Patron, iş yerinde kapısını tıklatıp da izin isteyenlerden nefret edermiş.


Patron, iş yerinde kapısını tıklatıp da izin isteyenlerden nefret edermiş.
Geçen gün gene böyle biri gelmiş:
- “Efendim bu gün özel bir işim var onun için izin istiyorum”.
Bunun üzerine Patron adamı karşısına oturtmuş:
- “Bir yılda 365 gün var. Bir yılda 52 hafta olduğuna ve sen her hafta 2 gün izin yaptığına göre, geriye 261 gün kalıyor.
Her günün 16 saatini iş yerinin dışında geçirdiğini kabul edersek, bu tam tamına 170 gün eder. Geriye ne kaldı? Yani 261'den 170'i çıkarınca... Kalır 91 gün. Her gün yok çiş arası, kahve-çay molası derken yarım saat çalıyorsun benden, bu da tam 23 gün demektir. Böylece kaldı 68 gün. Gene her gün 1 saat yemek molası veriyorsun ki, bunun toplamı yılda 46 gündür. Geriye çalışacağın 22 gün kalıyor arkadaş! Zaten her yıl 2 gün hastalık bahanesiyle işe gelmiyorsun, kaldı mı? 20 gün! Yılda 5 gün de resmi tatiller nedeniyle gitti. Kaldı geride 15 gün. Her yıl 14 gün izin yapıyorsun! Ne kaldı geride çalışacağın... Koca bir yılda kaç gün kaldı? Bir gün! Ee, o bir gün de ben sana izin verirsem Allah benim haneme günah yazar be adam!”
 
***
Massachusetts Yaşam Sigortası Şirketinin genel müdürü olan Thomas Wheeler ve karısı, otobanda arabaları ile yol alırken, benzinlerinin bitmek üzere olduğunu fark ederler.
Otobandan çıkar ve servis alanına girerler. Servis alanında sadece bir benzin pompacısı vardır.
Pompacı benzin koyarken o da ayaklarım açılsın diye yürümeye başlar.
Arabaya geri döndüğünde; karısı ile pompacının koyu bir sohbete daldıklarını görür.
O gelince konuşmayı bırakırlar.
Arabaya binince pompacı onlara el sallar ve karısına dönerek; “Seni yeniden görmek güzeldi” der.
Servis alanından ayrılırlarken kocası:
-“Tanışıyor musunuz?”
Karısı, iç çekerek:
-“Evet, tanıyorum, hem de çok iyi. Bir zamanlar aynı lisede okuduk, hatta bir yıl da birlikte çıktık”
Kocası:
-“Şanslıymışsın ki karşına ben çıkmışım! Onunla evlenseydin, genel müdür değil de pompacı karısı olacaktın!”
Derince bir soluk alan kadın, kocasına dönerek:
-“Hayır sevgilim! Onunla evlenseydim, o genel müdür, sen pompacı olurdun!”
 
***
Ölümden sonra yeniden dirilişe inanan iki sevgili birbirlerine söz verirler.
Hangisi önce ölürse, öteki tarafından “Çağrıldığında” hemen gelecek ve kendisine sorulan her soruyu doğru olarak yanıtlayacaktır.
John öldükten birkaç ay sonra, sevgilisi Martha, birbirlerine verdikleri bu sözü anımsar ve John'un ruhunu çağırır, onunla konuşmaya başlar:
-“Birbirimize verdiğimiz sözü anımsıyorsun değil mi, John? Bana oralar hakkında biraz bilgi vereceksin, değil mi?”
John tane tane anlatmaya başlar:
-“Burada bulut denen şey yok, gök her gün masmavi, güneş her zaman pırıl pırıl, öğleden sonraları tatlı bir meltem esiyor, geceler ise sımsıcak...”
Martha, biraz daha ayrıntı öğrenmek ister:
-“John, her şeyi çekinmeden anlatır mısın lütfen!”
John:
-“Sabahları saat onbirde uyanıyoruz... Nefis bir kahvaltıdan sonra plaja gidiyoruz... Önüm, arkam, sağım, solum, dünyanın en güzel kadınlarıyla dolu... Tümü üstsüz olarak dolaşıyor ya da yatıp güneşleniyor. İçlerinden gözüne çarptıklarım, kendilerini tutamıyorlar, ya başımı ya da vücudumun başka bir yerini okşuyorlar ve bana çok çok güzel şeyler söylüyorlar... Kimileri daha ileri gidip, bana sarılıyorlar, beni kucaklıyorlar... Öğle yemeğinden sonra özel odalara çekilip, bir iki saat şekerleme yapıyoruz... Sonra da harika bir gece yaşamına başlıyoruz. Gece de, gündüz de aşk ve eğlence içinde burası…”
Martha bir yandan kendini frenleyip, kıskançlığını belli etmemeye çalışırken, bir yandan da hafif bir öfkeyle mırıldanır:
-“Bizim Cennet diye bildiğimiz, meğer böyle bir yermiş, ha?”
John’un birden sesi yükselir:
-“Sana cennetten söz eden kim? Ben şimdi şirin bir fino köpeğiyim ve şu anda sahibim bayanla Miami’de tatildeyiz...”