Pazartesi yaşadıklarımızdan sonra “24 saat siyasette uzun bir süredir” diyen Süleyman Demirel’e bir kez daha rahmet okuduk.

Dün yazımızı erken yazınca gol yedik.
.
Ama yine de şöyle bitirmiştim yazımı hatırlarsanız:
Daha yaşımız genç.
Allah uzun ömürler verirse, yaşayıp neler göreceğiz kim bilir?
.
Gördük mü?
Gördük…
.
Meral Akşener sayesinde 1 günde neler gördük neler?
.
Dün Saadet Partisi Genel Merkeinde yapılan nihai toplantının çok sakin, çok üsturuplu geçmediğini, toplantı sonunda 6 liderin yaptığı açıklamadaki yüz ifadelerinden anlaşılıyordu.
.
“Senin dediğin olsun, benim dediğim olsun.”
“Özür dilesin.”
“Ben size değil, sisteme ucube dedim.”
“Otelde toplandığınızı neden bana haber vermediniz?”
“Aldığın oy kadar konuş.”
“Bensiz olmayacağını anladınız mı?”
“Buyurun aday, kaybedersek hesabını sorarım.”
.
Bunlar “Sorulmuş mudur?”
Yoksa “Konuşulmuş mudur?”
Bilemem.
Ama yüz ifadeleri çok şey anlatıyor.
.
Neyse geçelim şimdi bunları.
Nihayetinde önümüzdeki mayıs ayında yapılacak seçimdeki ilk Cumhurbaşkanı adayımız belli oldu.
Diğeri veya diğerleri de yakında belli olur ve ülkeye yakışır bir seçim geçiririz.
.
Ancak şunları da bir şekilde ortaya koymalıyız.
.
Seçimin diğer aday Erdoğan, olur da kaybederse, AKP diye bir parti de onunla beraber kaybedecektir.
Belki de tarih bir daha onu siyaset sahnesinde görmeyecektir.
.
Peki ya Kılıçdaroğlu?
Ona ne demeli?
.
Ya o da kaybederse?
.
Şimdi gelelim Kılıçdaroğlu için Soner Yalçın’ın yazdığı yazıya.
Ne zaman yazmış?
24 Mayıs 2022.
.
Bundan sonrası Soner Yalçın’a ait.
Bakın neler anlatmış:
“Kılıçdaroğlu için endişeliyim…”
.
“Herkes tek soruya odaklanmış durumda: Kılıçdaroğlu kazanır mı?”
.
Ben ise soruya tersten yaklaşıyorum.
Şöyle:
“Tarih, 18 Haziran 2023.
Sandıkları açıldı.
Sonuç belli oldu:
Kılıçdaroğlu kazanamadı!
Kutuplaşmanın/ çatışmanın doruğa çıkacağı/çıkarılacağı seçim sonucunda Kılıçdaroğlu galip gelmezse ne olacak?”
.
“Salt siyasi hayatı bitmez.
Hakaretlere, saldırılara uğrar.
Ağır iftiralar ile karşılaşır.
Yıllarca sürecek komplo teorilerinin merkezinde yer alır.
Ağır bedeller öder.
Yaşamı allak bullak olur…”
.
“Şurası gerçek; Ekmeleddin İhsanoğlu yerine 2014 yılında kendi aday olup kaybetseydi; bunun sonucu 2023 seçim mağlubiyeti gibi olmazdı. Durum bugün çok farklı…”
.
Öte yandan:
“Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetmesi halinde sadece CHP seçmeni değil, siyaset de büyük darbe alır, muhaliflerin seçimlere olan inancı kaybolur, demokrasi yara alır, partisi bile dağılabilir…”
.
Özetle bunları yazdı Soner Yalçın…
.
Şimdi arkanıza taşlanın ve düşünün:
“Nasıl bir seçim olacak?”
El cevap:
“Kıran kırana…”
.
Kaybedenin, “Gideceği” bir seçim olacak.
.
Bakalım kalbimiz buna dayanacak mı?
 
