.

Uzmanlar, korona salgınının doğal olduğunu ispatlamaya çalışsa da, biyolojik bir silah olarak kullanıldığı veya kullanılabileceğine dair şüpheler devam ediyor. Çin’in Wuhan eyaleti dışında fazla vaka görülmemesi ve salgının erken bitmesi şüpheleri güçlendiriyor.
Biyoterörizm, biyolojik ajanların kasti olarak serbest bırakılmasını veya yayılmasını içeren terörist faaliyet olarak tanımlanmaktadır. Terörist ajanlar, bakteri, mantar, virüs, böcek veya çeşitli toksinler olabilmektedir. Ayrıca, modern tarım ticaretinde de terörist duruşlara rastlanmakta, bu tür faaliyetler de agrobiyoterörizm olarak tanımlanmaktadır.
Biyoterörizm, insanlarda, hayvanlarda veya bitkilerde hastalık veya ölüme neden olan virüslerin, bakterilerin, toksinlerin veya diğer zararlı ajanların kasıtlı olarak salınmasıdır. Bu ajanlar tipik olarak doğada bulunur, ancak hastalığa neden olma yeteneklerini arttırmak, mevcut ilaçlara karşı dirençli hale getirmek veya çevreye yayılma yeteneklerini arttırmak için mutasyona uğratılabiliyor veya değiştirilebiliyor.
Biyolojik ajanlar hava, su veya yiyeceklerde yayılabilir. Bu ajanlar teröristler için de önemli silahlardır. Failini bulmak son derece zordur.
Biyolojik ajanların elde edilmesi nispeten kolay ve ucuzdur. Kolayca yayılabilir ve gerçek fiziksel hasarın ötesinde yaygın korku ve paniğe neden olabilir. Bu nedenle sıklıkla tercih edilmektedir.
Biyolojik bir silah, teröristler için esas olarak bir eyalet veya ülkeye kitlesel panik yaratma ve bozulma yöntemi olarak kullanılabilir. Bu nedenle biyoteknoloji çalışmalarının teröristlerin eline geçmemesi için azami gayret gerekmektedir.
İnsanlara zarar vermeyen, ancak ekonomiyi bozan ajanların kullanımı da aslında biyoterörizm olarak değerlendirilmektedir.
Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasından kısa bir süre sonra Almanya, ABD, Rusya, Romanya ve Fransa'da biyolojik sabotaj kampanyası başlatmıştır.
1972'de ABD’de Şikago Polisi, şehrin su kaynaklarını tifo ve diğer bakterilerle zehirlemeyi planlayan iki üniversite öğrencisini tutuklamıştır. Öğrenciler hastanelerden hastalık etmenlerini toplamışlar ve topladıkları mikropları çoğaltmışlardır.
1980 yılında, Dünya Sağlık Örgütü, çok bulaşıcı ve tedavi edilemez bir hastalık olan çiçek hastalığının ortadan kaldırıldığını duyurmuştur. Hastalık vahşi doğada ortadan kaldırılmasına rağmen, çiçek hastalığı virüsünün donmuş stokları hala ABD ve Rusya hükümetleri tarafından laboratuvar ortamlarında korunmaktadır. Kötü niyetli idareciler tarafından her zaman kullanılma potansiyelleri bulunmaktadır. Çiçek hastalığına karşı kullanılan aşı programları sonlandırılmış olduğundan dünya nüfusu bu hastalığa karşı hassas durumdadır.
1984 yılında, Oregon’da 11 restoranda, bir gurup tifo hastalığını bulaştırmışlar, marketlerde kapı kollarına da bulaştırarak, 751 kişinin gıda zehirlenmesine neden olmuşlardır.
1993 Haziranında dini bir gurup Tokyo’da şarbon mikrobunu bulaştırmaya çalışmış, ancak başarılı olamamıştır. Dini gurup, aşılarda kullanılan bir bakteri ırkını kullandıkları için kimseyi hasta edememiştir.
Son yıllarda, SARS, MERS, Domuz Gribi gibi hastalık salgınları görülmüş ancak biyolojik silah olarak kullanıldıklarına dair kanıt bulunamamıştır.
2019 yılı sonlarında başlayan COVİD-19 salgını ise, biyolojik silahlara karşı, insanoğlunun ne kadar savunmasız olduğunu göstermiştir. Kötü niyetli insanların eline geçtiğinde atom bombasından daha tehlikeli olduğu da ortaya çıkmıştır.