.

Cahil cesareti, kifayetsiz muhterisler veya dunning-kruger sendromu olarak tanımlanan bireylerin yukarılarda çoğalması, idarede yanlış üzerine yanlış yaptırıyor. Ne yazık ki, idarede karar vericiler de bu kifayetsiz muhterislerin yorum ve önerilerine itibar ediyor.
Temelde bilgi ve deneyim yetersizliği tepeden aşağıya, aşağıdan yukarıya devam ediyor. Muhakemeler adeta tükenmiş, bir öyle bir böyle memleket savrulup gidiyor.
Sağlık Bakanlığı Bilim kurulundaki bir şahıs, maskeye gerek yok diyor, aynı adama birkaç gün sonra maske zorunlu olsun diyor. Kurulda din adamı yer alsın diyen de var. Böyle olunca salgın yönetimi kör topal gidiyor. 
Korona salgını nedeniyle bazı belediyeler yardım kampanyası başlattı. Bakıldı ki iyi para birikiyor. Ardından Cumhurbaşkanı tarafından yardım kampanyası başlatıldı. İçişleri bakanlığının ilk işi belediyelerin topladığı paralara el koymak oldu.
Paralara el koymak ayrı bir iş ama Cumhurbaşkanlığının yardım kampanyası başlatması akıl ve mantıktan son derece uzaktı. Siyasi gösteriş yapmanın, siyaseten fayda sağlamaya çalışmanın hiç gereği yoktu. Neticede vatandaş ortak paydada bile göbeğinden ikiye bölündü. Bunun böyle olacağı başından belliydi. Bilerek yapıldı ise söylenecek bir şey yok. Ancak mantıklı bir uygulama değildi.
Devletin organize ettiği yardım kampanyasına hedeflenen destek gelmedi. Sadece iktidar partisi üyelerinin sms ile yaptıkları bağışlar hesap edilse dahi, toplanan sms bağışının gerilerde kaldığı görülebilir.
Yardım kampanyaları ile ilgili vatandaşın vicdanında şüpheler büyüyor. Bunun temelinde de ne yazık ki Kızılay yatıyor. Bu güzide kurumun başına getirilenler, kurumu adeta şahsi gelir kapısı haline getirmişler. Yalı kiralamalar, vergi kaçırmaya yardım ve yataklık etmeler ayyuka çıkmış. Elazığ-Sivrice’de meydana gelen deprem sonrası başlattığı kampanyaya çok az yardım yapıldı. Acun Ilıcalı dahi bu kurumun topladığı yardımın kat be kat üzerinde yardım topladı. Bugünlerde ünlü ve yandaş sanatçılara reklam yaptırıyor. İşe yaradı mı? Elbette hayır. Cumhurbaşkanlığının başlattığı yardım kampanyası da tutmadı. Çünkü aynı günlerde Kanal İstanbul ihalesi yapıldı yangından mal kaçırır gibi. İnsanımızın akçeli işlerde devleti yönetenlere güveni temelden sarsıldı.
Salgınla ilgili olarak biz bize yeteriz sloganıyla başlatılan yardım kampanyasında evlere şenlik benzetmeler yapıldı. Kurtuluş savaşında toplanan yardımlara atıf yapıldı. Cahil insan bile böyle bir benzetme yapmaz. Ne diyelim yarım doktor candan yarım imam dinden edermiş.
Biz bize yeteriz kampanyası ile Tekalifi Milliyeyi benzeten zihniyet, bilerek yaptıysa cumhuriyet ve kurtuluş savaşı kahramanlarından intikam alınmaya devam ediliyor demektir. Benzetmek küçültmek anlamına gelir. Bunun başka türlü açıklaması olamaz. Tekalifi Milliye ile toplanan yardımların tamamı geri ödenmiştir. Bu kavramı, uygulamayı bilmeyenler dillendiremez.
Memleketin yardım kurumları varken devlet neden yardım kampanyası başlatır? Çünkü yardım kurumunun başına getirilenler kurumu hileli işlerde, vergi kaçırmada kullanmışlar ve milletin yardımlarını çarçur ederek, güvenini sarsmışlardır.
Kampanya başlatılırken ve devamında muhalefet neden sürekli eleştirilmektedir? Cevabı çok kolay. Siyaset yapılmaktadır. Muhalefete muhalefet etmek, her adımda fitneli ifadeler kullanmak gelenek haline gelmiştir.
Doğru mu? Doğru olsaydı kampanyalar tutardı değil mi?