***
YOL HARİTASI
Muhalefet aday konusunda anlaşınca beraber yürüyecekleri yolda 12 maddelik bir yol haritasını da açıkladı.
.
“Geçiş Sürecinde Türkiye’yi; Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ilke ve hedefleri ile mutabakata vardığımız referans metinleri doğrultusunda anayasa, yasa, kuvvetler ayrılığı, denge ve denetleme esasları çerçevesinde, istişare ve uzlaşıyla yöneteceğiz.”
.
Yani muhalefet kazanırsa parlamenter sisteme geri dönüyoruz.
.
“Parlamenter sisteme dönerken ‘Millet İttifakına dahil partilerin genel başkanları’ Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacaktır.”
.
O halde Genel Başkanlar, “Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacaklarından” bu seçimde milletvekili seçilmeyecekler.
.
“Bakanlıkların dağılımı, Millet İttifakını oluşturan siyasi partilerin milletvekili genel seçiminde çıkardığı milletvekili sayısına göre belirlenecektir. İttifak partilerinin her biri kabinede en az bir bakan ile temsil edilecektir.”
.
Aldığı oya göre muamele…
.
“Bakanların atanma ve görevden alınmaları, mensup oldukları siyasi partinin genel başkanıyla uzlaşı içinde Cumhurbaşkanı tarafından yapılacaktır.”
.
Bunda sanki biraz sıkıntı var.
Göreceğiz…
.
“Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş sürecinin tamamlanmasıyla birlikte, mevcut Cumhurbaşkanının -var ise- siyasi parti üyeliği sona erecektir.”
.
Nihayet, “parti-devlet” temsiliyeti ayrımı sağlanacak.
.
“Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçildikten sonra yeni bir seçime gerek olmaksızın 13. Cumhurbaşkanı ve TBMM görev süresini tamamlayacaktır.”
.
Yenisi seçilecek demek ki…
.
“İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanları Sayın Cumhurbaşkanının uygun gördüğü zamanda ve tanımlanmış görevlerle Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak atanacaklardır.”
.
Uygun görüldüğü zaman?
Ne zaman?
.
Her şey zamanla yerli yerine oturacaktır.
Nasılsa tek hedef:
“Parlamenter sistemdir…”
 
***
8 MART
Türkiye’de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü 1921 yılında “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlandı.
1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın olarak kutlandı, kapalı mekânlardan sokaklara taşındı.
.
“Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı” programından Türkiye’nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında “Türkiye 1975 Kadın Yılı” kongresi yapıldı.
12 Eylül Darbesi’nden sonra cunta yönetimi tarafından dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmasına izin verilmedi.
1984’ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” ülkemizde kutlanmaya devam edilmektedir.
.
8 Mart 1857’de New York’ta yer alan bir dokuma fabrikasında çalışan 40 bin işçi, 16 saatlik işgününün 10 saate indirilmesi ve ücretlerde artış yapılması talebiyle greve başlamıştı.
Kadın işçilerin örgütlediği bu grev o güne kadar yapılmış en büyük kadın eylemlerinden biriydi.
Kadınların örgütlediği eylemi durdurmak isteyen polis, kadın işçilere saldırmış, fabrikanın patronlarının da desteğiyle binlerce işçi fabrikaya kilitlenmişti.
Bu sırada çıkan yangında içeride kilitli kalan işçilerden 129’u yanarak yaşamını yitirmişti.
ABD basını bu olaya neredeyse hiç yer vermemişti.
Buna rağmen, işçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katılmıştı.
.
Uluslararası anlamda ilk emekçi kadınlar günü 19 Mart 1911’de düzenlendi.
.
Küresel olarak;
15-45 yaş arası kadınlar, kanser, sıtma, trafik kazaları ve savaşlardan daha ziyade, erkek şiddetinin sonucu hayatını kaybetmekte veya sakatlanmaktadır.
.
En az üç kadından biri dövülmüş, cinsel ilişkiye zorlanmış ya da hayatı boyunca başka türlü suistimal edilmiştir (tecavüz, kötü davranış).
Bunu yapanlar genelde aileden bir üye ya da kadının tanıdığı biridir.
.
Ev içi şiddet, bölge, kültür, etnik köken, eğitim, sınıf ve din ne olursa olsun kadınlara karşı en yaygın suiistimal şeklidir.