İnsanoğlu doğal kaynakları kullanmak ve bu kaynaklardan daha fazla pay alabilmek için tabiri caizse adeta savaşıyor.

İnsanoğlu doğal kaynakları kullanmak ve bu kaynaklardan daha fazla pay alabilmek için tabiri caizse adeta savaşıyor. Ancak birçok bilim adamının belirttiği gibi savaşı kazandığı gün kaybedecek. Bu kaybın da telafisi olmayacak ne yazık ki. Nitekim teknoloji gücüyle yaptığı bazı eserler yağmura, sele teslim olup gidiyor. Kömürü ve petrolü paraya çevirdikçe dünya ısınıyor, daha büyük felaketler meydana geliyor.
İnsanoğlunun doğaya üstünlük kurma duygusu, üstünlük kurmak için bilgi ve teknoloji üretimini yüzyıllarca sürekli kılmıştır. Tekerleğin icadıyla başlayan süreç, çok daha geniş alanlara, farklı disiplinlere yayılmıştır. Teknoloji binlerce yıl boyunca gelişmiş, ancak hiçbir zaman ihtiyacın üzerinde üretim ve sınırsız kullanım baskıları ortaya çıkmamıştır. Tarımsal üretimde, bazı alanlarda sorunların ortaya çıktığı vaki ise de, kaynaklar üzerindeki tahribat son yüzyıldaki gibi aşırı düzeylere ulaşmamıştır.
Hemen her alanda daha fazla üretme duygusu, ürünün ticarileşmesinden köken almaktadır. Bilgi ve ürünün ticarileşmesi, daha fazla üretme ve üretileni bir şekilde tükettirme politikalarını geliştirmektedir.
Enerji, gıda, giyim gibi alanlarda israfın doruk yaptığı ülkeler bulunduğu gibi, dip yaptığı ülkeler de var. Dolayısıyla doğal kaynaklardan yararlanmada hatırı sayılır adaletsizlik söz konusu. Dünyada kişi başına yıllık gelir 7500 dolar civarında görünüyor. Aslında yıllar itibariyle dünya nüfusu artmasına rağmen kişi başına yıllık gelir de artıyor. Bu demektir ki, insanın yaşam standartları sürekli artıyor. Her ne kadar hayatta kalabilme mücadelesi veren, açlıkla savaşan toplumlar olsa bile standartların artmadığını söylemek zor. Ancak doğal kaynaklardan yararlanma ve gelir dağılımında çok büyük adaletsizlikler var. Bunun önüne geçmek de neredeyse imkânsız gibi görünüyor. Dünyanın en zengin 85 kişisinin mal varlığı, dünya nüfusunun mal varlığının yarısından fazlasına denk geliyor. Özellikle yedi sekiz aile, dünyanın yarısını ele geçirmiş durumda görünüyor.
Tarımsal üretimde daha fazla üretmek daha fazla kazandırmıyor. Sadece bazı yıllarda, piyango gibi fiyat artışları nefes aldırıyor. Diğer bir deyişle, tarımsal üretimde birileri ağlamazsa birileri gülmüyor. Dolayısıyla tarımsal üretimi ihtiyaca endekslemekten başka çare yok. Daha fazla üretim için daha fazla kimyasal kullanmak, doğal kaynaklar üzerinde daha fazla baskı yaratıyor ve kaynakları sürekli tüketiyor. Günümüze kadar uygulanan açlıkla ve yoksullukla mücadele programları etkili olmamıştır. Zengin sayısı artarken açlıkla boğuşan nüfus azalmamıştır.
Her yıl binlerce göçmenin Ege ve Akdeniz’de Avrupa’ya geçme çalışmalarına şahit oluyoruz. Geçimle ilgili toprak terkleri ülkemizde de çok yaygın bir şekilde yaşanıyor. Gelirden daha fazla istifade etmenin yolu, paranın daha fazla dolaştığı ülkeler ve bölgeler olarak kabul ediliyor. Bir zamanlar milyonları besleyen topraklarda insan kalmazken, sokağında yürümenin güçleştiği şehirler oluşuyor. Gelirden yararlanmada bir değişim meydana gelmiyor oysa.
Daha fazla tüketmenin önüne geçmek, aşırı tüketimin bedelini ağırlaştırmak gelir dağılımındaki uçurumu azaltabilir mi? Elbette hayır. Açlığın ve göçün en yoğun yaşandığı coğrafyaları incelemek lazım. Ne kadar yabancı sermaye kullanmışlar? Kaynaklarını kim kullanıp gitmiş?