DEDİĞİM ÇIKMAZSA Seçimin öne çekilmesi ile muhalefetin hazırlıksız yakalanmasını amaçlayan erken seçime, “Baskın Seçim” denir.

Dünya tarihinde her halde sadece bizde var.
.
Baskın seçimin amacı,
Seçimi koşulsuz kazanmak,
Bir adım önde olmak,
Başkasına fırsat vermemek,
Hep iktidarda olmak,
Koltuğu kaybetmemek…
.
Hani demokrasi?
Hani eşitlik?
Hani?
.
Kafada yok ki:
Neyi soruyoruz.
.
Halbuki mecliste oturulsa, tartışılsa ve hep beraber karar verilse,
“Şu tarihte yapalım, uygun musunuz?” diye.
.
“Baskın basanındır mantığı ile seçim mi olur?”
Bizde olur.
.
Meşhur atasözleri ve deyimlerimiz vardır:
“Erken çıkan yol alır…”
.
“Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı…”
.
“El elin eşeğini ıslık çalarak ararmış…”
.
“Abacı, kebeci, ara yerde sen neci?”
.
“Rabena, hep bana…”
.
1946 seçimleri için şaibeli denmişti.
Türkiye’de ilk defa “Çok Partili” seçime gidilmişti.
.
Ama bir kuralı vardı:
 “Açık oy
Gizli tasnif”
Yapılacaktı…
Sonuç mu?
Aşağıda…
.
Ben de diyorum ki, “Madem 20 senedir bu ülkeyi yönetenler ‘Bir yere gitmek istemiyor’ alın size formül…”
 
Formül şu:
Önümüzdeki (Mayıs veya Haziran) seçimleri için de bu karar alınsın.
.
“Açık oy
Gizli tasnif…”
.
Ondan sonra görün şenliği…
.
Bak bu şekilde seçim olsun,
“AKP yüzde 99 oy almazsa neyim.”
.
Neden mi bu kadar iddialıyım?
Çünkü 21 Temmuz 1946’da yapılacak olan genel seçimler öncesi, 5 Haziran’da seçim kanunu değiştirilmişti.
Buna göre yapılan seçimde;
CHP yüzde 85 oy almıştı da ondan…
.
Şimdi diyorum ki;
Hodri meydan!
.
O şartlar sağlansın,
Dediğim çıkmazsa bu mesleği bırakırım…
 
***
MÜHENDİSLER İŞ BAŞINA
Samsun Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Gül Yüzüncü Yılmaz, kıyı şeridindeki dolgu alanlara hafif yapılar inşa edilmesi gerektiğini belirterek “Dolgu alanlarından uzak durulması gerektiğini biliyoruz. Dolgu üzerine yapılacak yapının çok büyük olmaması gerekir” dedi.
.
Bence de doğru söylemiş.
Ancak biraz geç olmuş.
.
Zira Çanakkale’nin yüzde sekseni dolgu üzerinde.
Problem bu olunca asıl “Şimdiden sonra ne yapacağız?” onu söyleyin.
.
Sıvılaşmaya karşı ne yapalım?
Sismik İzolatör de bir işe yaramaz sanırım.
.
Bina 2010 yapımı.
Nasıl olacak?
.
Oda Başkanı Gül hanımın önerisine uyup “Dolgudan uzak dursak, te barajın üst kısımlarına gitmemiz lazım. Zaten Çanakkale’de de kimse kalmaz…”
.
Bize acilen çözüm lazım…
Haydi bakalım mühendisler iş başına…
 
***
SPOR DENİLİNCE
Spor denilince bizim ülkede hemen “Futbol” geliyor.
Futbolun ise spor olup olmadığı da tartışılıyor o ayrı.
Bana göre de spor değil.
.
Çünkü insan sağlığı dışında insanları birleştirici özelliği yok.
.
Geçtiğimiz günlerde bir araştırma yapılmış.
.
Şöyle:
Hürriyet, Sözcü, Sabah ve Habertürk gazetelerinin internet sitelerinde 8 gün boyunca yayımlanan 1.778 spor haberini, branşlara göre analiz etmişler.
.
Spor haberi diye sunulan haberlerin;
%83’ü futbol,
%9.8’i basketbol dalındaymış.
.
Son yıllarda (Olimpiyat dâhil) uluslararası yarışmalarda Türkiye’ye en çok başarı getiren branşlarda ise 8 gün boyunca tek bir haber bile yayımlanmamış.
.
İlginç değil mi?
.
Buradan şu sonuç çıkabilir.
.
Arz talep meselesi olduğundan futbol dışındaki spor haberlerine talep yok demek ki…
.
Mesele kadınlar spor haberlerine pek rağbet etmiyor demek ki?
.
Veya kadınlar bu gazeteleri almıyor herhalde.
.
Futbol haberciliğinin de konusu sadece 4 büyüklermiş…
.
İşte haberlerin dağılım tablosu:
Futbol: %83
Basketbol: %9,8
Voleybol: %1,5
Motor Sporları: %1,3
Güreş: %0,9
Bisiklet: %0,8
Dövüş-Savunma: %0,5
Diğer Sporlar: %2
 
