İletişim çağının bir sonucu olsa gerek, yobazlık ve bağnazlığın ürkütücü sevilere ulaştığı görülüyor.
İletişim çağının bir sonucu olsa gerek, yobazlık ve bağnazlığın ürkütücü sevilere ulaştığı görülüyor. İşin kötüsü yobazlık pirim yapıyor.
İnsanımızın yetişmişlik seviyesi, eğitim-öğretim süresinin uzatılmasına rağmen, öğretimden öteye çok az gidebildiği için, ayrışmalar hızla yoğunlaşıyor. Cemaatlerle ilgili konular açılacak gibi değil. Yüzlerce cemaat olduğundan bahsediliyor. Bir kısmının dini saptırdığı konusunda ciddi endişeler var.
Hak ve özgürlükleri genişletmek, dini anlamda biraz daha ferahlık yaratacak gibi görünse de insanımızı yetiştiremediğimiz sürece daha da ayrıştıracaktır. Bu meyanda dini eğitimin gözden geçirilmesinde yarar vardır. Dini eğitim aslında insanımızın kültürel ve ahlaki değerlerini yükseltecek nitelikte olduğu sürece, toplumun tüm kesimleri tarafından makul ve mantıklı karşılandığı gibi toplumsal barışa da önemli hizmetleri olacaktır.
Türkiye’nin iklimler cenneti olduğu kadar kimlikler cenneti olduğu da her zaman kabul edilmektedir. Bu cennetlerin de aslında büyük bir zenginlik olduğu dillendirilmektedir. Oysa bu sayılan zenginliklerin Türkiye’yi ne kadar fakirleştirdiğini, toplumu ne kadar gerdiğini yaşanan sorunlar göstermektedir. Ülkede yaşam alanı bulmuş her birey, yasalarla eşit sosyal haklara sahiptir. Ancak kimlik zenginliği, sosyal haklardan yararlanmada kişisel uygulamalardan dolayı adaletsizlikler yaratmaktadır. Bireyin gelişiminde sorunlar yaşandıkça, bütün boyutlarıyla ayrışmayı hızlandırmakta ve güçlendirmektedir. Oysa bu milleti bir arada tutan önemli değerlerden bir tanesidir din. Laf başı geldiğinde milletin % 97’sinin Müslüman olduğunu söylüyoruz ama yeri geldiğinde kırk parçaya ayrılıveriyor. Bu nedenle okullarda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin zorunlu olması, milletin kültürel değerlerini geliştirmek için gereklidir. Türk insanının dünya üzerindeki dinleri tanıması, ahlaki kuralları benimsemesinde, toplumun barışık düzeninin tesis edilmesi anlamında ne zararı olabilir ki? En azından dine de zarar veren ve yeterli dini eğitim almamış bireyleri yalan yanlış bilgilerle donatıp militarist dinci yapma faaliyetleri de zayıflar.
Günümüzde ortaya çıkan dinle ilgili sıkıntılar ne yazık ki tamamı öğretici ve müfredat kaynaklı sorunlardır. Din eğitimi, devletin kontrolü altında daha sağlıklı olmalıdır. Beklenen de budur aslında. Ancak bu dersin kapsamı içerisinde istisnai de olsa din şovenizmi güdülebilmektedir. Oysa bütün dinlerde, dinin siyasete alet edilmesi haramdır.
Hak dinlerin tamamı, bozulan toplumsal düzeni, hak ve adaleti tesis etmek için indirilmiştir Allah tarafından. İnsanın özlük haklarını koruyan ve geliştiren dinimizde de eğitimiyle ilgili sorunların çıkması elbette kişisel uygulamalardan ileri gelmektedir. Konyalı bir ailenin içinde doğup büyüyen birey ile Tuncelili bir ailenin içinde doğup büyüyen bireyin, ülkenin herhangi bir yöresinde, çalışma veya ticaret hayatında bir araya gelmeleri, barışık, düzenli bir paylaşım içinde olmaları, hatta beraber bir olguyu paylaşmaktan mutlu olmalarına engel herhangi bir faktör olmamalıdır.
Birey nasıl yetişirse yetişsin, hangi gelenek ve göreneklere göre yoğrulursa yoğrulsun, doğruları, kabul edilebilir duruşu olmalıdır. Birbirine ateş kusan bireyleri sistem mi, yoksa sistemin içindeki insanlar mı yetiştirmektedir? Bu sorunun cevabı netleşmeli ve bir politika belirlenmelidir. Sistemi bu anlamda değiştirmek kolaydır. Ancak sistemi uygulayacak olan insandır sonuçta.