Siz Ezop’u bilir misiniz? Duymuştum ben de eskiden.

Siz Ezop’u bilir misiniz?
Duymuştum ben de eskiden.
Bazı masalları aktarılmıştı beyinlerimize ama pek hatırlayamamıştım.
Okuyunca “Tamam işte bunu hatırladım” diyerek sevinmiştim, eski bir dostu görür gibi.
.
Çocukluk zamanlarımızda araştırmak zordu.
Kütüphaneye gitmek gerekiyordu.
Gidip de bulamamak vardı tabi.
Şimdilerde sor Google Amcaya versin cevabını en çeşitlisinden.
Ben de öyle yaptım zaten.
.
Yeğenim var
Heybeliada’da.
Bir Kafe açmak istedi eşiyle beraber.
Açtılar nihayet.
.
İsmini de “Ezop” koydular.
“Neden Ezop?” diye sordum:
Eşiyle beraber öykülerini çok sevdiklerini söylediler.
Giderseniz, onlara uğrayıp selamımı söyleyin ve benden bir kahve için.
.
Ezop, MÖ. 520-564 yılları arasında yaşamış. (Bu bilgi de kesin değil tabi).
Yazdığı öykülerde hep karakter olarak hayvanları kullanmış.
.
Zamanın düzenini iğneleyici bir dille anlatmak için bu yolu seçtiği belli.
Yoksa düzayak yazıp, başına bela almak istememiş sanırım.
.
Trakya’da doğduğu söylenen Ezop, yolsuzluktan yargılanan bir siyasetçiyi “Tilki ile Kirpi” öyküsünü anlatarak savunmuş.
.
Öykü şöyleymiş:
“Bir tilkinin, başı pirelerle derde girmiş. Arkadaşı kirpi ‘Seni pirelerden kurtarayım mı?’ diye kendisine sormuş.
Tilki, ‘Hayır, bu pireler doydu, artık daha az kan emiyorlar. Onları kovalarsan, yerlerine yeni ve aç pireler gelir’ diyerek kirpinin talebini geri çevirmiş.”
Ezop bu hikâyeyi anlattıktan sonra jüriye dönerek savunmasını yapmış:
“Saygı değer jüri üyeleri… Müvekkilimi cezalandırırsanız onun yerine onun kadar zengin olmayan birileri gelir ve bizi daha da beter soyar.”
.
Günümüzde birileri yolsuzluktan yargılanırsa bu savunmayı kullanabilir…
.
Ezop’un buna benzer oldukça fazla masalları olduğu kabul ediliyor.
(Ancak masalları gerçekten onun yazdığı yolunda hiçbir kanıt yokmuş.)
.
Bir başka öyküsü şu sıralar sosyal medyada dolaşıyor:
Bir inek, bir beygir, bir eşek, etrafa dağılıp insanların ne yaptıklarını öğrenmeye ve üç yıl sonra buluşmaya karar verirler...
Her biri başka yöne gider.
Aradan üç uzun yıl geçtikten sonra buluşma yerine önce inek ve beygir gelir...
İkisi de perişan bir halde, zayıflamış, dişleri dökülmüş, kamburları çıkmış, adeta çökmüştür.
Beygir merakla sorar:
-“Nedir bu halin inek kardeş?”
İnek acıklı bir şekilde içini çekerek anlatır:
-“Sorma beygir kardeş... Bu insanlar çok merhametsiz... Beni durmadan birbirlerine sattılar. Alan sütümü sağdı. Bir inek daha bulup onu yanıma koyarak bizi çifte koştular, aç bıraktılar. Canımı zor kurtardım be kardeş.”
Beygir de acı acı başını sallayarak anlatır:
-“Ah, sorma... Benim de ağzıma bir demir parçası geçirdiler, ağzımı açamadım. Üzerime bindiler, ses çıkaramadım. Biri indi, öbürü bindi! Binmedikleri zamanlar zincire vurdular. Belim çöküp de onları taşıyamaz bir hale geldiğinde arkama kocaman bir araba bağladılar. Bu sefer birçoğunu yeniden taşımaya başladım. Ben onları taşıdıkça, daha hızlı gitmem için kırbaçladılar. Canımı zor kurtardım inek kardeş.”
İnek ve beygir böyle konuşurken uzaktan eşek görünür.
Hayli neşelidir.
Islık çala çala, taşlara tekme ata ata, hoplaya zıplaya gelir.
Mutludur.
Üstelik şişmanlamıştır.
Tüyleri pırıl pırıl parlamakta, gözlerinin içi gülmektedir.
Üzerinde lacivert takımlar vardır.
İnek ile beygir şaşırmış bir şekilde:
-“Nedir bu halin? Neler oldu? Neden böyle zevkten dört köşesin?” diye sorarlar.
Eşek keyifli bir şekilde anlatır:
-“Sizden ayrıldıktan sonra uzakta bir memlekete vardım. Birisi yukarı çıkmış bağırıyor, bağırdıkça insanlar onu alkışlıyordu. Ben de yüksekçe bir yere çıkıp bağırdım. Benim bağırmamı bilirsiniz, yeri göğü inletirim. Sesimi duyan benim yanıma koştu, duyan duymayana haber verdi, etrafım insanla doldu. Onlar geldikçe ben daha çok bağırdım. Haktan, hukuktan, refahtan, adaletten filan bahsettim...”
-“Eee, sonra ne oldu?”
-“Ne olacak beni başkan seçtiler!”
-“Deme yahu... Yani sen başkan mı oldun?”
-“Evet... Bir şey yapmama gerek kalmadı. Ben bağırdıkça onlar, ‘Seninle gurur duyuyoruz’ diye alkışladılar. Ben de yedim ve bağırdım, yedim ve bağırdım!”
-“Pekiii, senin eşek olduğunu anlamadılar mı yahu?”
-“Valla, yarısı anladı ama diğer yarısına anlatamadı!”
..
Ezop nasıl mı ölmüş?
.
Delphi’deki biliciler ve kâhinler, kendilerini alaycı bir şekilde “Halkı soyan açgözlü, dolandırıcılar” olarak eleştiren Ezop’un torbasına gizlice bir şişe altın koyarlar, tapınağın çıkışında üst araması yaparak yakalatırlar. Delphi kâhinleri Ezop’u halka şikâyet ederek, onlar tarafından linç edilip uçurumdan atılmasını sağlarlar.
.
Ezop’un yaşadığı dönemde hayat öyküsünden çıkarılacak ders şu:
“İktidarı alaycı bir şekilde eleştirmeyin, yoksa başınız belaya girer…”
.
Ne zaman oluyor bu?
MÖ 6. yüzyılda.
.
Yani,
Günümüzle alakası yok…