Felaketlerle dolu 2020 yılı biterken bir felaket de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından geldi.
Felaketlerle dolu 2020 yılı biterken bir felaket de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından geldi. Asgari ücretin 3000 liranın üstüne çıkması beklenirken 90 kuruşlu bir rakamda kalıverdi. Devletin parasını hesapsızca harcayan memleket idarecileri fakirlik sınırının altında geçinmeye, millete ve memlekete hizmet etmeye çalışan kesime sonu 90 kuruşla biten bir zammı reva gördüler. Üstelik yıl biterken.
Zaten simit-çay hesapları yaparak milletin aklıyla dalga geçen iktidar sahipleri, milletin değil kendi hesaplarında olduklarını millete hissettirmeye başladılar artık. Kalacak yeri olmayan, sokakta kalmak zorunda olan, kendine ceza kesilen vatandaşa, cezadan kaçma yolu, şeytanın aklına gelmez diyerek saldıran yandaş kanalların olduğu bir memlekette asgari ücrete kim itiraz edecek?
Vatan haini ilan ediverirler. Yasal olmayan işlere bulaşanlarla, hiçbir işe yaramadığı yerlerden maaş alanlarla gurur duyan zavallılardan başka ne beklenebilir ki.
Türkiye’nin en büyük işçi sendikasının hesaplamalarına göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırında yaşaması için Kasım 2020’de en az 2516 lira kazanması gerekiyor. Günde 3 öğün çay simit yapsa bile böyle bir ailenin karnını doyurma şansı bulunmuyor. Ama işçinin haklarının arkasında duramıyor. Memlekette bir korku belası almış başını gidiyor.
Memleketin ekonomik sorunlarının bedelini asgari ücretli çekmek zorunda değil. Saraylarda, lüks makam arabalarında sefa sürenlerin harcamaları artarken, asgari ücretliyi çaya simide mahkûm etmek hiçbir vicdana sığmaz.
Toplanan vergilerle yandaş müteahhitlere bedelinin beş katı fiyatla verilen ihaleler varken, asgari ücretliye kumda oyna demek sağlıklı bir idareci duruşu olamaz. Geçmeyen arabaların paralarını yandaşlara tıkır tıkır ödeyen bir devlet, asgari ücretliye bütçe imkânları bu kadar demesi anlamsızdır.
Devlet burjuvazisi içerisinde sosyal hayattan uzaklaşan devlet büyükleri, sokaktaki yangının farkında değiller. Yandaşların ördüğü ağın içinde her şeyi güllük gülistanlık gören karar vericiler sokağa çıksalar neler döndüğünü göreceklerdir mutlaka.
Aslında yapılan araştırmalar, istatistikler az da olsa gösteriyor. Gerek ücretli kesimde, gerekse üreten kesimde kullanılan kredi miktarı her geçen gün artıyor. Üstelik kredi borçlarını kapatmak için kullanılan kredi miktarının da arttığı görülüyor. Kendi maaşlarını kaldır parmak indir parmak usulüyle jet gibi artıran idarecilerin, vasatın altında yaşam şartlarında kendini sürdürmeye çalışan, moralini bozmadan üretmek için didinen insanları korumanın yollarını bulmaları gerekir.
Asgari ücretle çalışan bir kişinin, bugünkü şartlarda ev bark düzmesinin imkânsız olduğunu hemen herkes bilir. Aynı zamanda, asgari ücret olarak tanımlanan bu matrah, kendi ili dışında öğrenimini sürdüren bir üniversite öğrencisinin aylık geçim bedelinin az üzerindedir. Bir öğrenci günde üç öğün çay-simit yapsa, dolmuş parasıyla birlikte ayda 1050 TL’den aşağı bir masrafla okuyamaz.
Kalan aile fertleri çay-simitle beslense asgari ücret yetmiyor. Başka ucuz bir beslenme yolu var mı acaba?