Yazıya bir fıkra ile başlamak istiyorum.
Yazıya bir fıkra ile başlamak istiyorum.
.
Hollanda’da yaşayan Temel bir gün göçmen bürosuna gidip kesin dönüş yapacağını söylemiş.
Göçmen bürosundaki Hollandalılar Temel’i tanıyorlar ve seviyorlarmış.
Haliyle merak edip sormuşlar;
-“Burada rahatın gayet iyi. Bir elin yağda, bir elin balda… İşin var, maaşın var… Ailen yanında, niye dönmek istiyorsun?”
Temel üzgün bir tavırla:
-“Homoseksüeller yüzünden” demiş. Bürodakiler şaşırmış;
-“Seni rahatsız filan ediyorlarsa hemen bir şikâyette bulun, gereğini yaparız. Buradan bu yüzden ayrılmana değmez.”
- “Yooo…” demiş Temel, “Beni rahatsız etmiyorlar.”
-“Peki, neden gidiyorsun öyleyse?” sorusu gelince Temel anlatmış:
-“Burada 20 yıl önce homoseksüellik yasaktı, 10 yıl önce serbest oldu. 5 yıl önce de eşcinsellerin evlenmelerine izin çıktı. Homoseksüellik mecburi olmadan hayırlısıyla dönmek istiyorum.”
.
Şimdi durup dururken bu fıkrayı neden yazdım biliyor musunuz?
Sizleri ikaz etmek için.
.
Diyeceğim şu:
“Sakın Bolivya’ya gitmeyin…”
.
Çünkü:
Bolivya’da “Demokratik yönetime dönüş başarıyla uygulanıyor” vurgusu yapılıp, bunun ilk sonucu olarak “Ülkede eşcinsel evlilik” yasalaşmış.
.
Biz İstanbul sözleşmesini tartışaduralım,
Adamların demokratik anlayışına bakar mısınız?
İlk düşündükleri “Eşcinsel evlilik…”
Bundan gerisini ben düşünemiyorum zaten.
.
Haber şöyle geldi:
“Bolivya Yüksek Mahkemesi, anayasada yasak olmasına rağmen aynı cinsten kişilerin evliliğinin bir temel insan hakkı olduğunu kabul etti ve anayasanın üstünde Uluslararası İnsan Hakları Bildirgesi’nin yer aldığını belirterek Bolivya’da eşcinsel evliliğini yasallaştırdı.”
.
Bize “Hayırlı olsun, Allah bir yastıkta kocatsın” demek düşer…
GÖMÜLMEK YASAK…
Allah geçinden versin,
“Öldünüz” diyelim.
Ancak gömülecek yeriniz yok.
Yani mezar yeriniz yok.
Hoş bir durum değil…
.
Bazen dua edilir:
“Allah hayırlı ölümler versin” diye.
Evet.
Ölümün de hayırlısı var.
.
“Denizde kaybolmuş,
Cesedi bulunamamış” ölümler çok var.
.
Buradaki durum ise farklı:
“Allah gömülecek yer versin”
“Amin” şeklinde.
.
Norveç’in kuzey sahili ile Kuzey Kutbu arasındaki Svalbard takımadalarından birinin üzerindeki Longyarbyön kasabası, bir dağın eteğindeki rüzgâra korunaklı vadiye inşa edilmiş küçük ahşap evlerden oluşuyormuş.
.
İşte bu kasabada:
“Ölüleri gömmek yok…”
.
Peki ya sebep?
.
1917’de çıkan bir salgında nüfusun önemli bir kısmı ölmüş.
.
Yapılan araştırmada ise:
Salgına sebep olan bu virüsün 70 yıl önce mezarlığa gömülmüş bir cesetlerden yayıldığı anlaşılmış.
.
Çünkü bu cesetler:
Soğuk hava yüzünden deformasyona uğrayamamış ve virüs yaymışlar.
.
Halk salgın tehlikesiyle baş başa kalmamak için bu kasabada ölülerin gömülmesini yasaklamışlar.
.
Mesela siz:
Buraya gelip de ağır şekilde hastalanma talihsizliğine uğradıysanız, bir uçağa bindiriliyorsunuz ve ömrünüzün son günlerini mecburen Norveç’in başka bir yerinde geçiriyorsunuz.
Yok, uçağa yetişemediniz ve hastalığa ya da kazaya bu topraklarda kurban gittiyseniz, o zaman da bu topraklara gömülemiyorsunuz.
.
Bu kasabanın bir diğer özelliği ise:
Büyük bir kısmını kutup ayılarının oluşturuyor olmasıymış.
.
Öğretmenler bu yüzden sürekli silah taşıyorlar ve üniversite birinci sınıfa başlayan her öğrenci ilköğretim gününde, kutup ayısının nasıl vurulup öldürüleceğini öğreniyormuş.
.
İlk tavsiye, “Hayvanın başını vurmak zordur, göğsüne nişan al. Eğer ayıyla karşılaştığında silahın yoksa dikkatini dağıtmak için eldivenlerini çıkarıp uzak bir yere at, belki dikkatini dağıtabilirsin. Eğer ağzını şapırdatır gibi sesler çıkartıyorsa öldürmeye hazırlanıyor demektir. Aman dikkat et…” şeklindeymiş.
.
Ey vatandaşlar!
Biz de “Virüs yüzünden başımız belada” diye hayıflanıyorduk, meğer el âlemde ne dertler varmış…
.
Oturup halimize şükredelim ve
Allah başkaca dert vermesin diye de dua edelim…