Bugün 10 Kasım. Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 82. Yıldönümü.

Bugün 10 Kasım.
Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 82. Yıldönümü.
.
Onu gören veya görmeyen herkes hala yüreğinde hissediyor, sevgi, saygı ve rahmetle anıyor.
.
Bir video seyrettim gözlerim buğulandı.
Küçücük bir çocuk, “Atatürk öldü” denilince ağlıyor ve soruyor: “Anne gerçekten Atatürk öldü mü?” diyerek.
Neydi onu bu kadar yürekten Atatürk’e bağlayan?
.
Atatürk şöyle diyor:
“Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir.”
.
Milleti için var olan, tüm ömrünü savaşlarla geçirmiş, geri kalanını medeni kalkınmaya ayırmış olan koskoca yürekli bir liderden bahsediyoruz.
.
Kimseyi bölmeyen,
Aşağılamayan,
İnsanını “Kullarım” yerine, “Efendiler” diyerek yücelten bir liderden bahsediyoruz.
.
Anlatıyor kendisi:
“Çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydı, bu yaptıklarımın hiç birini yapamazdım.”
.
Ömründe toplam 3000 kitap okumuş birinden bahsediyoruz. Sürgüne giderken bile yanında bavullarla kitap götürmüş özel birinden.
.
“Orduya ilk katıldığım günlerde, bir Arap binbaşısının ‘Kavm-i Necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın’ diye tokatladığı bir Anadolu çocuğunun iki damla gözyaşında Türklük şuuruna erdim. Onda gördüm ve kuvvetle duydum. Ondan sonra Türklük benim derin kaynağım, en derin övünç membaım oldu. Benim hayatta yegâne fahrim, servetim, Türklükten başka bir şey değildir.”
.
“İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal… İkinci Mustafa Kemal, onu ‘ben’ kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!”
.
Gücü ele geçirdiğinde değişmeyen bir yapısıyla gönülleri fethetmişti.
“Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar, evet, bu doğrudur. Benim arzu edip de yapamayacağım bir şey yoktur. Çünkü ben zoraki ve insafsızca hareket etmesini bilmem. Bence diktatörlük, diğerlerini râm edendir. Ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmetmek isterim.
Ben istese idim derhâl askerî bir diktatörlük kurardım ve memleketi öyle idareye kalkışırdım. Fakat ben istedim ki, milletim için modern bir devlet kurayım.”
.
Vefatından sonra en çok karşı karşıya kaldığı sorulara korkmadan, çekinmeden kendisi yanıt vermişti zaten.
“Benim adım ‘çok içer’ diye çıkmıştır. Filhakika ben, öteden beri içerim. Fakat istediğim zaman bunu keserim; karıştırmam. İçki, sâdece benim keyfim içindir. İçki yüzünden vazifemi bir an geri bıraktığımı hatırlamıyorum. Daha gençken, manevralara çıkılmadan önce, muhabbete dalarak sabaha yakın zamanlara kadar içsek bile ben, bazen uyumadan saatinde vazifem başına gider ve görülecek işi bir dakika geri bırakmazdım. İçki ve vazife, iki ayrı şeydir. Birbirine dokunacak yerde vazifeyi elbette keyfe tercih etmeli, içkiyi behemehâl kesmeli.”
.
Hayatı boyunca hep medeniyete önem veren bir yapısıyla öne çıktı.
“Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır. Bu söylediklerim hakikat olduğu gün, senden ve bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur: Beni hatırlayınız.”
.
Akıl ve mantıkla hareket ederdi.
“Ben manevî miras olarak hiçbir nas-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş, kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım ilim ve akıldır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse manevî mirasçılarım olurlar.”
.
Dindarlara değil, “Dincilere”, “Dini kendi çıkarlarına alet edenlere” karşıydı.
“Artık Türkiye, din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa, kendilerine başka taraflarda sahne arasınlar.”
.
O zamanlarda anlamıştı kimin düşman, kimin dost olduğunu.
“Amerika, Avrupa ve bütün uygarlık dünyası bilmelidir ki Türkiye halkı her uygar ve kabiliyetli millet gibi kayıtsız şartsız hür ve müstakil yaşamaya kesin karar vermiştir. Bu haklı kararı bozmaya yönelik her kuvvet, Türkiye’nin ebedi düşmanı kalır. Anadolu, en büyük hazinedir.”
.
Bu hazinenin kıymetini bilmeyenlere de bir sözü olmuş:
“Ahmaklar, memleketi Amerikan mandasına, İngiliz himayesine terk etmekle kurtulacak sanıyorlar. Kendi rahatlarını temin etmek için bir vatanı ve tarih boyunca devam edip gelen Türk istiklalini feda ediyorlar!”
.
Cumhuriyetin değerini bilmeyenlere:
“Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.”
.
Ve vasiyetini kısaca özetlemiş:
“Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır. Ve Türk milleti güven ve mutluluğun kefili olan ilkelerle, uygarlık yolunda, tereddütsüz yürümeye devam edecektir…”
.
Atatürk…
Anlatmakla bitmez.
Her yaptığı tarihe altın harflerle geçmiş bir insan,
Bir lider…
.
Kısa zamanda yaptıklarını bitiremiyorlar,
Fikirlerini durduramıyorlar…
.
İşte o bütün bu yaptıkları yüzünden çok sevilen, gönüllere taht kurmuş ve hala unutulmayan büyük bir insan...
.
Allah gani gani rahmet eylesin…