Büyük İskender bir gün Korinthos'a gelir ve hakkında çok şey duyduğu garip filozofu bizzat ziyaret etmek ister.
Büyük İskender bir gün Korinthos'a gelir ve hakkında çok şey duyduğu garip filozofu bizzat ziyaret etmek ister. Tabii Diyojen'in bir villası yok, sokaklarda yaşıyor. O sabah da açık bir alanda yatmış güneşleniyor. Kendisine doğru gelen kalabalığa, yattığı yerden biraz doğrulup bakarken, İskender öne çıkar ve kendini tanıtır:
-Ben büyük kral İskender'im. (I am Alexander, the great king)
-Ben de köpek Diyojen'im. (and I am Diogenes the dog)
Diyojen, İskender’e ayağa kalkmaz, hiç istifini bozmaz.
Binlerce insan, İskender geliyor diye kırılıp geçiyorken o, yerinden kımıldamaz bile.
“Sen ne yapıyorsun, gelenin kim olduğunu bilmiyor musun?” diye Diyojen’i tartaklarlar.
İskender: “Durun, dokunmayın” der…
"Görmüyor musun? İskender geliyor diye insanlar yerlere yatıp kalkıyorlar. Sen yoksa İskender’i tanımıyor musun?” derler.
Diyojen: “Tanıyorum, iyi tanıyorum ve sizi de iyi biliyorum” diye cevap verir.
İskender: “O halde söyle! Kimim, ben?”
Diyojen: “Bendemin bendesisin (esirimin esirisin)” dedi.
İskender sarsılır.
Yerinde duramaz ve atından iner. “Ne demek bu?” dedi.
Diyojen: “Sen, toprak için insan öldürüyorsun. Dünya benim esirim, kölem. Sen de benim köleme köle olmuşsun. Kim kime ayağa kalkacak?” der.
İskender bunu kabullenir.
Diyojen’in büyük bir filozof olduğunu anlar ve der ki: “Dile benden ne dilersen!”
Diyojen: “Gölge etme başka ihsan istemem” der…
Büyük kral, yerde yatan adama, kendisinden bir isteği olup olmadığını samimiyetle sorar. Diyojen de istifini bozmadan "Evet, gölge etme yeter" diyerek, dünyevi değerleri ne kadar küçümsediğini gösterir.
Bunun üzerine İskender, kıkırdayan adamlarına dönüp şunu der ve sahneden çekilir:
"Eğer İskender olmasaydım, Diyojen olurdum."
Bu hikayeyi bilmeyen yoktur, ama Diyojen’in filozofluğundan öte bence İskender’in tavrı da kayda değer…
Zira İskender gibi önemli, ama yüce gönüllü kişilerde dikkat ettiğim özellik, olaylar ve durumlar karşısındaki takındıkları soğukkanlı tavır ve anlamaya çalışmak…
Hemen tepki vermeden, fevri davranmadan, karşısındaki insanın ne yaptığını algılamaya çalışmak da bir erdem…
Bu yüzden ikisi de anılmaya değer…