Korona salgını bütün dünyayı sarmaya devam ediyor.
Korona salgını bütün dünyayı sarmaya devam ediyor. Hemen bütün ülkeler hastalığın bulaşmasını ve dolayısıyla hastanelere yığılmayı önlemek için ciddi tedbirler alıyor. Elbette ülkeleri tedbirleri birbirinden farklılık gösteriyor.
Bazı ülkeler hastanelere aşırı yığılma nedeniyle sahra hastaneleri tesis etmek zorunda kaldılar. Brezilya ve birkaç ülke salgını önleme tedbirlerine pek gerek görmedi. Bazı ülkelerde maçlar devam ederken, bazı ülkelerde sokağa çıkma tedbirlerini daha da sıkı tutmaya çalıştı.
Memlekette yaşlıların toleransı zayıf olduğu için sokağa çıkmaları yasaklandı. Uzun süre çiftçiler tarlasına bahçesine gidemedi. Alınan tedbirlerin önemli bir kısmı değiştirildi.
Evden çıkamayanlar için kurulan yardım ekipleri hemen her yere yetişmeye çalıştı. Neticede yaşlıların evlerinde kalması için her şey yapıldı. Yaşlıları eve tıkan tek bir sebep var. O da hastalığa toleranslarının düşük oluşu. Peki, evin fertlerinden bulaşma ihtimali ortadan kaldırıldı mı? Elbette hayır. Sadece eve kapanmış oldular. Yaşadıkları stresle hastalığa daha hassas hale geldiler. 65 yaş üstü insanımızın çoğunun tansiyon, şeker ve benzeri rahatsızlıkları var. Bir şekilde sağlık hizmetlerinden yararlanıyorlar. Hastanelerden virüs kapma ihtimali yüksek olduğu için gidemiyorlar da. Evden çıkmaları zaten izne tabi. Son zamanlarda evden birkaç saatliğine de olsa evden çıkmalarına izin verilecek gibi görünüyor.
Salgının en garibini ne yazık ki devlet yaptı. Hastanelerde doluluk oranı düşük derken Atatürk Havaalanına iki tane sahra hastanesi yapmaya karar verdi. Kanal İstanbul’un ihalesini de yangından mal kaçırır gibi yapmıştı ama sahra hastanesinin ihalesi ve inşaatına başlanması akıl alır gibi değil.
Havaalanının binaları iki tane sahra hastanesine yetecek iken bir kenarda hafriyata başlanıverdi. Daha sonra çevre sakinleri gürültüden rahatsız olunca iki tane pisti kaldırıverdiler. Plan, proje, ihale aşamaları nedir anlaşılmadan 2 milyar dolar değerindeki pistler ne yazık ki tarih oluverdi. Belli ki bir daha kullanılmasın diye yapıldı. Başka anlam çıkmıyor çünkü.
Cumhurbaşkanı korona salgınıyla ilgili olarak her açıklamasında muhalefeti eleştirdi. Eleştirmeden önce birlikten, güçlü olmaktan bahsetti, ardından ayrıştırdı veya ötekileştirdi.
Maliye Bakanı bol keseden atmaya devam etti. İki buçuk milyon istihdam yaratacaktı unutturdu. Garip ifadelerle, özellikle milletin anlamayacağı kelimelerle ekonominin iyi yolda olduğunu anlatmaya çalıştı. İnandırıcı değildi.
Bütün reklamlar korona salgınına endekslendi. Salgınla ilgili en önemli tedbir ve aynı zamanda slogan olan evde kal işlendi hep.
Bir ABD’ye yardım eksikti. ABD gibi bilimde, sağlıkta, teknolojide dünyayı şekillendiren ülke bizim yardımlarla nefes aldı. Yandaş medya canlı olarak yayınladı. Oysa ABD’ye gönderilen iki kargo uçağı dolusu malzemenin on katını ABD güneyimizdeki terör örgütüne gönderdi. Anadolu Ajansının haberine göre mart ayında gönderilen tıbbi malzeme miktarı 1,2 milyon dolar.
Elbette olanın olmayana yardım etmesi kadar doğal ve insani bir davranış olamaz. İyi de hala maskesi gelmeyenler var memlekette. Satış yasaklanmasaydı herkesin maskesi olurdu mutlaka.