***
AYI RÜSTEM
Geçen haftaları takip edemeyenler için kısaca anlatayım:
Efendim bendeniz Rüstem, geçim sıkıntısından dolayı ikinci bir iş olarak pavyonda iş buldum. İri olmam dolayısı ile hemen işe kabul edildim. Gündüzleri yine mahalle kahvesinde çalışırken, geceleri pavyonda çalışıyorum.
İşim mi?
Kapıda durup sarhoşlarla uğraşmak değil, işi biten pavyonumuzun kızlarını tuttuğum bir taksi ile evlerine sağ salim ulaştırmak.
Gıcır iş yani.
Ben başladım işe.
Başladım ama iki iş birden yürümüyor.
Pavyon işi geceleri çok vaktimi alıyor, sabah kahveyi açamıyorum.
Patron yavaş yavaş kızmaya başladı.
.
Bu arada pavyondaki kızlardan “Beyaz Zambak” olan bana yürümeye başladı gibi.
Geçen hafta çatıya çıkıp, “Rüstem gelmezse atarım kendimi aşağıya” diyerek intihar etmek istemişti.
Polisler beni çağırdı, gittim.
Kız boynuma sarılıp:
“Neredesin be Rüstem! Kurtar beni buradan!” demesin mi?
.
Meğer Sarı Yavuz adında biriyle anlaşmış. Evleneceklermiş.
Ama arada patron var.
Onları kaçırmam için benden yardım istediler.
.
Durumu bizim kahve sahibine anlattım.
Bana “Git pavyona patrona durumu anlat” dedi.
Ben de büyük cesaretle (!) yanına gittim.
.
Durumu anlattım.
Son durum şu:
Ben, Beyaz Zambak takma adıyla Aslı, onun sevdiği çocuk Sarı Yavuz…
Karşımızda patron çıldırmış halde.
.
İşte tam burada kalmıştık.
Oradan da devam ediyorum…
.
“Sen kimsin benim ocağımdan kız kaldırıyorsun ulan! Canına mı susadın?”
Diyerek Sarı Yavuz’un çenesinden tutmuştu.
.
“Eyvah!” dedim içimden “Bunu da çizecek şimdi” dememe kalmadı, “Şakkk!” diye yüzünü hafifçe çizdi.
.
Patron çıldırmıştı:
“Al bu sana bir işaret olsun. Başkasının kümesine göz koymak neymiş gör…”
.
Aynı Türk filmlerindeki gibi bir sahne yaşıyorduk.
Aslı, Yavuz’un boynuna sarılıp patrona söylendi:
“Siz hiç aşktan anlamaz mısınız? Siz Sevgi nedir bilir misiniz? İki gencin arkasında duracağınıza onlara eziyet etmek çok mu hoşunuza gidiyor?”
Patron şöyle bir süzdü onları:
“Ulan burası ‘Eş Arıyorum’ programı mı? Burası ciddi ir müessese. Burada aşk, meşk olmaz. Herkes işini yapar… Yok öyle laga-luga…”
.
Sinirden ne yapacağını şaşırmıştı.
Sağına-soluna baktı.
Döndü bana:
“Ulan Rüstem hep senin yüzünden bunlar… Bir kıza sahip çıkamadın eşşoğlusu… Bak şimdi bana… Ne yapacağım biliyor musun? Bu kızın 100 bin lirasını alacağım ki paranın değerini bilsin. ‘Dünyanın aşkla-meşkle yürümediğini aç kalınca anlasın’ diye... Bu çocuğa güzel bir sopa attıracağım ki, ‘Başkalarının kümesinden otlanmak neymiş anlasın’… Sana gelince… Alacaklarını vermeyeceğim, çünkü benim işimi yapmadın veya yarım yamalak yaptın. Ayrıca kapının önüne konacaksın ki, bundan böyle bulduğun işlerin değerini bil.”
Sonra gidip masasına oturdu:
“Haydi defolun gidin şimdi gözümün önünden, kaybolun… Bir daha da bana gözükmeyin…”
.
Yavuz hariç bir Aslı ile çıktık dışarı.
“Bana bak Aslı” dedim, canımızı kurtardık sen ona dua et.”
“Ama yavuz içeride”
“Birazcık hırpalayacaklar. O kadar da olsun, pavyondan kız alıyor ne de olsa…”
.
İşte böyle.
.
Aslı ile Yavuz evlendiler.
Ben de gittim düğünlerine.
Cepte para olmadığından gram altın bile takamadım.
Bana, “Olsun be Rüstem, canın sağ olsun. Senin bize yaptığını kimse yapmaz” diyerek “Çocuğumuz erkek olursa ismini Rüstem koyacağız” sözünü verdiler…
.
Patron doğru demişti aslında.
“İşin değerini bilmek lazımdı” ama bizim patron hiç bilmediği bir şeyi unuttu:
“Aşk her zaman galip gelir…”