Yazımı yazmak için oturdum bilgisayarımın başına. Genellikle konularımı önceden belirlediğim oluyor.

Yazımı yazmak için oturdum bilgisayarımın başına.
Genellikle konularımı önceden belirlediğim oluyor.
Bazen doğaçlama da yazabiliyorum.
.
Bugün olduğu gibi bazen de aklıma hiçbir şey gelmiyor ve oturup İnternette sörf yapıyorum.
.
Konular arasında gezerken birden “Tınnn” şeklinde lamba yanıveriyor.
.
Bugün de öyle oldu zaten.
.
İşte o beynimdeki lambayı yakan konu:
“Tek yumurta ikizi olan iki kadın, tek yumurta ikizi olan erkeklerle evlenip çocuk yaparlarsa, çocukları genetik olarak ‘kardeş’ olacaktır.”
.
Bu cümleyi okudum ve düşündüm.
.
Hakikaten doğru yahu.
.
Aslında teyze oğlu veya amca oğlu olması gereken kişi, sizin “Genetik” olarak kardeşiniz olabilir...
.
Böylesi bir durumda aklıma şu soru geldi:
“Ben eğer kardeşsem, onun mirası bana helal midir?”
.
Yani kanunen mahkemeye başvurulsa hâkim ne yapar?
.
Bir dolu karmaşık düşünce benimki.
Neyse, başına gelen düşünsün, bana ne?
 
***
Dünyaya geldiniz.
Anne ve babanız var.
.
Aile olarak mutlu günler (veya mutsuz günler yaşadınız).
Ancak anne ve babanızın gerçek aileniz olduğuna emin misiniz?
.
İşte can alıcı soru bu.
.
Zira: “Dünyada her gün yeni doğan 12 bebek yanlışlıkla başka aileye veriliyormuş”
.
Ne kötü değil mi?
.
Hani bazı filmlerde işleniyor bu konu.
Yıllarca anne veya baba olarak bilinen kişilerin aslında olmadığı ortaya çıkıyor...
Siz epey yaş aldıktan sonra ortaya birileri çıkıp, sizin anne veya babanız olduğunu söylüyor.
.
Senaristler buna çeşitli son yazıyorlar tabi ama gerçekte ne olacağı bilinmez.
Kişiden kişiye değişebilir.
.
Günümüzde yaşanmış iki olay var mesela.
Denizli’de 3 aylıkken evlatlık olarak verilen kız, 18 yaşına geldiğinde gerçek ebeveynleri ile karşılaştı.
Televizyonlardan canlı olarak verilen bu karşılaşmada bulunan herkes, gözyaşlarına boğulmuş.
.
Bir başka olayda ise:
Otobüs şoförlüğü yapan adama, ölen babasının gerçek babası olmadığı söylenmiş.
Adam gerçeği öğrenmek üzere DNA testi yaptırmış.
Annesinin gerçek babasını söylemesi üzerine araştırıp onu bulmuş.
Sizce ne yapmış?
Sarılmış mı?
Hayır,
“Yaşadığım yıllarım hesabını ver” diyerek mahkemeye başvurup, babasından tazminat istemiş.
Burada bir hayırsızlık var ancak hangisinde:
Babada mı?
Çocukta mı?

Neyse,
Gelelim bu pazar gününün fıkrasına:
Bir kaç yıllık evli çiftin bir bebekleri olmuş.
2 yaşına geldiğinde bebeğin çok farklı ve insanüstü yetenekleri olduğu ortaya çıkmış.
3 yaşına geldiğinde yetişkin bir insan gibi konuşmuş.
5 yaşında, aklınıza gelen her dilde okuyup yazmaya başlamış.
10 yaşında ileri matematik profesörleriyle ileri konularda açık oturumlara katılmış.
13 yaşın geldiğinde, gelecekle ilgili inanılmaz tahminlerde bulunmaya başlamış:
-“Tam 1 yıl sonra bugün ben öleceğim… Ben öldükten 2 yıl sonra 5 Kasım günü annem ölecek... Annem öldükten 3 yıl sonra da 15 Haziranda babam ölecek.”
Annesi ve babası çok şaşırmışlar.
Gerçekten de bir yıl sonra çocuk ölmüş…
Baba çok uyanık olduğu için karısını hemen milyarlar değerinde sigorta yaptırmış…
2 yıl sonra da 5 Kasım günü anne ölmüş…
Baba 3 yıllık ömrünün kaldığını bildiğinden, sigortadan aldığı milyarlarla seyahatlere çıkmış ve birbirinden güzel bayanlarla yemiş bitirmiş.
Hatta evini bile 16 Haziranda boşaltmak şartıyla satarak âlemler yapmış ve son günlerini beklemeye başlamış…
Ölümüne 1 gün kala son parasıyla bir hayat kadını kiralamış, önce jakuzide eğlence, sonra yatak odasında zevk dolu saatlerle bir gece geçirmiş...
Adam gecenin sonunda gözlerini kapatmış ve:
-“Vay be yarın ölmüş olacağım... Karım olmadan 3 yıl ne hayat geçirdim ama her şeyi yaptım, dolu dolu yaşadım, helal olsun bana” diyerek, alkolün verdiği rehavetle ve yorgunlukla uykuya dalmış…
Fakat ertesi sabah gözlerini açtığında yaşadığını anlamış.
Yatakta şaşkınlık içinde bakınırken geceyi beraber geçirdiği genç bayan çığlık çığlığa koşarak içeri girmiş:
-“Hemen aşağıya gelin ne olur. Uşağınız salonda boylu boyunca uzanmış yatıyor. Galiba ölmüş...”