“Aşılar geliyor”, “Olduk olacağız”, “Geçti geçecek”, “Olacağım, olmayacağım”, “Çip takacaklar, takmayacaklar”

“Aşılar geliyor”,
“Olduk olacağız”,
“Geçti geçecek”,
“Olacağım, olmayacağım”,
“Çip takacaklar, takmayacaklar”
Tartışmaları içinde Pandemi hayatımız sürüp gidiyor.
.
Tabi biz de boş durmayıp şu “Aşı” işini yakinen takip ediyoruz ki, siz değerli okuyucularımıza ortada dolaşan haberleri aktaralım.
.
Piyasada adı geçen aşılar şunlar:
BioNTech (Alman)
Moderna (Amerika)
AstraZeneca (İngiltere)
Sputnik V (Rusya)
Sinovac (Çin)
.
Elin adamı gecesini, gündüzüne katsın aşı üretsin sen ortaya çık ve itiraz et, öyle mi?
Söylediğin şu:
“Bunu vurdurursak bize nanoçip takarlar mı…”
.
Prof. Hoca cevaplıyor.
“Ulan ne yapacak sana çip takıp ta? Asgari ücretle geçinmeye çalışan, emekli maaşını çekemeyen, çişini tutamayan, ne seçebilen, ne s.çabilen, her verilene şükredip razı gelen birisin… Elin adamı ne yapacak senin çipini? Ulan o çipin değeri senden kat kat daha değerli… Nanosunu bırak, nanesini bile bulsan al…”
.
Yahudi dilenci açlıktan ölmek üzere ayaklarını sürüyerek yolda yürüyor ve bir yandan da dua ediyormuş:
“Tanrım ne olur bana bir parça ekmek ver. Yoksa açlıktan öleceğim…”
O sırada önünde bir parça ekmek belirmiş.
Hemen üzerine atlayıp yemek istemiş ancak bayat olduğunu anlayınca oracığa bırakıp, yemekten vaz geçerek, halsiz bir şekilde kenara yığılmış.
Tam o sırada Müslüman bir dilenci aynı Yahudi gibi açlıktan son nefesini verirken ayaklarını sürüyerek giderken dua ediyormuş:
“Allah’ım ne olur bana bir parça ekmek ver. Yoksa açlıktan öleceğim…”
O sırada biraz önce Yahudi’nin beğenmediği ekmek parçasını sokağın ortasında görmüş.
Hemen üzerine atlayıp, Yahudi’nin yanına oturup:
“Allah’ım verdiğin nimetlere şükür” demiş ve kuru ekmeği kemirmeye başlamış.
Bunu gören Yahudi yanında ekmek kemirmeye çalışan adama bir tane tokat patlatmış ve:
“Ulan her şeye şükrediyorsunuz, sizin yüzünüzden bize de vermiyor…”
.
Evet işte durum aynı böyle.
.
Bizim “Aşı” bulduğumuza şükredip, bir kenara oturmamız gerekiyor.
Adet böyle,
Usul böyle,
Gelenek böyle
Bizden istenen böyle…
.
Bir de utanmadan soruyor:
“Aşı olacak mıyız?” diye.
.
Bak birader!
“Aşıyı buldun da şırıngasını mı arıyorsun?”
.
Git bir an önce aşı ol kardeşim, aşı…
Dünyada bunu da bulamayanlar var.
Otur, şükret haline...
.
Sevgili hükümetimizin bin bir zorluklarla,
Paranın suyunu çektiği,
Hazinede kuruşun kalmadığı yerde,
Tırnağından, dişinden artırıp aşı bulmuş,
Sen hala “Acaba olsam mı? Olmasam mı?” diye nazlanıyorsun.
Nankörsün nankör…
.
“Efendim; Brezilya aşıyı 10 dolara almışmış,
Türkiye olarak biz 60 dolara almışız.
50 milyon doz aldığımıza göre aradaki fark ne kadar olacakmış?”
.
Elinin körü olacakmış.
“Yahu birader sana ne?”
“Para senin cebinden mi çıkacak?”
.
İktidar bir yerden bulup verecek.
Sana gelen, giden yok.
Bak keyfine…
Çok merak ediyorsan parasını:
“Katar’a söyleriz bize alıverir…”
.
