Elimize bir mikrofon alıp meydanlara çıkıp önümüze gelene sorsak: “Türkiye’nin çözülmesi gereken acil sorunu nedir?” diye..

Elimize bir mikrofon alıp meydanlara çıkıp önümüze gelene sorsak:
Türkiye’nin çözülmesi gereken acil sorunu nedir?” diye.
.
Gelecek cevaplar şunlar olur:
“Ekonomi”
“Demokrasi”
“Siyaset”
“Birlik beraberlik”
“Trafik”
“Eğitim”
v.s.
.
Ama bir kişi de çıkıp:
“Su sorunu” demez.
Evet adım gibi biliyorum,
“Demez…”
.
Çünkü:
Haberi yok,
Yazılmıyor,
Okunmuyor…
.
Gazete başlıklarına ve 1. Sayfa haberlerine bakın:
“ABD’de kaos”
“81 ilde suç duyurusu”
“Zamlar”
“Dolar ve altında son durum”
“Mesut geliyor mu?”
“Mandzukic ile görüşmelere başlandı!
“Mutasyon ve aşı”
.
Çanakkale olarak ne zaman barajımız kuruma seviyesine geldi, o zaman aklımız başımıza geldi.
Hoş,
“Geldi mi, gelmedi mi?” daha bilmiyoruz.
Yaz aylarında göreceğiz.
.
Çanakkale Belediyesi açıklama üzerine açıklama yapıyor:
“Tasarruf edin!”
.
Zira:
54 milyon 115 bin metreküp kapasiteli Atikhisar Barajı’nda,
12 milyon metreküp su kaldı...
.
Sözcü Gazetesi yazarı Soner Yalçın Türkiye genelinde yaşanan bu konuya dikkat çekerek çarpıcı bir durum ortaya koyuyor.
.
“Dün:
Dünyada tarımsal üretimde kendine yeten yedi ülkeden biriydi Türkiye.
Bugün:
Su kaynaklarının azalması sonucunda kuraklık ve çölleşmeden en fazla etkilenen yedi ülkeden biri Türkiye.”
.
“Dün:
1980’ler başında 28 milyon hektar (ülke topraklarının üçte biri) tarım arazisiydi.
Bugün:
Bu arazilerin büyüklüğü 4.5 milyon hektar düştü. (Ki ekilen 8.5 milyon hektar tarım alanının yüzde 74’ünü sulayabiliyoruz!) Tarım arazisi küçülmesine rağmen su yetmiyor…”
.
“Neden?” diye sormak geliyor insanın içinden.
.
Cevap şu şekilde geliyor:
“Bitki örtüsünün tahribata uğraması,
Bilinçsiz tarla açılması,
Plansız arazi kullanımı,
Aşırı ilaçlama vs.
Erozyon,
Yangın,
Sel…
Gibi doğal dengelerin bozulmasıyla topraktan elde edilen fayda azalıyor.
Bu da kuraklık gibi çevre-iklim felaketlerine yol açıyor. Kısır döngü aşılamıyor.”
.
Ne olacak?
.
“Dünyada her yıl yaklaşık 4 bin 600 milyar metreküp su kullanıyor.
.
Bunun:
% 70’i tarımda…
(Türkiye’de yüzde 77)
% 20’si sanayide…
(Türkiye’de yüzde 13)
Ve
% 10’u konutlarda tüketiliyor.
.
Bakınız:
Birkaç gün yağacak yağmur sizi kandırmasın; Türkiye, su zengini ülke değil.
.
Bugün:
Kişi başına düşen yıllık 1.400 m3 kullanılabilir su miktarı ile Türkiye:
Su sıkıntısı bulunan ülkeler arasında yer alıyor.
.
Yarın:
Kişi başına düşen yıllık 1.120 m3 kullanılabilir su miktarıyla, su sıkıntısı çeken ülke durumuna gelecek.
Bu sadece çeşmeden akan suya yansımayacak, yenilecek suya/tarıma da büyük darbe vuracak!
İtibarıyla hayat daha pahalılaşacak…” diye bir tespit yapıyor Yalçın…
.
Öyleyse Türkiye’nin gündemi suni gündemler değil, geleceğimizin teminatı sayılabilecek olan “Su” dur.
.
Siz politikacılarımızdan “Su” ile ilgili bir söz, bir açıklama duydunuz mu?
Hayır…
.
Çünkü onlar sadece koltuklarının peşine düşmüş olarak, kendilerine göre gündem yaratıyor ve halkı oyalıyorlar.
.
Tek amaçları:
“Günü kurtarmak…”
 
