.
Bir grup bürokrat “Biraz hava değişikliği yaşayalım, kısa bir tatil yapalım da nereye gitsek?” diye düşünürken içlerinden biri:
“Bir çiftliğe gidelim, çalışalım. Açık hava, bol gıda; meditasyon gibi, kafamız boşalır.” demiş.
Fikir beğenilmiş, bizimkiler gitmişler bir köye, çiftçiye anlatmışlar:
“Biz iki gün çalışmak istiyoruz. Bize ne yapacağımızı söyle, gerisine karışma.”
Köylü demiş ki:
-“Bugün tarlayı gübreleyecektik. İşte gübre yığını, tarlanın üzerine dökülecek, sonra da toprakla karıştırılacak.”
Köylü akşam kahveden eve geldiğinde bir bakmış ki, iş çok güzel yapılmış, tarla cetvelle çizilmiş gibi sistemli bir biçimde gübrelenmiş.
İkinci gün köylü:
“Bugün de patates toplayın, irileri bir öbek yapın, küçükleri bir başka öbek, çürükleri de atın” demiş.
Akşam gelmiş ki, yapılan hiç bir iş yok. Bürokratlar ise ellerinde bir patates: “Bu şimdi büyük sınıfına mı girer, küçüğe mi?” diye tartışıyorlarmış.
Ertesi sabah köylü, kahvede arkadaşlarına durumu özetlemiş:
“Bu bürokratlar her b.ku karıştırmayı iyi biliyorlar da, iş karar vermeye geldiğinde!”
…
Olacak şey değil ama Çiller, Mesut Yılmaz, Erbakan ve Ecevit aynı uçakta yolculuk etmektedir.
Çiller bir ara: “Uçaktan aşağıya 5 milyonluklar atsak, 1000 kişiyi sevindirsek” der.
Mesut Yılmaz itiraz eder: “Bence 1 milyonluklar atsak da 5000 kişi sevinse...”
Erbakan: “Olur mu öyle şey! Bence 500 binlik atıp 10 bin kişiyi sevindirsek.”
Halkçı Ecevit: “Bence 100 bin liralık atsak da, 50 bin kişi sevinse!”
Tüm bu konuşmaları dinleyen pilot dayanamaz ve anons eder:
“Siz parayı boşverip kendiniz atlasanız da 65 milyon kişi sevinse!”
…
Adamın biri uzun ve yorucu bir iş gününün ardından bir kadeh içip rahatlamak istemiş.
Yakınlardaki barın kapısına geldiğinde bir bakmış, kapının önünde bir rahibe oturuyor, elinde de bir teneke kutu.
Adam kutuya birkaç bozuk para atmış, tam bara girecekken, rahibe ona içkinin zararlarından bahsetmeye başlamış; “İçkinin dünyadaki bütün kötülüklerin tek sorumlusunun, şeytanın ta kendisi olduğunu” söylemiş.
Adam bunun üzerine sinirlenmiş:
-“İyi ama ben bütün gün stres altında deli gibi çalışıyorum. Mesai bittikten sonra bir kadeh bir şey içmek beni kötü biri yapmaz ki? Evliyim, karıma ve çocuklarıma tapıyorum, çevremdeki herkesle iyi geçiniyorum, bazı yardım kuruluşlarında gönüllü çalışıyorum, her pazar kiliseye mutlaka gidiyorum. Şimdi ben 1 kadeh Scotch içeceğim diye şeytan mı oldum?”
Rahibe ısrarla:
-“Seni anlıyorum oğlum, bunları seni kızdırmak icin söylemedim...” demiş, “... ama içki öyle sinsi bir şeytandır ki onu içen herkes büyülenir, lanetlenir.”
Adam; -“İyi de, sen nasıl bu kadar emin konuşuyorsun? Hayatında bir yudum alkol aldın mı?”
Rahibe; -“Hayır, asla! Alkol denen şeytan benim dudaklarıma asla dokunmadı.”
