derler ve yollarına devam ederler.
Kimse inanmasa da içlerinden biri, Kızılderili‘yi yalnız bırakmamak için onunla kalır.
Kızılderili, yolun karşı tarafına doğru yürür, arkadaşı da peşinden… Az sonra gökdelenlerin gölgesindeki bir tutam yeşilliğin ortasında gerçekten bir cırcır böceği bulurlar.
Arkadaşı, Kızılderili‘ye “Senin insanüstü güçlerin mi var. Bu sesi nasıl duyabildin” diye sorar.
Kızılderili “Bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya lüzum yok. Beni takip et, sana nasıl olduğunu göstereyim...” der.
Kalabalık bir kaldırıma gelirler. Kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı kaldırıma atar...
Birçok insan, bozuk para sesini duyunca sesin geldiği tarafa bakarak, ceplerinden para düşürüp düşürmediklerini kontrol eder.
Kızılderili, arkadaşına döner...
Önemli olan, neye kıymet verdiğindir. Her şeyi ona göre duyar, görür ve hissedersin!”

Günlerden bir gün İtalyan büyükelçisi Atatürk ile görüşmek ister ve huzura davet edilir. O günün muhtelif ekonomik-siyasi konuları hakkında konuşulduktan sonra büyükelçi:
Ekselans dün Roma ile yaptığım bir görüşmede hükümetimizin Hatay’ı almak istediği kararını size iletmem söylendi.” der. Odada bir an sessizlik olur.

Atatürk büyükelçiye bir şeyler daha ikram eder ve iki dakika odadakiler ile başbaşa bırakır. Döndüğünde ayağında çizmeleri, üzerinde mareşal üniforması ve belinde tabancası vardır.
Doğru masasına gider, manyetolu telefondan Mareşal Fevzi Çakmak’ın bağlanmasını ister ve Çakmak’a: “Paşa İtalyan dostlarımız Hatay’a gelmek istiyorlar hazır mıyız?” der.
Fevzi Çakmak durumu anlar ve “Biz hazırız Paşam.” diye yanıtlar. Ata büyükelçiye döner ve:
Biz hazırmışız, hükümetinize söyleyin isterlerse Hatay’ı gelip alabilirler.”

Cumhuriyet’in ilanından sonra, İstanbul’da bir resepsiyon verilir. Tüm dünya ülkelerinin elçileri ve ataşeleri de davet edilir.
Davet güzel bir şekilde devam etmektedir, fakat İngiliz ataşesi olan Binbaşının bakışları Mustafa Kemal’in gözünden kaçmaz.
Bütün davet boyunca kendisine dik dik bakmıştır ve bakmaya devam etmektedir.
Ne olduğunu öğrenmek için yaverini gönderir.
Yaver Mustafa Kemal’e şöyle der:
-“Paşam; kendisine neden ters bir tavır takındığını sordum, o da bana Mustafa Kemal’in Çanakkale’de babasını öldürdüğünü söyledi.”
Bunun üzerine Mustafa Kemal şöyle der:
-“Git sor bakalım babasının Çanakkale’de ne işi varmış?”