.
Gündemden ayrı kalmak mümkün değil.
Virüs hayatımıza girmesine girdi de,
Ne zaman çıkacağı belli değil.
.
İşin korkunç tarafı:
Bu virüse dibine kadar battık.
İyi tarafı ise:
Çözümü belli.
.
Batmamızın sebebi insan unsuru.
Virüs canlı olmayıp kimseye bulaşmıyor.
Bulaştıranlar olmadıkça.
.
İktidar “65 yaş üzeri sokağa çıkmasın” dedi.
Sebebi:
Onların bu virüsü kolay atlayamayacak olmalarıydı.
Masum bir istekti bence.
.
Ama bizim millet yine yanlış anladı ve sanki virüsü bu yaşlı grup bulaştırıyormuş gibi bir algıya sebep olundu…
.
Bu insanlara evine git diyenlerin bulaştırdığı virüsler daha fazla.
Yaşlılar evde durduğuna göre,
Virüs ise hala bulaştığına göre
Demek ki sebebi yaşlılar değil, bunu anlamayan (…..) lar.
Not: Noktalı yerleri isteğinize göre doldurunuz.)
.
Pazarlar,
PTT’ler,
Asker uğurlamaları,
Umre gelişleri,
Çarşı alışverişleri,
Kalabalığından giremedik içeri bir türlü.
Ahanda yayılma sebebi.
.
O halde işin kolayı var:
“Sokağa çıkma yasağı…”
.
Bir insanın “Yasak” istemesi kadar abes bir şey olabilir mi?
Olur.
Ortada “Ölümcül bir virüs” olursa olur.
.
Adama (derken sadece yaşlılara değil, işi olmayanlara tabi) “Çıkma” diyorsun,
Çıkıyor.
O halde yasağı koyacaksın.
“Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir”
.
Neden koyulmuyor?
Çünkü içeri soktuğun vatandaşın temel ihtiyaçlarını karşılayacak parayı veremiyorsun.
.
Ama nasıl olur?
.
Hani batı bizi kıskanıyordu?
Bizim tankımız, tüfeğimiz vardı?
Yerli otomobilimiz vardı?
Zengindik,
Kimseye muhtaç değildik.
.
Hatta IMF bizden borç istemişti?
.
Artık itiraf etme zamanı geldi.
Resmen battık mı?
Resmen çöktük mü?
Nihayet:
Gemi karaya vurdu mu?
.
Açıklayın!
Korkmayın!
Aynı gemideyiz,
Beraber batacağımız için,
Beraber karar verelim bari…
.
“Mahalle yanarken birileri saç taramış” derler ya.
Bu kargaşa içinde “Temel ihtiyaç” olarak nitelendirilen “Kanal İstanbul Projesi” hayata geçirilmeye çalışılıp, ihalesi yapıldı.
.
Ne diyelim.
Dilim söylemiyor,
Elim yazmıyor…
.
Tek bir isteğim var:
“Allah kolaylıklar versin.”
***
Eh!
Bu cumartesi gününü sizin içinizi karartacak konularla üzmek istemem.
Aklıma bir fıkra geliverdi de “Yazayım” dedim.
Ama bir ricam var:
“Sakın bu fıkrayı bir yere çekmeye çalışmayın… Bu fıkranın yaşanan olaylarla, gerçek veya tüzel kişilerle yakından ve uzaktan hiçbir alakası yoktur…”
.
Doktor hastalarından birini aramış.
Telefonda aralarında şöyle bir diyalog geçmiş:
-“Sana bir kötü bir de çok kötü haberim var.
Önce hangisini söylememi istersin”
-“İlk önce kötü haberi söyleyin…”
-“Tahlilleriniz sonucunda maalesef sadece yirmi dört saat ömrünüz kaldı...”
-“Bu kötü haberse bundan daha kötü ne olabilir ki?”
-“Dünden beri size ulaşmaya çalışıyorum, telefonunuz kapalıydı…”