Adam; -“Peki sence bir yudum içki senin gibi inançlı bir rahibeyi lanetli bir şeytana çevirebilir mi?”
Rahibe; -“Eee, bilmiyorum.”
Adam: -“Bak ne diyeceğim. Şimdi birlikte bara girelim. Sana bir içki ısmarlayacağım. Sadece 1 kadeh ve ondan sonra göreceksin ki, şeytan bardağın değil, insanın içindedir.” demiş.
Bunu duyan rahibe: -“Ben bu şeytan yuvasına asla girmem!..” demiş, “... ama şeytanın bardakta değil, içimizde olduğunu söylemen ilgimi çekti. İtiraf etmeliyim ki meraklandım!”
Adam; -“Tamam o halde, gel benimle içeri.” Rahibe; -“Hayır oğlum ben oraya giremem. Ama bak aklıma bir fikir geldi, sen benim şu teneke kutumu al, içeri gir ve o Scotch dediğin şeyi buna doldur, sonra da bana getir.”
Adam: -“Tamam...” demiş, içeri girmiş.
Barmene yaklaşmış: -“Selam, 2 Scotch istiyorum. Yalnız birini şu teneke kutuya doldurur musun?”
Barmen adama ters ters bakmış:
-“O Allah’ın cezası rahibe, hala kapıda mı duruyor?”
…
İngiliz lordu gezmek için Afrika’ya gitmiş.
Niyeti en otantik, en bakir yerleri gezip dolaşmak, kara kıtayı bir turist gibi değil, bir serüven adamı gibi keşfetmek.
Lordu tutup, ilkel kabilelerin yaşadığı medeniyetten uzak bir yere götürmüşler.
Adam rehberi ve bir kaç muhafız ile yerli köylerini dolaşmaya başlamış.
Saz kulübelerden oluşan bir köye rastlamış.
Köyü dolaşmış, insanlara bakmış.
Köyün öbür ucunda, açık araziye bakan bir yerde çıplak bir zenciyi kütükten bir tamtamın başında görmüş.
Bakmış ki adam elindeki ağaçtan tokmağı biteviye kütüğe vuruyor.
Dikilmiş başına, “Neden tamtam çalıyorsun?” diye sormuş.
Yerli kütüğe vurmayı kesmeden cevap vermiş, “Köyümüz susuz kaldı. Onun için çalıyorum.”
İngiliz elindeki pipoyu ağzına götürüp bir nefes çekerken, bilgiç bilgiç gülümsemiş,
“Yani mevsim kurak geçti, nehirler kurudu. Su kalmadı. Sen de tamtam çalıp ruhları yardıma çağırıyorsun. Aklın sıra dua ile yağmur yağdıracaksın öyle mi?”
Yerli tamtamını çalmayı sürdürürken, bilgiçlik taslayan İngiliz’e şöyle bir yan bakış fırlatmış ve:
“Hiç alakası yok!” demiş. “Ben yandaki köyden tesisatçıyı çağırıyorum!..”
…
Arıcılık yapan çiftçi, kovanlarını fırtınada kaybedince banka müdürüne gidip düzenini yeniden kurmak için 'kredi' istemiş ve almış...
1 ay sonra tekrar kredi isteğiyle müdürün karşısına çıkınca “Daha 1 ay önce size kredi verdik.” demiş müdür, “Ne oldu?”
“İşler kötü gitti” demiş çiftçi, “Gittik bir ‘Kraliçe Arı’ aldık, Kraliçe arı ahlaksız çıktı at sineği ile kaçtı. Bal tezek gibi kokuyor. Ben de bu krediyi alıp kovanları yıkayacağım!”
…
Fotoğrafçı çıtı pıtı model kızı düşünceli görünce “Neyin var?” diye sormuş.
“Sevgilim” demiş kız, “Borsada bütün parasını kaybetmiş, beş kuruşu kalmamış.”
Fotoğrafçı “Onun için üzgün olmalısın” demiş.
“Evet” diye cevap vermiş kız, “Beni çok özleyecek!..”