Dijital dünyaya zaten meraklıydık, şu Pandemi kısıtlamalarıyla da iyice içine girdik.

Dijital dünyaya zaten meraklıydık, şu Pandemi kısıtlamalarıyla da iyice içine girdik.
.
“Avatar” filmindeki gibi “Hangimiz bu dünya, hangimiz diğer dünya” diyerek arada gidip geliyoruz.
Bu yüzden gerçeklik mefhumunu kaybettik.
.
Hele çocuklar?
Şu kısıtlama günlerinde ne yapacaklarını şaşırdılar doğrusu.
.
Onları saplandıkları sanal dünyadan vazgeçirmek için uğraşırken, uzaktan eğitim adı altında başlatılan okul uygulamalarıyla, iyice sanal dünyaya saplandılar.
.
Artık ellerinde tabletle geziyorlar.
“Bırak onu” deme hakkımız elimizden alındı,
“Dersim var” dediğinde akan sular duruyor.
.
Çocukların (izinli olarak) sanal dünyalar ile bu kadar çok içli dışlı olmalarını takip edemediğimizden, girip-çıktıkları (kontrol edilmeyen) sitelerin de haddi hesabı yok.
.
Hele şiddet içeren, cinsellikle ilgili oyun ve videoların yarattığı travmaları yazmaya gerek yok.
.
Her gördüklerini,
Her okuduklarını,
“Gerçek” sanmaları,
“Bilgi kirliliği” içinde başlarına işler açıyor.
Davranışlarına yön veriyor.
.
Hele 8 ila 12 yaş arasındakilerin büyüklerine karşı “İtiraz sendromları” yaşadıklarından, sanal dünyada gördüklerine inandıkları kadar size inanmıyorlar.
.
Bir başka açıdan bakınca bu işler aslında fiziki olarak da o kadar tehlikeli ki.
.
Misal:
Uzman doktor diyor ki:
“Düz zeminlerde yürüyerek büyüyen AVM çocuklarının ‘Denge sistemi’ sorunlarını çok yaşıyoruz. Engebe olmadığı için sistem uyarılmıyor. Uyarılmadığı için gelişmiyor.”
Buyurun buradan yakın.
.
Bırakın AVM’yi,
Sokağa ancak 3 saat çıkabilen çocukları düşünürseniz ne diyeceksiniz?
.
Kısaca:
Sanal dünya teknolojik olarak iyi ama hazırlıklı olmayan bizlerin canına okuyor…
.
İktidar sahipleri olaya el koyarak ebeveynlerin “Sanal dünya ile baş etmenin yolları” adlı eğitimi hayata geçirmeleri gerekiyor.
Bu eğitimi almayanlara “Ceza Sistemi” (nasılsa alıştık) getirmeleri gerekiyor.
Yoksa bir nesil sanal dünya içinde eriyip gidecek.
Gelecekte, gerçek dünya ile baş edecek,
Bizleri yönetecek insan bulamayacağız.
.
Tehlikenin farkında olanlar hala ses çıkarmıyorsa,
Devlet olarak yetkilisi bir şeyler yapmıyorsa, bizim de elimizden gelen buysa,
“Gelecek Nesil” olgusunu kaybetmişiz demektir.
Geçmiş olsun…
 
 
ARABA MI SANA DEĞER KATIYOR,
YOKSA SEN Mİ ARABAYA?
Trafiğe çıkan arabaların Jeep modellerini hepiniz bilirsiniz.
.
Şimdi soruyorum,
“Bu arabalar satılırken,
Diğer arabalardan üstün olacaksınız,
Sizin her ne şartta olursa olsun geçiş üstünlüğünüz var,
Diğer taşıtlar size yol vermek zorunda,
Geçmek için önünüzdeki araca ‘Selektör’ yapmanız yeterli,
Siz fazla para verdiğinizden, her zaman önde olmalısınız,
Sizin aceleniz olabilir, böyle bir durumda diğerlerinin acelesi olamaz” gibi:
Bir katalog veriliyor mu?
