Dün günlük manşet haberleri sunarken bir haber dikkatimi çekti.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Coğrafya Öğretmenliği öğrencisi olan bir genç motokuryelik yaparak geçimini sağlıyormuş.
.
Geleceğini eğitimde görmeyen bu genç, geçimini sağlamak amacıyla bu mesleğe başladığını ve motokuryeliğin de “Riskli Meslekler Grubuna” alınması yönünde çağrıda bulunmuş.
.
Ve eklemiş:
“Canın hiç kıymeti yok…”
.
Haberin neresine bakarsanız bir yanlışlık var.
.
Bir üniversite öğrencisi.
Okuduğu bölümden mezun olunca iş bulamayacağına inanıyor.
Kısaca geleceğine inanmıyor.
Geçinmek için motokuryelik yapıyor.
Yaptığı işin riskli olduğunu biliyor.
Ve canının kıymeti olmadığını söylüyor.
.
Ülke bu halde.
Bizim geleceğimizi temsil eden bir genç.
Gelecekten umutsuz.
Atanacağına inanmıyor.
.
“Bir ülkeyi batırmak isterseniz geleceğini yok edin” derler.
Biz de yok etmişiz işte…
.
Diyelim her mezun iş bulacak diye kaide yok.
Tamam.
Olabilir.
O halde iş imkânı yaratın.
.
Yaptığı işe bakın!
Kuryelik…
.
Bu ülkede motokurye denilince trafiktekiler “İlallah” diyerek “Yaka silkiyor…”
.
Kamizkaze pilotları gibi, nereden geldikleri, nereye gidecekleri hiç belli değil.
Trafiği altüst ediyorlar.
Sağdan, soldan geçiyorlar.
Kaldırımları park ederek işgal ediyorlar.
.
Trafik kurallarına uyanlara bir dediğimiz yok zaten, kendini trafiğin ilahı sananlarla işimiz.
.
Bu işe bir kural getirilmeli.
Herkes motokurye olmamalı.
.
Bunların bir derneği olmalı.
Kurye olmak isteyen buraya müracaat ederek eğitilmeli.
Daha sonra buradan alacağı eğitim belgesi ile işe başlamalı.
Bir şikâyet durumunda belgesi iptal edilmeli.
.
Kuryeler kurallara uymalı, trafikteki diğer taşıt sürücüleri de onlara saygı duymalı.
Bu kadar basit…
***
NEDEN?
Nasıl bir ülkede yaşıyoruz?
Kime güveneceğiz?
.
Şu habere bakın önce:
“AFAD Deprem Dairesi Jeoloji Mühendisi Ahmet Temiz, ‘Hazırladıkları raporda 4 bin 581 okul ile hastaneler başta olmak üzere bin 578 kamu binasının yüksek risk altında faaliyetine devam ettiğini’ açıklamış.”
.
Adamın arsası var.
Müteahhitle anlaşıyor.
Müteahhit belediyeye müracaat ediyor ve “Ben şuraya bina yapacağım” diyor.
Belediye yerin durumuna bakıyor, “Tamam” diyerek, “Git şu duruma uygun proje çiz” diyor.
Müteahhit projeyi çizdiriyor.
Gerekli izinleri belediyeden alıyor.
Başlıyor yapmaya.
Yaparken kim bilir kaç kere kontrol mühendisi geliyor.
Bina bitiyor.
Bitişini kontrol için kontrol mühendisleri yine geliyor.
Oturma izni veriliyor.
Müteahhit bana evi satıyor.
Ben içindeyken deprem oluyor.
Ev yıkılıyor.
.
Adam diyor ki:
“Ev alırken kontrol ettirin…”
.
Soruyorum:
“Neden?”
.
AFAD’ın raporuna bakarsanız yanmışız.
Onca kamu binası, okul risk altında..
“Neden?”
.
Nasıl bir ülkeyiz ki, herkesin yaptığı yanına kar kalıyor?
Neden kimse sorumluluğu üzerine almıyor?
“Neden?”
.
