İnsanoğlunun yaşamını sürdürebilmesi için “En hayati olanı hangisi?” diye sorsak, bütün cevaplar elbette “Su” olur.
İnsanoğlunun yaşamını sürdürebilmesi için “En hayati olanı hangisi?” diye sorsak, bütün cevaplar elbette “Su” olur.
.
Doğa sporları yapanların iyi bildikleri bir şey vardır:
Metabolizmayı yavaşlatarak (asgari düzeyde hareket ederek veya hiç etmeyerek) en az 3 hafta boyunca aç kalınabilinir.
.
Susuzluk ise:
Açlığa kıyasla daha tehlikeli bir sorun.
Susuz kaldığımız üçüncü günden itibaren vücut fonksiyonları hızla çöker.
Yedinci günden itibaren acil tıbbi müdahalede bulunulmazsa ölümle sonuçlanır.
.
Tüm canlılar gibi, insanoğlu da susuz yaşayamaz.
Bu bir gerçek.
.
Doğada, yağmur suları ile beslenen kaynaklar bize suyu vererek sonsuz bir nimet sunar.
.
Ormanlar ise bölgemize yağmuru çeker, bize ulaştırır.
.
Son yıllarda “Gençleştirme ve madencilik” adına kesilen yüzbinlerce ağaçların, şehrimize olan faydaları ortadan insan eliyle ortadan kaldırılmış ve neticesinde beklenen kuraklık baş göstermiştir...
.
Böylece:
Barajımızda ne yazık ki su kalmamıştır.
.
İşte asıl konu bu.
.
Şehrimizin bir numaralı su kaynağı olan Atikhisar Barajında an itibari ile 9 aylık suyumuz kalmış.
.
Eğer önümüzdeki 4 ay boyunca yağmur veya kar görmezsek “Yandı gülüm keten helva…”
.
Zaten virüs belası ile uğraşmaktan helak olmuş olan bizler, bunun üzerine hijyenin ana maddesi suyu da kaybedince ne yaparız bilemem.
.
Nasreddin Hoca bir gün yolda şarkı söylerken kendisine rast gelen bir komşusu sormuş:
-“Hocam hayırdır?”
-“Hiç sorma eşeğimi kaybettim de onu arıyorum” demiş.
Komşusu şaşırmış tabi:
-“Hocam senin üzülmen gerekmiyor mu? Hâlbuki sen şarkı söylüyorsun?”
-“Haklısın… Şu tepenin ardında eşeğimi bulma ümidim var. Eğer orada da bulamazsam sen seyreyle bendeki gümbürtüyü…”
.
Şimdi herkes sakin.
Suyu düşünen yok.
Ancak:
Eğer beklenen yağmurlar yağmazsa, siz görün gümbürtüyü.
***
Kuraklığı yaşadığımız bu günlerde halk olarak bize düşen ise:
“Suyu mümkün olduğu kadar tasarruflu kullanmak.”
.
Bu konuda yetkililer:
Suyun idareli kullanılması ile ilgili kampanyalar yaparak işin ciddiyetini bir an önce ortaya koysunlar.
.
Herkes etrafındakileri uyararak 2020 yılında lanetlenmiş olan dünyada, 2021’e çeyrek kala susuzluğu yaşamamak ve buna bağlı son dakika golü yememek için seferber olmalıyız.
.
Haydi:
Suyumuza sahip çıkalım,
Geleceğimize güvenle bakalım…
***
“Paşam hoş geldin…”
“Seyit asıl sen hoş geldin. İki gündür seni bekliyorum. Neredeydin?”
“Paşam dağda keçilerin yanındaydım. Haberini alınca hemen geldim.”
“Ne işle meşgulsün?”
“Çobancılık ile meşgulüm Paşam.”
“Seyit sen savaşın seyrini değiştirdin. O anda ‘ne istiyorsun’ dedik. Çift tayin istiyorum dedin. Onu da iki gün yemiş üçüncü gün geri iade etmişsin. Gel sana maaş bağlayalım”.
“Hayır paşam. Biz o an görevimizi yaptık, maaş için değil… Paşam senden bir tek ricam olacak. Acaba nasıl görürsün?”
“Söyle Seyit”
“Ben keçinin ardında giderken meşe odunu topluyorum. Ondan kömür imal ediyorum. Havran ve Edremit’te aşçılara gece kaçak satıyorum. Senin emrin ile o ormanda ormancılar önüme geçip baltamı almasa haydi haydi geçinirim.”
.
İşte bu Koca Seyit.
Tek başına tarih değiştiren,
Yüreği kocaman insan.
Yaptığını görev kabul edip, hiçbir karşılık beklemeyen Seyit Onbaşıyı, yaşamının günümüz yöneticilerine ders olması dileğimle vefatının 81. yıldönümünde rahmet, minnet ve saygı ile anıyorum.
Allah ondan razı olsun…