.

Corona salgının devam ettiğimiz şu günlerde sağlığımızı düşünerek evlere kapanıyoruz.  Tabii ki sadece kendi sağlığımız değil toplum sağlığını da düşünerek kalıyoruz evlerimizde.
 İlkbaharı yaşadığımız şu günlerde havalar giderek ısınıyor. Birkaç hafta sonra sıcaklar daha da artacak evlerde iyice bunalacağız. İşte o zaman şu Corona’nın aşısı veya ilacı bulunsa diye şimdikinden belki on kat daha fazla aklımızdan geçireceğiz. İnşallah yaz gelmeden aşısı da etkin ilacı da bir an evvel bulunur.
 Aşı denilince benim aklıma hemen Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü geliverir. Çünkü dokuz on yıl öncesine kadar dünya çapında aşı ve ilaç konusunda tanınan aşı, ilaç üreten ve bu konuda referans kabul edilen bir merkezdi. Merkezdi diyorum 2011 yılında birçok devlet kuruluşu gibi ya özelleştirildi ya da kapatıldı maalesef.
Maalesef diyorum çünkü dünyanın Corona’yla savaştığı aşı ve ilaç üretmek için büyük çabalar sarf ettiği şu günlerde gerek ellerindeki imkanlarla gerekse yılların verdiği tecrübeyle belki de dünyadaki birçok ülkeden önce Corona aşısını biz bulacaktık. Ama kapatıldığı yıllarda ne deniyordu her türlü aşıyı basarız parasını alırız. Böyle şeylerle uğraşmaya gerek var mı deniyordu.  Evet varmış hem bizim milletimizin DNA sına uygun bizim insanlarımıza uygun üretilmiş onlarca aşı ya da ilaç gibi kendimize uygun aşımız üretilebilecekti. Dahası basarız parayı alırız demenin de ne kadar boş bir söylem olduğunu görüyoruz.
 Hem ekonomik olarak sıkıntı çektiğimiz şu günlerde hem paramız kısıtlı ya da bu aşıyı üreten ülkeler hemen bu aşıyı bize satacaklar? Satarlarsa kaça satacaklar? Dışa bağımlı olmaya ne gerek vardı. Birçok ihtiyacımızda olduğu gibi aşı konusunda da dışa bağımlıyız.
Konuyu dağıtmayalım size biraz Doktor Refik Saydam’ dan bahsetmek istiyorum. 1881 yılında İstanbul’ da doğan Refik Saydam Kuleli Askeri Okulundan sonra, Askeri Tıbbiye okulundan Tabip Yüzbaşı Rütbesiyle mezun oluyor. Şu an kapatılmış olan Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) da göreve başlıyor. Sonra Almanya’ya eğitime gönderiliyor. Balkan savaşında (1912) yurda dönüyor. Bu yıllarda salgın olan KOLERA hastalığını önleyici çalışmalar yapıyor. Askeriye Bakteriyoloji Enstitüsünü aktif hale getirerek TİFO, DİZANTERİ, VEBA VE KOLERA AŞILARININ, TETANOS VE DİZANTERİ serumlarını ülkemizde üretimini sağlayarak Ordumuzun 1. Dünya Savaşın daki ihtiyacını karşılanmasını sağlıyor. Tıp literatürüne giren TİFÜS aşını buluyor.
1919 yılında Mustafa Kemal ile beraber hareket ediyor.  Daha sonra Atamızla beraber Osmanlı Ordusundan ayrılıyor. İlk meclise Millet Vekili olarak giriyor. Türkiye Cumhuriyeti’ nin İlk Sağlık Bakanı oluyor. 14 yıllık görevi esnasında Hastanesi olmayan birçok şehre Yeni Cumhuriyetin dar imkanları altında Memleket hastanelerinin kurulmasını sağlıyor. Sağlık personeli yetiştirmek için okullar açıyor. Ülkenin birçok yerinde Verem savaş dispanserlerini kuruyor.
 Kelime anlamı olarak Hijyen, temizlik anlamına gelen, Tıp da bu günkü karşılığı Koruyucu Hekimlik olan Hıfzı Sıhha Kurumu 1928 yılında kuruluyor.  Hıfzı Sıhha Doktor Refik Saydamın ismiyle anılmaya başlıyor. Bu meşhur merkezde tolum sağlığını koruyucu tedbirlerle ilgili çalışmalar yapılırken. Ülkemize uygun aşıların üretilmesi için araştırmalar yapılırken. Dışarıdan ithal edilen ilaçlarında ülkemize uygunluğu kontrol edilmeye başlıyor.  Hıfzı Sıhha ülkemizde aşı ve ilaç konusundaki en yetkili ve en gelişmiş sağlık merkezi olurken uluslararası seviyede de referans kabul edilen önemli bir sağlık kurumu haline geliyor. 2011 yılında kapatılıncaya kadar ülke şartlarına ve ülke insanına uygun onlarca aşı geliştirirken birçok önemli tıbbi araştırmaya da önderlik ediyor. Böylesine önemli bir geçmişi ve etkinliği olan böyle nadir bir kurumuzun kapatılmış olması gerçekten çok üzücü.
 Şu Coronalı günlerin de teşvik edici bir unsur olarak bu muhteşem kuruluşun tekrar açılarak eski etkinliğine kavuşması en büyük dileğim. Ülkemizin böyle kurumlara ihtiyacı var. İnşallah bu milli ve yerli kurumumuz tekrar kurulur.
Corona Virüsüne karşı aşı ve ilaç bulma konusunda da Türkiye’de bazı profesörlerimizin bulundukları üniversitelerin imkanları çerçevesinde çalışma yaptıklarını biliyoruz.  Keşke bu bilim insanlarımızın Hıfzı Sıhha gibi imkanları daha geniş ve bir arada çalışabilecekleri böyle ulusal bir enstitüde bilgilerini birleştirerek çalışmalarını Ulusal bir Merkezde beraber yapabilseler.
 Bu önemli Bilim insanlarımızdan Profesör Ercüment Ovalı ve Profesör Aykut Özkul hocalarımızın çalışmalarını destekleyelim ve yardımcı olalım ki karantinalı günlerimizin Refik Saydam’ ları olsunlar. Umarım emekleri boşa çıkmaz ve ilk aşıyı ve ilacı bulurlar. En azından Milli ve Yerli Corona Aşısını geliştirirler. Bu doktorlarımızın ve çalışma arkadaşları ile Sağlık Çalışanlarına teşekkür ediyor Allah yardımcıları olsun. Hepsini hastalıklardan muhafaza etsin