.

Bir yıl daha geçmişe gidiyor. İyisiyle kötüsüyle takvim yapraklarından kalkıyor 2010’lu yıllar. Bu senenin pek çok meşhur konusu vardı ama bilişim dünyası hepsini unutturmayı başarıyor. Kalıcı bilgi neredeyse kalmıyor. İnsanda gelişen bir hastalık da bilgi sahibi olmanın gereği zayıflıyor. İnsanlar hafızalarında bir şeyler saklamayı istemiyor artık. Malum vatandaşın kullandığı telefonların %85’i akıllı telefonmuş. Hangi kelime veya kavram denk gelse açıklamasını cep telefonlarında görmek mümkün. Google diye bir arama motoru hemen her şeyin cevabını veriyor.
Geçen senenin en önemli konusu yerel seçimlerdi. Hele İstanbul seçimleri evlere şenlikti. Aynı zarftan çıkan üç tane oy pusulasının ikisini kabul eden seçim kurulları, bir tanesini kabul etmedi. Siyasetin gölgesinden bile korkan YSK’nın uşakları, siyasi irade istedi diye birini geçersiz saydılar ve seçimi yenilettiler. Hal böyle olunca seçmen de saymayla farkın kapanmayacağı bir cevabı yapıştırıverdi. İktidar en önemli kalesini kaybetti.
Seçimlerde büyükşehirlerin önemli bir kısmı muhalefet partisine geçti.
Geçtiğimiz sene, ayların sırasını karıştıran damat bakan iki buçuk milyon istihdam yaratacaklarını ve işsizliği çözeceklerini söylemişti. Gençlerde işsizlik oranı dünya rekoru kırdı. Hangi ayı kastetti bilinmez ama marttı, şubattı derken geçen senekini mi, yoksa bu senekini mi kastetti anlaşılamadı.
Hala konuşulan konulardan biri de Kanal İstanbul oldu. Memleket umurunda olmayınca milletin, çoğu yeni bir televizyon kanalı kurulduğunu zannetti. Oysa sekiz seneden beri bu konu konuşuluyor. Bir zamanlar çılgın projeler deyip, Ayvacık Nusratlı’dan Ayvalık’a asma köprü isteyenler bile olmuştu. Kanal İstanbul da çılgın projelerden biriydi ve esas olmaya başladı. İktidar ile muhalefet kanal İstanbul konusunda epey sertleşmeye başladı.
Kanal İstanbul ve Montrö Antlaşması ikisi bir anlatılmaya gayret ediliyor. Antlaşma delinecekmiş, Amerika’nın savaş gemileri daha rahat geçecekmiş, Karadeniz’de daha uzun süre kalacakmış gibi yorumlar birbiri ardına geliyor. İstanbul boğazı gemi trafiği yönünden sıkıntı yaşayacakmış, alternatif geçişlere ihtiyaç varmış. ÇED raporları olumsuzmuş, olumluymuş gibi tartışmalı haller devam edecek gibi görünüyor. Aslında devletin bütçesi dikkate alındığında israf olarak nitelendirmek mümkün. Hizmetin öncelikleri temelinde kesinlikle ön sıralarda yer alamayacak bir yatırım. Devletin cebinden para çıkmayacakmış deniyor. Bazı köprülerden de çıkmadı ama beş seneye varmaz, devletin ödedi farklar köprüleri satın alacak miktarı geçecek. Kanal İstanbul da öyle. Geçmeyen gemilerin parası ödenecek.
Ekonominin, eğitimin, dış işlerinin, Suriye meselesinin iyi yönetilmediği artık bağırıyor. Paranın değer kaybetmesi, cari açığın daha da arttığını gösteriyor. Eğitimde yeni bakan yeni modeller arıyor. Aynı iktidarın bakanı, geçmişte uygulanan sistemleri değiştirmeye çalışıyor. Suriye konusunda belirsizlikler hala devam ediyor.
Dış işleri mi? S-400 ve F-35 örnekleri yeterli. Aldık alamadık. Kullandık, kullanamadık.
TOGG markası yamandı. Göstergeleri İngilizce olan araba, bir gün mutlaka yerli ve milli olacak. Şimdilik üzerinde yerli ve milli bir cıvata bile yok ama hayırlısı olsun.
2020 üretimin arttığı, cari açığın azaldığı bir yıl olsun.