Sen şunu düşün:
“Bu elli milyon doz kime vurulacak?”
“İçinde sen olacak mısın?”
.
Haydi birinci aşıyı torpil bulup oldun,
Ya ikinci?
Ya üçüncü ne olacak?
.
O sıra hükümet değişse,
Kalacaksın ortada?
.
“Ben Çin’e gidip kendime bir aşı alırım” diyemezsin.
Ferdi olarak kimseye aşı vermiyorlar, haberin olsun.
Sonra “Söylemedi” deme.
“Sübek gibi kalırsın ortada vallahi…”
.
Şimdi yapacağın iş şu:
“Aşıyı buldun mu?”
“Buldun”
“Hah… Koy onu cebine, ufak ufak naş… Arkana bile bakma… Millet aşı olmak için can atıyor… Haberin olsun…”
.
“Ağabey bunun yan etkisi var diyorlar, yeterinde insanlarda test edilmedi diyorlar…”
“Ulan sibop… Ne testi? Çamaşır suyu ile yıkanmış tavuk, at etinden sucuk, metil alkolden rakı, kiremit tozundan kırmızıbiber, soba kurumundan karabiber yiyen sen… Ne olur sana be! Düşünsene bir kere…”
.
Korkma!
Sen duşakabinoğullarındansın,
Sana bir şeycik olmaz…
.
İşin ciddi tarafına gelirsek:
Gidin Pandemi hastanesine.
Orada yoğun bakımda yatanları bir görün.
Çektiklerini içinizde hissedin,
“Empati” yapın.
.
Sonra da aşının yan etkilerini mukayese edin…
 
***
Abdurrahman Dilipak’ı bilmeyeniniz yoktur sanırım.
Akit Gazetesi yazarı.
.
Pek takip etmem ama geçenlerde bir yazısı sosyal medyaya düşünce okudum.
Şaşırdım.
“Yok yahu?” Dedim.
İnanamadım ve gazetenin internet sayfasına girdim, yazı doğruymuş.
.
Öncelikle yazısını sizlerle paylaşmak istedim.
Zira Alternatif Tıp olarak faydalanırsınız belki...
.
“Ben sağlığımı nasıl koruyorum” başlıklı köşe yazısı.
“Sabah kalkınca, mesela birkaç damla ağzıma çay ağacı yağı ve karanfil yağı alıyorum.
Sonra gece boyu bir bardak suda bekletilmiş ceviz, sirkeli, limonlu bal şerbeti içiyorum.
Bu arada bir küçük fincan, limon suyunda bekletilmiş ezilmiş sarımsak içiyorum.
Doğranmış ve zeytinyağında bekletilmiş bir incir ve zeytinyağına damlatılmış D vitamini alıyorum.
Yine zeytinyağında bekletilmiş kekik zahterimiz var sabah kahvaltısında.
Zeytin yaprağı çayımız Osmaniye’den geliyor. Kekik, Adıyaman ve Denizli’den.
Ümmüdiye, çörek otu, kekik yağı, birkaç antiviral yağın zeytinyağda tutulan ve sprey şeklinde kullanılan gıda destek ürününü sıkıyorum boğazıma.
Dışarı çıkarken Hekimzade’nin “Hekvir” diye antiviral bir jel şeklinde ağızda patlatılan bir gıda takviyesi var.
Prof. Dr. Abdullah Çoban’ın başka bir gıda takviyesi de her zaman elimin altında.
Mesela hemen her gün, bir avuç tuzsuz, kavrulmamış kabak çekirdeği yerim.
Akşam yatarken zerdaçallı, polenli bir bardak kefir.
Ara ara kimyon tohumu çayı, zencefil, limon, soğan, sarımsak, brokili, kelle paça, domates, havuç ve limon/maydanoz kürü, temr hindi, menengiç hep aklımızda.”
.
Beni bu yazıyı okumaya iten şey şu son cümlesiydi:
“Ne yazık ki, yasal engeller sebebi ile böyle bir zamanda en çok ihtiyacımız olan ‘Kenevirden’ uzağız.”
.
Yakında kenevir serbest bırakılırsa hiç şaşırmayın.
.
Neden mi?
Çünkü günümüz Türkiye’sinde hiçbir şeye şaşırmıyoruz artık…