.
Milliyetçilik adı altında siyaset yapmak günümüzde suç değil.
Çıkarsınız ortaya sahiplendiğiniz milliyetçiliği sonuna kadar savunursunuz.
Bunda bir beis yoktur.
.
Ancak bunu yaparken:
Önüne düştüğünüz fikrin sizden istediklerinin tersini yaparsanız, inandırıcılığınız kalmaz.
.
Türk Milliyetçiliğini içinize sindirip, savunuyorsanız onun da bir takım gelenekleri var.
.
Bu bakımdan;
Türk töresiyle özdeşleşen kadim harp geleneklerinden birisi, hiç şüphesiz “Aman dileyene, yani teslim olup af isteyene kılıç çekilmeyeceği” gerçeğidir.
.
“Türk savaşçıları, yaptıkları harplere mümkün mertebe nefislerini karıştırmamışlar ve en öfkeli anlarında bile töreden ayrılmamışlardır.”
.
“Dünyada savaş tarihine dair bir eser çalışması kaleme alınsa, hiç şüphesiz bu eser kahir bir ekseriyetle Türk Tarihi’ni konu alır.”
.
“Zira savaş kabiliyeti en yüksek toplumlardan birisi (ve hatta en yüksek olanı) hiç şüphesiz Türk Milleti’dir.
Tarih boyunca kendilerine özgü pek çok savaş taktiği ve uygulamış oldukları harp hukukuyla çağdaşlarından ayrılmış, hem acuna nizam vermiş hem de bunu yaparken erdemi ve mertliği esas alan Türk Töresi’nden sapmamıştır.” (Alıntı)
.
Metinde kısaca diyor ki:
Türkler mert bir Millet’tir.
“Aman dileyene, el uzatana kılıç çekmez.”
.
Bunu bir kenara koyarak, olaya diğer taraftan bakalım.
.
“Merhaba”;
Kimine göre Farsça kökenli, kimilerine göre ise Arapça kökenli…
.
Farsça “Benden size zarar gelmez” anlamında kullanılmaktadır.
Bundan dolayıdır ki;
Kullanıldığı ülkelerde selam verip oturduktan sonra adetlere göre sıra ile “merhaba” denir.
Böylece her “merhaba diyen kişi size iyi niyetini” gösterir.
.
Arapçada ise “merhaben” buna en yakın sözcüktür.
Bu kelime Arapçada “İsmu mekân” kalıbında kullanılmış olup, aslı “Rehube” dir.
Yani, “Sefa geldiniz” anlamındadır.
İlk selamlamadan sonra kullanılır;
“Oturunuz, rahat ediniz” anlamında kullanılır.
.
Bunu da bir kenara koyduktan sonra bir başka yönden bakalım.
.
“Tokalaşma;
Selâmlaşmanın bir parçası sayılır ve Hz. Peygamber’in sünnetinde yer alan âdâb-ı muaşeret kaidelerindendir.”
.
Peygamberimiz, tokalaşmanın kalpteki kin duygusunu gidereceğini bildirmiştir.
(El-Muva??a?, “?üsnü’l-?ulu?”, 16).
.
İslâm kültür tarihinde tokalaşmanın çok eskiden beri var olduğu belirtilir ve ilk tokalaşma âdeti Hz. İbrahim’e dayandırılır.
(Fakihi, III, 221).
.
Tokalaşmanın sünnet kabul edildiği durumlar arasında:
Karşılaşma,
Karşılama,
Yöneticiyle biatlaşma merasimi zikredilmiştir.
.
Karşı tarafa eziyet vermemek için:
“Ellerin kirli veya terli olması halinde çekinmek daha uygunsa da tokalaşmada hükmî taharet (hükümlerle belirtilmiş temizlik) aranmaz.”
.
Nitekim Peygamberimiz ile yolda karşılaşan Huzeyfe b. Yemân’ın cünüp olduğu için tokalaşmaktan çekindiğinde Hz. Peygamber’in, “Müslüman necis (pis) olmaz” diyerek bunda bir sakınca bulunmadığını ifade ettiği nakledilir.
(Ebû Dâvûd, “?ahâret”, 92),
(Tirmizî, “Taharet”, 89).
.
Tüm bunları alt alta toplarsak…
Tokalaşmak için elini uzatana el vermemek:
“Din” desek din değil,
“Türklük” desek Türklük değil,
“Miliyetçilik” desek milliyetçilik değil.
Dünyada bilinen geleneklerde bile kabul edilebilir değil…
Eee!
Bu ne o zaman?
.
Bizi yönetme sıfatı taşıyan insanların şahsi duygularını bir kenara bırakarak, örnek teşkil edecek davranışlar içinde olmaları gerekmektedir.
.
Bu kabiliyetlerini sergilemeyenlerin (veya yitirmiş olanların) ise derhal o makamları terk etmeleri:
Töre gereğidir.
Din gereğidir,
Milliyetçilik gereğidir,
İnsanlık gereğidir…