Böyle bir tanıtım mı yapılıyor mu?
Yoksa yıl içinde buna benzer kampanyalar oluyor mu?
.
Oluyorsa bizim haberimiz neden yok?
En azından bir basın mensubu olarak bizi haberdar etmeniz lazım.
.
Eğer yoksa…
Lütfen satışta bu kuralların olmadığını,
Bu arabayı satın alan müşterilerinize diğerlerinden (trafikte) üstün olmadıklarını anlatın.
.
Ayrıca yollarımızda en fazla 110 km,
Oto yollarda 140 km yapabiliyoruz.
Bunu zaten Murat 124 de yapıyor.
.
Ezine’den Çanakkale istikametine geliyorum.
Tam göbekteki trafik lambalarında durdum.
Önümde “Kartal” var, onun sağ yanında bir kamyon.
Kartal, yeşil ışık yanar yanmaz sinyal vererek hareket etti ve kamyonu geçip, sağa yanaşmaya başladı.
Adamcağız bana yol verdi.
.
O sağa yanaşırken ben de onu sollayıp, sağa yanaşacağım.
Zira,
Acelem yok, sağdan sağdan gideceğim.
.
Ama ne mümkün?
Ben daha Kartal ile yan yana gelmeden arkama hızla gelen bir Volvo sürücüsü, “Selektör” yaparak benden yol istedi.
.
Şimdi düşünün:
Ben bu insana nasıl yol vereyim?
.
Sola gidemem refüj var.
Sağa gidemem henüz sollamadığım “Kartal” var.
Hızlandıkça onu solluyorum ama biraz vakit gerekiyor.
Ne de olsa yeni hareket ettik.
.
Benim arabanın 3 saniyede 100 kilometreye ulaşma gibi bir mahareti yok.
Kısaca: Yol vermek için uçmam gerek…
.
Siz olsanız ne yaparsınız?
.
Haksız yere yediğim “Selektör” dolayısı ile Cinlerim tepeme çıktı tabi.
.
Böylesi şımarık bir insanoğlu tarafından selektör yedikten sonra sağa geçerken, adam soluma girmişti bile.
Adama dönüp: “Ne istiyorsun?” manasında el işareti yaptım.
Adam “Ne var!” der gibi el hareketi yaparak bastı gitti yanımdan…
.
İçim içimi yiyor.
Biz eski şoförüz.
Bize yol verene korna çalar teşekkür ederiz.
Yolda kalana yardım için dururuz.
Kimseye saygısızlık etmeyiz.
“Arabası eski” diye dalga geçmeyiz, onur kırmayız.
.
Sonra düşündüm ki adamın, kullandığı pahalı arabası ile ilgili değil, ahlakla ilgili problemi var.
Kendisini diğer insanlardan üstün gören, psikolojik bir yapısı var.
.
Plakası “001” ile bitince kendisini “Kaf Dağının Muhtarı” zannediyor anlaşılan.
.
Sonra?
.
Adamı İntepe yokuşunda yakaladım.
Dayandım arkasına ve “Selektör yaparak” yol istedim.
Ne oldu bilin bakalım?
.
Adam sağ tarafı boş olduğu halde ne yazık ki:
“Bana yol vermedi.”
.
Belli ki pahalı arabasına yediremedi (ki şimdi İnternetten katalog fiyatına baktım tam tamına 1.722.170 liraymış.
.
İşte böyle.
O adama araba satanların günahı yokmuş meğer.
Sürücüsünün “Ezikliğiymiş” bana bu yazıyı yazdıran.
.
Günümüz dünyasında:
Altına değerli, sonu 001’li, tem fonksiyonlu, pahasının sonu bol sıfırlı biten araba alıp kendisini bir şey sananlarla,
Düşüncesiyle, duruşuyla, toplumdaki yeriyle kendisi değerli olup arabasına değer katanlar yarışıyor.
.
Aslında hayatın da kısaca özeti bu değil mi?