Memleket toz duman.
Memleket toz duman.
Vatandaş yerlerde sürünüyor.
İktidarımız hala üzerine alınmıyor.
Aynı şu fıkradaki gibi:
Boşanma davası sonuçlanmış, hâkim kararı okumuş. Davalı koca kararı anlamadığını belirtince, hâkim açıklama yapmış:
“Sizi boşadım, Çocuğu anneye verdim, eşinize de ayda 250 lira nafaka verdim” deyince, davalı koca:
“Allah razı olsun hâkim bey, ben de ayda 50 lira veririm, gül gibi geçinip gider…”
***
Adamına göre muamele yapanlar var ya günümüzde.
İşte onlar için gelsin bu fıkra:
Temel, yalancı şahitlik yapmak için kendine büro açar.
İlk müşterisi gelir ve Temel’e:
“İyi günler bana bir borç davası için yalancı şahit lazım” der.
Bunu duyan Temel:
“Ne zaman verecek bu üçkâğıtçı adam borcunu” der.
Adam Temel’e:
“Biz alacaklı değil borçlu tarafız” deyince
Temel bu kez:
“Ulan kaç kere ödeyeceğiz biz bu borcu!”
***
Uyanıklık,
Sahtekârlık günümüzün vazgeçilmezi oldu.
Buna uygun bir fıkra:
Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını çağırmış yanına ve bir ricada bulunmuş:
“300 bin dolarlık tasarrufum var… Bunu öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye güvenemiyorum. Size şimdi 100’er bin dolar veriyorum. Bu paraları kullanın ancak ne olur ben gömülürken kefenimin içine koyuverin.”
Adam ölmüş.
Üç arkadaş verdikleri sözü yerine getirmişler.
Bir süre sonra bir tanesi vicdan azabı duymuş ve diğer iki arkadaşını çağırarak:
“Hastanenin acil ihtiyacı vardı… Onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin dolar koydum.” demiş.
Bu itiraz üzerine diğeri cesaretlenmiş:
“Ben de aynı günahı işledim… Paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine ancak 50 bin dolar koyabildim…”
Üçüncüsü ise diğer iki arkadaşını uzun uzun kınayıp ayıpladıktan sonra şöyle demiş:
“Ben sözümü aynen yerine getirdim… Kefene 100 bin dolarlık çek koydum!..”
***
18 yıldır sürekli olarak vatandaşa vaatler vererek, “Uçacağız” diyenler, yere çakılmasına rağmen hala iktidardan inmeyi bilemiyor.
Ama sonuç?
İşte onu anlatan fıkra:
Yer İngiltere.
Birkaç yüzyıl öncesi.
Adamın biri cinayetten içeri atılır.
Bir avukat bulunur adama.
İlk görüşmelerinde avukat “Merak etme seni kurtaracağım” der.
Adam da avukata güvenir ve mahkemeye çıkar.
Karar ise idamdır!
Adam doğal olarak avukatına kızar, köpürür. “Hani beni kurtaracaktın?” der.
Avukat da “Sen merak etme. Bu daha bir şey değil. Temyiz var. Seni kurtaracağım” yanıtını verir.
Dava temyize (karar düzeltmeye) gider.
Ama mahkemenin verdiği idam kararı bozulmaz, tersine onaylanır!
Adam yine avukatına döner ve sorar:
“Hani temyizde beni kurtaracaktın?”
Avukat gayet sakin biçimde,
“Dur daha, bu karar Avam Kamarası’nda oylanacak. Seni kurtaracağım” der.
Dava Avam Kamarası’na (Meclis’e) gider, ama orada da idam onaylanır!
Daha sonra Lordlar Kamarası ve Kraliçe de idamı onaylar, adam kurtulamaz.
Kraliçenin onaylaması ile darağacı kurulur, adamı sandalyeye çıkarıp, boynuna ipi geçirirler.
Bu sırada avukatı ile göz göze gelen adamın öfkesi bakışlarına yansımıştır.
Avukat ise hâlâ son derece sakindir.
Gözleriyle işaret ederek, “Merak etmemesini, onu kurtaracağını” anlatmaya çalışır.
Adamın ise artık umudu kalmamıştır.
Cellat gelir, adamın altındaki sandalyeyi iter ve talihsiz adam boynuna geçirilen ipte sallanmaya başlar.
.
Fıkra buraya kadar değil.
Bu birinci bölümü.
İkinci bölümünde hiçbir şey yapamayıp, müvekkilinin ölümüne sebep olan avukatın yerine o ana kadar kendisine hiç şans verilmeyen “Başka bir avukat” ortaya çıkar:
Merakla ne yapacağını anlamaya çalışan celladı bir hamlede geçer, ipi keserek adamı kurtarır.
Doğal olarak ortalık karışır.
Avukata bunu neden yaptığı sorulunca yanıtı şöyle olur:
“Bu adam idam mahkûmuydu. Siz de onu bu avukatın anlamsız savunmasıyla idam ettiniz. Aslında durum şu: Adamın ölüp ölmemesi sizi ilgilendirmez. Kanunda ‘idam edilir’ yazıyor.
‘İdam edilerek ÖLDÜRÜLÜR’ yazmıyor. İdam gerçekleşmiştir!”
Bu sözler üzerine adamı tekrar idam etmeye cesaret edemeyen yetkililer konuyu Kraliçe’ye iletirler.
Kraliçe, zekâsından dolayı avukatı kutlar ve adamı affeder.
***
Sürekli olarak İmam-Hatip açılıyor ya, bir anlam veremiyorum.
Bu fıkra ona gelsin:
Avukata sormuşlar:
“Bir daha dünyaya gelirsen hangi işi yapmak istersin?”
“İmamlık.” demiş.
Nedenini sormuşlar:
“Mevzuat hep aynı, hiç değişmiyor.”
***
Bunca yıldır memleketi idare ettikten sonra batıranları, “Kürsüye çıkıp hala söyleyecek bir lafları var mı?” diye merak ediyorsanız bu fıkra size gelsin:
Adam gece meyhanede kafayı çekmiş, ortalığı birbirine katmış.
Yola çıkıp gelene, geçene saldırmış.
Caddedeki marketlerin camlarını kırmış.
Karakola götürüldüğünde de camı çerçeveyi indirmiş.
Ertesi günü hâkimin karşısına çıkarmışlar. Adam Hâkime: “Avukatım gelmedi. Bekleyelim” demiş.
Hâkim duruşmayı sonlara bırakmış.
Son duruşma saati geldiğinde avukat hala ortalıkta yokmuş.
Hâkim dosyayı incelemiş ve: “Sen hem karakolda, hem savcılıkta, hem de mahkemede yaptığın onca suçu itiraf etmişsin. Tanıklar da var zaten… Avukatın gelip ne söyleyecek?”
Adam hala bir beklenti içinde cevaplamış:
“Valla benim 1000 liramı aldı. Ben de onun gelip ne söyleyeceğini merak ediyorum!”