.

Politikacılardan biri Çin'e resmî bir ziyarete gitmiş. Akşam onuruna yemek verilmiş. Yemek esnasında günün anlam ve önemini belirten bir konuşma yapma sırası gelince paniğe kapılmış.
Yanında oturan danışmanına dönmüş:
“Eyvah ne yapacağım? Tek kelime Çince bilmem...”
“Önemli değil efendim. Ellerinizi bacaklarınıza bitiştirin ve eğilerek başınızla selamlayın. Burada konuşma yerine geçer.”
Politikacı denileni yapmış.
Korkunç bir alkış kopmuş.
Dış ülkelerde sevilmekten pek hoşlanan politikacı, alkışı görünce oturduğu yerden kalkmış, bu kez dört tarafı aynı şekilde ikişer kez selamlamaya devam etmiş.
Ancak biraz önceki alkıştan eser yok.
Bu duruma bozulan başbakan yine danışmanına dönmüş:
-“Yahu ne oldu?”
-“Fazla gevezelik ettiniz, tadı kaçtı.”
 
***
Politikacı sekreterini çağırdı:
-“Bu mektupta bir yanlışlık var!”
Sekreter kız baktı baktı, yanlışı bulamadı:
“Neresinde efendim?” diye sordu.
Politikacı: “Ben, mektuplarımın hiçbirine ‘Saygıdeğer dostum’ diye başlamam. Böyle namussuzlardan dostum yok benim”
-“Nasıl başlayalım beyefendi?”
-“Değerli meslektaşım” diye başlayın.

İktidarın yarattığı ekonomik kriz nedeniyle oldukça sıkıntılar çeken adamın birini kuduz köpek ısırmış.
Ama adam çok ihmalci biri olduğu için, “Bugün iğne olurum, yarın iğne olurum” derken iş işten geçmiş.
Doktora başvurup da gerçeği anlayınca hemen bir kâğıt kalem isteyip uzun uzun bir liste hazırlamaya başlamış.
Doktor uzun süre beklemiş, bir ara dayanamamış sormuş:
-“Hayırdır? Vasiyetnamenizi mi hazırlıyorsunuz?”
-“Vasiyetname falan hazırlamıyorum doktor bey... Ben ısıracağım politikacıların listesini yapıyorum...”
 
***
Diktatörün birine Hindistan’dan nadide bir kumaş gelmiş.
Hemen terzibaşını çağırmış:
-“Bak, bugün çarşamba, cumaya kadar 12 düğmeli bir elbise dikeceksin. Ama düğmeleri altından olacak. Altınları da sen kalıba döküp yapacaksın...”
Terzibaşı, “Ama nasıl olur?” diyecek olmuş, Diktatör kükremiş:
-“Aması filan yok... Ya elbise, ya kellen…”
Terzi çaresiz evine çekilmiş.
Eli ayağı titriyormuş.
Karısı teselli etmiş:
-“Bak kocacığım, sen şu işe bir başla, gerisi Allah kerim...”
Terzi, önce düğmelerden başlamış.
Altın düğme dökmek için önce çivi dökmek, sonra da bunu büküp yuvarlatmak gerekiyormuş.
Terzi cuma günü şafak sökerken bin bir zahmetle ancak çivileri dökebilmiş.
Düğme haline getirmeye çalışıyorken kapı çalmış.
Terzi korkudan kireç gibi bir yüz ve titreyen bacakları ile kapıyı açmış.
Karşısında diktatörün korumaları varmış.
Terzi sesi titreyerek konuşmuş:
-“Vallahi elbiseyi hazırlayamadım…”
-“Beyefendi dün gece hakkın rahmetine kavuştular. Tabut için altın çivi lazım. Elbiseyi boş ver, sen çivileri ver yeter...”
 
***
Babası ile kabristandaki yakınlarını ziyarete giden delikanlı bir yandan yürüyor bir yandan da mezar taşlarını okuyordu.
Bir ara üzerinde, “Burada haysiyetli ve dürüst insan, büyük politikacı yatıyor” yazan taşa gözü takılmış.
Yazıya pek bir anlam veremeyen delikanlı safça babasına sormuş:
-“Baba, bir mezara iki kişi birden gömmelerinin sebebi nedir?”

Devlet dairesindeki işi bir türlü görülemiyordu.
Sonunda arkadaşları, o işlerle ilgili bakana rüşvet vermesini önerdiler.
O da bir miktar parayı bir kitabın içine koyarak bakana gitti ve:
-“Boş zamanlarınızda okursunuz efendim” diye uzattı.
Ertesi gün daireye uğradığında işinin yine hallolmadığını görünce, biraz şaşkın, biraz sinirli olarak tekrar bakana gitmiş:
-“Efendim işim olmamış…”
Bakan pişkin cevaplamış:
-“Dün verdiğiniz kitaba öyle daldım ki, bir türlü talimat veremedim!”
-“Peki şimdi ne bekliyorsunuz?”
-“Kitabın ikinci cildini!”
?