Şimdilerde erken seçim tartışmaları başladı.
Şimdilerde erken seçim tartışmaları başladı.
Partiler seçimde ne yapacaklarını planlarken, iktidarın tüm bu olanlardan haberi bile yok.
Adamların gündeminde bile değil.
İşte buna uygun bir fıkra:
.
Temel, Cemal, İdris, Dursun ve birkaç arkadaşı, eski bir taka ile balık tutmaya giderler.
Münasip bir yer bulup oltalarını denize salarken, Temel bilgiç-bilgiç konuşmaya başlar:
-“Arkadaşlar, burası Ermenilerin firar ederken kullandıkları sahildir. Ben duymuştum ki, bunlar buradan kaçarken, dalgalı denizde batmamak için, kıymetli eşyalarını denize atmışlar. Şimdi ister misiniz, biz balık yerine o hazinelerden birini bulalım? Ne dersiniz uşaklar?”
Cemal cevap verir:
-“Aaah uşağım keşke! Ben hemen ha bu takayı yenilerim…”
İdris lafa karışır:
-“Hay ağzın bal yesin, ben de hemen evlenirim da!”
Dursun itiraz eder:
-“Ha uşaklar n’oluyorsunuz? Biz adam değil miyiz? Ha buraya sekiz kişiyiz, ha bu arkadaşların kafaları kel mi? Bize de bir hisse yok mudur?”
Derken, hazine hissedarları çoğalınca, hak sahiplerine paylar azalacağı için kavga iyice kızışır.
Temel hiddetli bir şekilde bağırır:
-“Ha uşaklar, bu gün ha buraya balık tutma fikrini ben vermiştim. Onun için hazinenin yarısı benim hakkımdır!”
Cemal itiraz eder:
-“Hadi canım sende, ha bu taka benimdir, hazinenin yarısı benim hakkımdır!”
İdris daha çok kükrer:
-“Ha bu sahile gelmek benim fikrimdi, sizi hazinenin tam üstüne ben getirdim. Hazinenin yarısı benimdir!”
Dursun ve diğerleri de bu menfaatten hisse kapmak için itiraz edince, korkunç bir kavgaya tutuşurlar.
Birçoğu kan-revan içinde ve üst-baş yırtılmış vaziyette sahile çıkıp şehre varırlar.
İlk işleri hastanede tedavi görüp, karakola gitmek olur.
Şikâyetleri üzerine, oradan da acilen mahkemeye sevk edilirler ve nöbetçi hâkimin karşısına çıkarılırlar.
Hâkim bey yoklamadan sonra şikâyetlerini sorar ve Temel olanları bir-bir anlatır.
Bunun üzerine hâkim tekrar sorar:
-“Böylesine canciğer arkadaşları, bu kadar yaralayacak, hastanelere ve mahkemeye kadar, birbirine düşüren o kıymetli hazineyi, ben de çok merak ettim. Şimdi nerede o hazine?”
Hep bir ağızdan cevap verirler:
-“Hazine-mazine yok hâkim bey, biz FARZ EDELİM dedik…”
***
Şu akşamcıların içkisiyle uğraşmayın.
Kim ne yaparsa yapsın, size ne?
Günahsa da kendilerine.
Baskı oldukça satışlar artıyor haberiniz olsun.
.
Hoca cuma namazında içki içenleri fena azarlıyor ve soru sorup, kendisi cevaplıyordu:
-“Paranızı sokağa atıyorsunuz. Peki, kazanan kim? Meyhaneci…”
-“En büyük dükkân kimin? Meyhanecinin…”
-“En güzel ev kimin? Meyhanecinin…”
-“Ya en güzel araba? Meyhanecinin…”
-“Bu paraları veren kim? Tabii ki sizin gibi kafasızlar…”
Aradan iki ay geçer…
Bir adam yolda gördüğü hocanın yanına koşarak gelir ve ellerine sarılıp, öpmeye başlar.
Hoca şaşırır tabi:
-“Hayırdır oğlum?”
-“Allah razı olsun hocam, senin verdiğin içki vaazı sayesinde hayatım kurtuldu.”
Hoca memnun:
-“Aferin sana… İçkiyi bırakmanın mükâfatlarını ahirette de göreceksin oğlum.”
Adam düzeltir:
-“İçkiyi bırakmadım hocam, meyhane açtım.”
***
Bizim Aile Bakanı “Bu memlekette yoksulluk sorunu yoktur” diye bir laf etti.
Kimse inanmadı tabi.
İşte ona uygun bir fıkra size:
.
Kadının biri günah çıkarma hücresine girmiş ve başlamış anlatmaya.
-“Beni bağışlayın Peder, kitapta yazılı olan 7 günahtan birisini işledim. Kibir suçunu işledim. Günde 2 defa aynaya uzun uzun bakıp, kendi kendime ‘Ben ne güzel kadınım’ diyorum.”
Bunun üzerine Peder, aradaki perdeyi açıp kadına yakından bakmış ve şöyle demiş:
-“Hanımefendi, size çok iyi haberlerim var. Günahınız yok. Yanlışınız var…”
***
Şöyle bir fıkra okudum.
Hoşuma gitti.
Nereye yamayacağımı biliyorum ama yazmak istemedim.
Siz okuyun, nereye isterseniz oraya uydurun.
.
İçlerinde bir anne deve ve yavrusun da bulunduğu kervan yola çıkmış.
Bir müddet sonra yavru deve:
-“Anne, dizlerim titriyor. Hissi kablel vuku bir tehlike seziyorum, dönelim.”
Anne deve, başını çevirip yavrusuna bakmış ve yola devam etmiş.
Yavru deve bir müddet sonra hissiyatını tekrarlamış:
-“Anne, dizlerim çok fena titriyor. Ne olursun dönelim. Başımıza felaket gelecek…”
Anne deve bakmış ki susmayacak:
-“Yavrum… Sezdiğin tehlikeyi ben de yola çıkmadan sezmiştim. Senin veya benim bu tehlikeyi sezmem önemli değil. Asıl kervan başının bunu sezmesi gerek. Yoksa biz de onunla beraber helak olacağız.”
***
Yağmur mevsimi gelince birden yağmur duası aklımıza geldi.
Ama bu yağmur duasının özelliği:
“Hiç günahı olmayanlar” safa dizilmeliydi.
Sonuç mu?
Yağmur yağdı…
İşte fıkrası.
.
Memleketin birinde kuraklık varmış ve yağmur yağmıyormuş.
Yağmur duasına yapacak, nefesi kuvvetli bir hoca bulup getirmişler.
Hep beraber tepeye yağmur duasına çıkmışlar, akşama kadar dua etmişler, ama bir damla yağmur düşmemiş.
Bunun üzerine ahali; “Hani hoca efendi, yağmur nerede?” diye yakınarak sormaya başlamış.
Hoca etraftakileri terslemiş:
“Sizin kalbiniz bozuk!”
Sormuşlar “Nereden anladın?”
Hoca hemen yanıtlamış;
-“Eğer yağmur yağacağına inansaydınız, şemsiye taşırdınız. Aranızda bir ben inandım yağmur yağacağına, o yüzden şemsiye aldım, ama maalesef o da yetmedi!”
.
Yağmur duası yapanlara baktım, şemsiyeleri yoktu.