Geçenlerde paylaştığımız Harlan’ın bitki toplama gezileri esnasında yaptığı güzel tespitlerden bir tanesini paylaşmakta yarar var.
Geçenlerde paylaştığımız Harlan’ın bitki toplama gezileri esnasında yaptığı güzel tespitlerden bir tanesini paylaşmakta yarar var. Bu da göçer veya gezici bahçıvanlar. Füsun Ertuğ tarafından 2005 yılında derlenmiş bir makale, o yılları bütün açıklığıyla anlatıyor.
1948 yılı Ağustos ayıdır. Ziyaret Geçidi’ne gelirler ve Karadeniz görünmüştür artık. Önünde birbiri ardına dizilmiş dağlar kartpostal gibi bir düzensizlikte uzanıyordur. Sağ tarafta bir yerlerde Rus sınırı vardır. Sarp, yalçın tepelerin bir bölümü Sovyetlere aittir. Solunda ise kartpostallık dağların arasında Yusufeli bölgesi yer almaktadır.
Bu bölgede Çoruh nehri bir yılan gibi kıvrılıp derin kanyonlar içinden geçerek Batum’a doğru hızla akmaktadır. O güne dek Yusufeli adını iki kez işitmiştir.
O dönemde Amerika Tarım Bakanlığında Bitki Araştırması ve Yeni Bitki Geliştirme Bölümü adına bir araştırma yürütmektedir. Görevi Amerikan tarımına yararlı olabilecek her türlü bitki malzemesini derlemektir. O zamana dek Doğu Anadolu tarımsal açıdan araştırılmamıştır. Burası, ulaşılması ve yolculuk edilmesi zor bir bölgedir.
Amerikalıların vahşi doğu adlandırması gibi vahşi doğudur. Üzerinde durduğu sıra dağlar 3000 metre yüksekliktedir. Yusufeli’nin bulunduğu kanyon ise 600 metre yüksekliktedir. Dağların arasında bulunan kanyonun düzlük yerlerinde mısır ve tütün tarlaları bulunmaktadır. Çoruh Vadisi’nde de zeytin ve incir yetişmektedir. Bunlar, Türkiye’nin zıtlıklarını, ekolojik olarak ne kadar zengin olduğunu anlatmaktadır. Zorlu iklim koşulları ile tropikal iklim koşulları iç içe bulunmaktadır.
Türkler, Artvin için rakı şişesinin duracağı bir düzlük bulunmadığını ifade etmektedirler ama Harlan Artvin’de vali ile akşam yemeğinde rakı içerler. Vali, Harlan’ın çalışmalarına büyük ilgi gösterir.
Aylarca Güneydoğu, Batı ve Kuzey Anadolu’da dolaşan Harlan, çok sayıda sebze tohumu toplar. Küçük bir yerleşim yerlerinde üreticilerden ve tohum satıcılarından binlerce tohum örneği alır. Üreticilerin neredeyse tamamı, tohum satıcılarının ise çoğunluğu verdikleri tohumlar için para almazlar. Çok da ilgi gösterirler.
Doğu Anadolu’da, özellikle Kars ve Van çevrelerinde pazarlarda sebze tohumları bulamazlar. En büyük kentlerde bile tohum satıcıları çok azdır. Köylülerde de hiç tohum yoktur. Israrlarına rağmen bulamazlar. Köylülerin hepsi ağız birliği etmişçesine olsaydı verirdik demektedirler.
Sonunda Harlan, bahçeleri göstererek peki bu bahçedeki lahanalar, karnabaharlar, havuçlar, fasulyeler nasıl oluyor? Tohumsuz mu yetiştiriyorsunuz diye sorunca, köylülerden biri biz tohum yapmayız, bu gördüğünüz bahçıvan her yıl Yusufeli’nden gelir, sebzelerini yetiştirir, köylülere satar, tekrar geri döner cevabını verir.
Haritaya göre Yusufeli’ne giden yol Erzurum’dan geçmektedir. Van Gölü kıyısındaki Muradiye’ye vardıklarında, Yusufeli’nden 320 km uzaklıkta Yusufelili bir bahçıvana rastlarlar. O zaman anlarlar ki, Doğu Anadolu’da kırsal kesim henüz tam yerleşik hayata geçmemiş, sebzesini Yusufelili bahçıvanlardan tedarik etmektedir. Bütün kış köylerinde kalmaktadırlar, ancak yaz geldiğinde davarlarıyla yaylaya çıkmaktadırlar. Dolayısıyla sebze yetiştirmeye zamanları el vermemektedir. Köylülerin bir kısmı köylerinde kalmakta ve kışlık ektikleri hububatı hasat, harman edip ununu, bulgurunu yapmaktadır.
Ulaşım zorluğu göçer bahçıvanlık kültürünü geliştirmiştir. Yabana atılacak bir kültür değil. Günümüzde de nakliye fiyatlarının yüksekliği dikkate alınırsa, pazara yakın bahçıvanlık sanki daha iyi görünüyor.