Yapan, eden, izni veren, kontrol eden suçsuz,
Evi satın alan suçlu…
“Neden?”
.
Şu anda Çanakkale’de bu büyüklükte ve bu sürede bir deprem olsa aynı akıbet bizi bekliyor.
“Neden?”
.
Sosyal Konutlar başta olmak üzere, şehrin eski yapıları ve deniz kenarı ile çay kenarındaki sıvılaşma tehlikesi ile karşı karşıya olan binalar için harekete geçmek için ne;
Bekliyorsunuz?
Bekliyoruz?
Bekliyorlar?
.
“Bana bir şey olmaz zihniyeti” ile elbette bir şey olmaz.
İlla, “Bir musibet, bin nasihatten iyidir” cümlesindeki “Musibeti” beklemek mi lazım?
.
Peki ben bu tip yazıları daha ne kadar yazacağım?
“Neden?”
***
TV’LERE ÖNLEM
Yaşanan son depremler dolayısı ile televizyonlarda izleyici kitlesinin yaş durumu düşünülmeden her türlü görüntü ve konuşma, açıklama yayınlanıyor.
.
Bunlar yetişkinler olduğu kadar, çocuklar tarafından da izleniyor.
.
Bence bu konuda biraz “Önlem” alınmalı.
.
Neden mi?
.
Bir yakınımın kızı İstanbul’da okuyor.
Kahramanmaraş merkezli depremde yaşananlardan ve İstanbul’daki olası deprem görüşlerinden öylesine etkilendi ki, “Depremden korkuyorum” diyerek İstanbul’a okumaya gitmek istemiyor.
.
Her gece annesiyle, babasıyla yatmak istiyor.
Geceleri uyumuyor.
Yemek yemiyor.
Sürekli bir korku içinde.
.
Bir deprem ülkesinde yaşadığımızı küçük yaştan itibaren çocuklarımıza anlatmalıyız.
Nasıl korunacağını, nasıl davranacağını öğretmeliyiz.
Ama tv’lerdeki görüntülerle değil.
.
Reyting uğruna dehşet veya dehşeti görmüş vatandaşların görüntülerinin ulu orta yayınlanmasından vazgeçelim.
.
Mümkünse belirli saatlerden sonra yayınlayalım.
.
Her konuda bir sözü olup müdahale eden RTÜK’ün, bu konuya da el atmasını talep ediyorum…
***
NOT ALIYORUZ
Deprem dolayısı ile siyaset konusunda fazla yazamadım.
Zaten yazacak ne var ki?
.
İktidarın konuşmalarına bakıyorum sürekli bir not alma durumu var.
.
“Not alıyoruz…”
“Eee? Ne olacak bu notlar?”
“Şimdi işimiz var, sonra halledeceğiz…”
“Ne yapacaksınız?”
“Görürsünüz…”
“Ancak vatandaş da sizin hakkınızda not alıyormuş haberiniz olsun…”
.
Muhalefet devam ediyor konuşmasına:
“Bırakın not almayı da, depremzedelere çadır götürün, insanlar dondu…”
.
En çok şuna şaşırdım:
Depremzedelerin barınma sorununa çare olmak için KYK yurtları düşünüldü ve bu sebeple üniversiteler tatil edildi.
.
Buna karşılık muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu dedi ki:
“Biz belediyelerimizle bölgeden gelip barınma sorunu olan herkesi yerleştirmeye talibiz” diyerek ekledi:
“Siz okulları açın, gerisini bize bırakın...”
.
Haydi buradan buyurun.
.
Tüm devlet imkânları elinde bulunduran iktidara meydan okuma bu.
Resmen muhalefetin “Golü…”
.
Peki iktidar ne yapacak?
.
Bunu blöf olarak görüyorsa,
“Hodri meydan” diyecek ve okulları açıp, “Depremzedeleri barındırın” diyecek.
.
Olabilecek her türlü olumsuzluğu da kullanıp, oy kazanacak.
.
Ya da ses çıkarmayıp, golü yiyecek…
.
Peki ne oldu?
.
İki gündür iktidardan ses yok…