Üç dönem milletvekilliği yapan eski Balıkesir Milletvekili İlhan Aytekin anlatmıştı.
Üç dönem milletvekilliği yapan eski Balıkesir Milletvekili İlhan Aytekin anlatmıştı. Bir seçim öncesiydi ve köy köy dolaşıyordu. Güzelim arabasının çakılı çıkıyordu bol çukurlu köy yollarında. Bir akşamüstü iyice yorulmuş olmalı ki, of çektikten sonra bir anısını paylaşmıştı. Adalet Partisi kurucularından olup, 5 dönem Balıkesir milletvekilliği, bunun yanında Milli Eğitim, Milli Savunma ve iki dönem Maliye Bakanlığı yapmış olan Cihat Bilgehan İlhan Beye takılmış, neden bu kadar koşuyorsun, benim gibi yap diye. Ben hiç yorulmuyorum. Üstelik her dönem bakanlık yapıyorum diye de eklemiş. İlhan Aytekin, milleti temsil edebilmek, millete vekil olabilmek için, binlerce kilometre köy yolu teperken, Cihat Bilgehan sadece tek bir kişiye, sadece krala çalışıyormuş. O tek bir kişi de Süleyman Demirel’miş. Hangi parti olursa olsun, krala en güzel methiyelerde bulunanlar hep bir yerlerde görev bulur, tabiri caizse koltuktan hiç inmez.
Hemen bütün halkımız bildiği halde, ne yazık ki ilgili idarecilere kralcılar göstermemekte ve aslından uzaklaşan yapılar kendini tasfiye etmekte veya vatandaş desteğini çekmektedir. Lider her ne kadar beğenilse de, atacağı adımları yakın çevresinin görüş ve önerileri doğrultusunda belirlemektedir. Öyle kanıksanmaktadır ki bu yapılar, adı geçtiğinde kralcıları da hatırlanmaktadır. Burada isim vermek çok anlamlı olmayabilir. Birini telaffuz etsek, hemen herkes, ha o mu, onun bir dediğini iki etmez gibi bir yaklaşımda bulunacaktır.
Tarihte, Osmanlı İmparatorluğu başta olmak üzere birçok devleti batıran bu yapılar günümüzde de ne yazık ki hemen her kurum ve sektörde kendini gösterebilmektedir. Yakın markajdan boğulan yönetimler, çok fazla başarılı olamamaktadır. Açık, daha geniş, evrensel boyutlarıyla hizmet üreten yapılar daha başarılı olmakta, değişen çağın gereklerine kolay uyum sağlayabilmektedir.
Hemen herkesin ortak şikâyetidir kralcılar. Kraldan çok kralcılık diye bir deyim de vardır lügatimizde. İdarecileri veya patronları aman efendim, yaman efendimlerle sürekli pohpohlayan yapılar birçok kurumuzda vardır. Hele Ankara’da öyle çok vardır ki hakı hesabını ödeyemez düzeydedir. Liyakate bakılmaksızın gelinen noktalardaki idarecilerin çoğunluğu, kendilerine sunulan iyi ve güzel işlevlerden haliyle olağanüstü mutlu olmaktadırlar. Bu durum çoğu zaman Türk filmlerinde de işlenmiştir. Genel müdür, daire başkanı, aşağıdan pohpohlanırken, onlar da bir üste gerçekten uzak gelişmeleri sunarken, gerçeğinden uzaklaşan uygulamaların faturasını sonuçta vatandaş çekmektedir.
Rumeli’nin kaybedilişi çok hazindir. İletişimin her ne kadar güçlükleri varsa da o dönemde, İstanbul’dan görünen veya İstanbul’a gösterilen Rumeli, gerçeğinden çok uzaktır. Bulgar çeteleri Türklerin canına okurken, devşirme idareciler oyalamış, Türk halkının çektiği eziyet görülememiştir.
Aslında burada idarecilere ciddi görevler düşmektedir. Hemen herkes başarılı olmayı ve başarılı görülmeyi ister. Bu son derece doğaldır. Ancak süreklilikte, mutlaka somut sonuçların değerlendirilmesi ve objektif ölçülere göre kurum ve birey performanslarının belirlenmesi, başarıyı ortaya koymada daha önemlidir.