Millet olmanın güzelliği hiçbir yerde yoktur ama ne hikmetse millet olma kavramı gittikçe zayıflıyor.

Millet olmanın güzelliği hiçbir yerde yoktur ama ne hikmetse millet olma kavramı gittikçe zayıflıyor. Doğal afetler bunu artık gözümüze sokmaya başladı. Millet farkına varmasa da millet ölüyor.
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethi hazırlıkları esnasında halkın durumunu gözden geçirmek ister. Tebdili kıyafetle sabah erken çarşıya çıkar. Sokağın başındaki ilk dükkâna girer ve yarım batman yağ, yarım batman bal ve biraz peynir ister. Bakkal erken yağ satıp siftah yaptığını, komşusunun henüz siftah yapmadığını, yağı ondan almasını ister. Diğerlerini tartıp verir. Diğer dükkâna gittiğinde O da siftah etmiştir. O bakkal da diğer komşusuna yönlendirir. O zaman Fatih Sultan Mehmet, bu milletin ahlakı ve bütünlüğüyle değil İstanbul’u, dünyayı fethederim der.
Bu vaka yıllardır konuşulmakta, laf başı geldiğinde örnek verilmektedir. Çok detaylandırmaya gerek yok. Anlayan anlıyor zaten. Malum okuduğunu anlamayan da az değil. Milli birlik ve beraberliği tesis etmek elbette kolay değildir. Ancak ortak paydada, milletin ve memleketin menfaatlerinde, yangın, sel ve deprem gibi felaketlerde tek yürek, tek tüfek olabilen millet, ancak o zaman millettir.
Gölcük depremi geçirdik. Allah korusun binlerce vatandaşımızı toprağa verdik. Ardından aynı bölgeyi Düzce depremi bir daha yıktı.
Her iki depremde de, hırsızlar, ahlaksızlar, caniler milletin acısına, yarasına tuz biber ekti. Ziynet eşyalarıyla yakalananlar, hafriyat demirlerini çalanlar, deprem yardımlarını, çadırları, gıda yardımlarını araklayanlar az değildi.
Yazıklar olsun dendi geçildi. Neden bu karaktersizler çoğaldı denip üzerine gidilmedi.
Daha bu senenin başında, Elazığ depreminde aynı vakalar yine yaşandı. Depremde hasar gören binaların çelik kapılarını çaldılar. Deprem yardımı için Kızılay tarafından toplanan paralar problem oldu. Akıbeti hakkında insanların kafalarında soru işaretleri oluştu.
İzmir’de meydana gelen depremde canlar toprak oldu. Önüne geçmek için ekipler varını yoğunu ortaya koydu. Mucizeler arandı ama faydası olmadı. Yine ihmallerin bedelini canlar toprak olarak ödedi. Canlar yandı.
Sağ kaldığına sevinen nerdeyse yoktu. Herkesin bir canı, can paresi beton yığınları arasında kalmıştı.
Yıkılmayan ama zarar gören binalarda insanların ziynet eşyaları, ilaçları, her şeyleri kaldı. Çadırda veya başka bir yerde yaşamak kolay değil. Evi gibisi yoktur insanın.
Düzeni bozulan insanlar için yardım gönderdi insanımız millet olmanın heyecanıyla. Yardım edebilmenin, elinden geleni yapabilmenin hazzıyla.
Hem insan rahat edemez, uyuyamaz ki evi yıkık, canıyla uğraşan insanlar varken değil mi. Yatacak sıcacık evleri yıkılmış insanlar varken değil mi.
Hiç olmazsa elimden gelen budur diye millet olmanın hazzını biraz da yaşamak isteyen güzel insanların yardımlarını alıp dükkânında satanı da gördük, depremden zarar görmediği halde battaniyeleri alıp evine götürenleri de.
Yazıklar olsun. Milletin dibine dinamit koyanlara, millet olma ülküsünü yıkanlara. Başka ne denebilir ki.