.
Laf başı gelince, adalet ve liyakat söz konusu olunca mangalda kül bırakmayan bir millet olduk. Taraf ve bertaraf kavramlarında bırakın sesli ifadeyi içinden bile buğuz edemeyen insanların ne yazık ki mangaldaki külleri savururken biraz daha dikkatli olması gerekiyor. Uygulamada neler yaptığını, kendi içindeki, varsa vicdanındaki muhasebesini yapması gerekir. Bakalım liyakat ve adalet kavramlarının sözlük anlamları neymiş tekrar hatırlamakta yarar var.
Liyakat, Arapça kökenli bir kelime olup, 657 sayılı devlet memurları kanununda, devlet kamu hizmetleri görevlerine girmeyi, sınıflar içinde ilerleme ve yükselmeyi, görevin sona erdirilmesini liyakat sistemine dayandırmak ve bu sistemin eşit imkânlarla uygulanmasında devlet memurlarını güvenliğe sahip kılmaktır şeklinde tanımlanmaktadır.
İşi ehline vermektir şeklinde de tanımlanır.
Liyakat kanunda dahi yer alırken, uygulamada kanuna pek riayet edilmediği, kamuya personel alımlarında, hatırın ve siyasetin birinci öncelikli kriter olduğu bağırıyor artık. Önüne iki koyun versen, düz ovada güdemeyecek bireyler kamuda nereleri işgal ediyor, devletin gemisi nerelerde sürünüyor ayan beyan görünüyor artık.
Devletin gemisi duruyor adeta. Çalışma ve üretmeyle ilgili ciddi sorunlar yaşanıyor. İş yapma ve üretimi geliştirme konusunda ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Okullarda eğitim sürekli geriye gidiyor. Devletin en güçlü olması gereken adalet kurumlarında dahi, halkın vicdanını sızlatan, feryat ettiren kararlar alınabiliyor.
Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi anlamına gelmektedir. Haklı ile haksızın ayırt edilmesi adaletle sağlanmaktadır. Adalet kavramı, temelde hukuk kurallarına uygunluğunu içermektedir. Adalet, insanların toplum içindeki davranışlarını da içermekte, dolayısıyla ahlak ve din kurallarıyla da ilişkilendirilmektedir. Kutsal kitapların hepsinde adalete ve adil olmaya ilişkin bölümler bulunmaktadır. Bir yerde insan hakkı ve hukukunun garantisi, polisi, güvenliği adalet sayesindedir.
Platon’a göre adalet en yüce erdemlerden biridir. İnsanın ve devletin temel davranış kuralıdır. Aristoteles’in fikirlerinin temelinde ise eşitlik kavramı vardır. Ancak, herkese eşit davranmak adalet için yeterli değildir. Bir hukuk düzeni güçsüzleri koruduğu ölçüde adaletli olabilir.
Fransız devriminden sonra Aydınlanma Çağı düşünürleri adalet kavramını daha dar biçimde tanımlamışlardır. Onlara göre hukuka ve hukuksal eşitliğe uygunluk adalet için yeterlidir. Ancak hukuki düzenlemeler her zaman adil ve adaletli olmayabilir. Nitekim çoğu zaman verilen hukuki kararlar kamu vicdanını rahatlatmamaktadır.
İdarecilerin adaletli olduğu toplumlarda insanın varlığı çok daha kıymetlidir. Az gelişmiş ülkelerde ise liyakatin zayıfladığı atama ve görevlendirmeler genellikle adaletin canına okumakta, az gelişmiş kifayetsiz muhterislerin ego tatmininden öteye girmemektedir.
Liyakatin olduğu yerde adalet olur mu? Elbette olur. Liyakatin esas alınmadığı kurumlarda hukuk işe yarar mı? Elbette hayır. Ergenekon, Balyoz, Feto davaları. Nereden nereye? Yürütmenin yanıldığı yerde adalet yanılmamalı değil mi?