Mitolojinin en önemli hikayesi olan Truva Savaşının çıkmasına neden olan güzeller güzeli Helen’in dillere destan güzelliğini bilmeyen yoktur.
Mitolojinin en önemli hikayesi olan Truva Savaşının çıkmasına neden olan güzeller güzeli Helen’in dillere destan güzelliğini bilmeyen yoktur.
Helen'in annesi Leda'dır. Leda da güzelliği ile yalnızca insanların değil, tanrıların bile ilgisini çeken bir kadındır. Sparta kralı Tyndareos'un karısıdır. Dillere destan güzelliği vardır Leda'nın. Bir bakan dönüp bir daha bakmaktadır. Tanrılar tanrısı Zeus da bu güzelliğin farkındadır ve Leda ile beraber olmayı kafasına koymuştur. Fakat Hera’nın öfkesi onu korkutmaktadır. Bu yüzden dikkat çekmemek için kuğu kılığına girip Leda’nın yanına gider. Leda, o gece kocasıyla yatmış olduğu halde, kendisini çağıran tanrılar tanrısının isteklerine karşı koymaz ve onunla birlikte olur. Tanrıların seviştikleri her kadının hamile kalması prensibinden, Leda da payını alır. Hikayeye göre Leda, Zeus’un çocuklarını doğurmaz. Bunun yerine altın bir yumurta yumurtlar. Yumurtadan Helen ve Pollux (Polydeuces) çıkarlar. Ama aynı zamanda Leda, kocası Tyndareos'dan da Castor ile Clytemnestra'yı dünyaya getirir. Hatta Thesus, Helen’i kaçırır. Thesus'un niyeti kendisi gibi bir tanrı çocuğuyla evlenmektir. Herkes, Girit Adasındaki labirentte bulunan Minator’u öldüren kahramandan korkmaktadır. Helen’in kardeşleri olan Doiskur’lar hariç. Castor ve Polydeuces kardeşlerini kurtararak geri getirirler.
Tyndareos, kızını ne kadar çabuk evlendirirse, başına gelecek belaların da o kadar azalacağını düşünür. Bu yüzden bütün taliplerin gelmesini ister. Aralarında seçim yapacaktır. Yunanistan’da bekar olan hangi soylu varsa, Helen'i istemeye gelir. Talipler arasında Truva savaşına katılıp da orada olmayan sadece Aşil vardır. Henüz çocuk olduğundan talipler arasına girememiştir. Yunanistan’ın en ünlü ve önemli 99 adayı, Tyndareos’un kapısına dayanmıştır. Beladan kurtulmak için hatta biraz da güç kazanmak için bulduğu çözüm, sanki daha çok belaya neden olmuştur. Kızını kime verirse versin, büyük düşmanlar kazanacak, her durumda, kan dökülecektir. Taliplerin arasında Odysseus da vardır. Çok geçmeden, Helen’i alacak olan şanslı adayın, çok fazla yaşayamayacağını fark eder. Hem bu güzel kadını ele geçirmek, hem de zamanında reddedilmenin öcünü almak isteyen biri, Helen’in kocasını öldürecektir. Kendisini ünlü yapan kurnazlığını konuşturur Odysseus. Helen, kan dökülmeden kocasını bulacaktır. Bu arada bu fikrin sahibi olarak, Tyndareos’un Helen’i kendisine vermesinin büyük ihtimal olduğunu düşünmektedir. Ne de olsa fikri, en çok Tyndareos’u rahatlatacaktır. Tyndareos’a talip olunması için şart koşmasını söyler. O konulan şart ise şöyledir: Helen'le kim evlenirse, diğerleri bu evliliği kabul edecek ve yardıma ihtiyacı olduğunda ona yardım edeceklerdir. Bu, aynı zamanda, Truva savaşında neredeyse bütün Yunanistan'ın birleşmesine neden olacaktır. Bu fikir Sparta kralı Tyndareos’un oldukça hoşuna gider ama, işler Odysseus’un planladığı gibi yürümez. Tyndareos kızını, Agamemnon’un kardeşi Menelaus’la evlendirir. Aslında Agamemnon bekar olsaydı, Tyndareos güç bakımından çok daha iyi bir damada sahip olacaktır ama, kardeşinin de kötü bir kısmet olmadığını düşünür. Hırslı Agamemnon’un büyük işler başaracağı bellidir. Böyle bir adamın bir şekilde akrabası olmak işine gelir. Helen, Menelaus’la evlenir. Ancak güzelliğinin farkındadır ve çevresindeki hiçbir erkeği kendisine layık görmez. Ama zorunlu olarak bu evliliğe boyun eğer. Ve bir çocukları olur. Bu çocuklarının adı da Hermione'dir. Helen, Menelaus'la evli kaldığı zaman boyunca kendisini bekleyen kaderden habersizdir. Ta ki Truva’dan, yakışıklı prens Paris gelene dek. Paris ise o sıralar, tanrıça Afrodit'in kendisine vaat ettiği dünyalar güzelini arıyordur. Bir gün, saraya gelen tüccarlardan biri Yunanistan’da yaptığı alışverişlerden çok, Helen’in güzelliğinden bahsetmeye başlar. Menelaos’un karısı Helen’in. Üç güzel yarışmasında, altın elmayı Afrodit'e vererek, ondan Dünya'nın en güzel kadınına sahip olmanın sözünü almıştı Paris. Paris'in babası Priamos da bu sıralar, uzun süredir gerginlik yaşadığı Yunanistan’a bir iyi niyet elçisi gönderme kararı alır. Bu karar Paris’i heyecanlandırır. Çünkü tanrıçanın vaat ettiği kadın belki de Helen olabilir. Daha sonra abisi Hektor ile birlikte gemiyle yola çıkarlar. Yunanistan'a indikleri akşam, konukların onuruna verilen yemekte karşılaşırlar Helen ile Paris. Hektor kardeşinin ne kadar etkilendiğini sezer. Onun kadınlara olan düşkünlüğünü bildiğinden, kardeşini uyarır. Paris de gülümseyerek, asla görevlerini tehlikeye atacak bir şey yapmayacağını söyler. Ama Helen de, Paris’i gördüğünde, içinde bir ürperme hisseder. Karşı kıyıdan gelen bu delikanlı, onda farklı hisler yaratır. Kendisinden genç olmasına rağmen, onunla birlikte olma isteği doğar içinde. Afrodit’in dokunduğu Helen, karşı koyma gücünü yitirir. Şölendekiler, dağıtılan şarapların etkisiyle kafalarını kaldıramayacak duruma geldikleri sırada, Helen ile Paris ıssız bir köşede birlikte olurlar. Ve bu buluşmaları Paris ile Hektor'un orada konuk olarak bulunduğu sürece devam eder. Şölendekiler, dağıtılan şarapların etkisiyle kafalarını kaldıramayacak duruma geldikleri sırada, Helen ile Paris ıssız bir köşede birlikte olurlar. Helen de Afrodit'in etkisiyle, kızını bile unutarak; Paris ile birlikte gitmek için hazırlandığında o dillere destan Truva savaşını başlatacağını bilmez. Ve yola çıkarlar.