***
MUHTAR ÇAKMAĞI…
Köyün birine eski zamanda bir çakmak getirmişler.
Çakmak o kadar kıymetli ki, sağı-solu yakmaması, yanlış işlerde kullanmaması için güvenilir birine teslim etmek gerekiyormuş.
Köylüleri toplayıp “Bu ateş aletini kime verelim?” diye sormuşlar.
Köylüler de muhtarı salık vermişler ve “İhtiyaç duydukça alır, ateşimizi yakarız” demişler.
.
Muhtar, çakmağı alınca (ateşin sahibi olarak) giderek saygınlığı artmış, etrafında dalkavuklar, yağcılar toplanmaya başlamış.
Saygı arttıkça muhtarın kibri de büyümüş.
.
Etrafından daha çok saygı, daha çok korku beklemeye başlamış.
Ateşi kendine verenin köylüler olduğunu unutmuş.
Dalkavukların da tahrikleri ile ateşi baskı ve korkutmak için kullanmaya başlamış, kiminin evini, kiminin tarlasını yakmış.
Tarlalar sürülemez, evler yaşanamaz hale gelmiş.
.
Muhtarın baskısından köylüler yavaş yavaş köyden ayrılmaya başlamışlar.
Ticaret durmuş, köye gelen çerçicilerin ayağı kesilmiş, çevre köyler gelişirken muhtarın köyü giderek gerilemiş.
.
Muhtarın köylülerinden biri kendileri gerilerken, çevre köylerin niçin geliştiğini merak edip çevre köylerden birine gitmiş.
Oradaki zenginliği, bağı bahçeyi görünce sormuş; -“Sizde çakmak yok mu?”
Köylüler;
-“Var” demişler,
-“Peki, sizin köy böyle nasıl gelişti, bağınız, bahçeniz yanmadan nasıl böyle kaldı, bizim köyde her şey tarumar oldu?”
Köylüler;
-“Yoksa siz çakmağı bir kişiye mi verdiniz?”
-“Evet, muhtara verdik.”
-“Eyvah! Büyük yanlış yapmışsınız, hiç çakmak bir kişiye verilir mi?”
-“Siz öyle yapmadınız mı?”
-“Hayır, biz öyle yapmadık, biz çakmağı bir kişiye verdik, çakmak taşını başka bir kişiye, benzinini başkasına verdik. Ateş yakmak için üçünün bir araya gelmesi gerekiyor. Biri yanlış bir şey yapmaya kalksa, ötekiler izin vermiyor.”
-“Desenize biz hepsini bir kişiye vermekle kendi kendimizi yakmışız..!"
 
***
UMUT HIRSIZLIĞI…
İçinizde “Banker Bilo” filmini bilmeyeniniz yoktur sanırım.
.
Türk sinemasının klasikleri arasına girmiş olan bu filmde Şener Şen ile İlyas Salman oynamıştı.
.
Filmin akılda kalan en çarpıcı sahnelerinden biri, Şener Şen’in, içlerinde İlyas Salman’ın da olduğu birçok kişiyi Almanya’ya götürme vaadiyle paralarını alarak, İstanbul’da bırakmasıydı.
.
Buna benzer olaylar yurdumuzda oldukça sık yaşandı ve hala günümüze yaşanmaya devam ediyor.
.
Bu memlekette dolandırıcı olmak için çok özel yeteneklere sahip olmanıza gerek yok.
Karşınızda “Kandırılmaya hazır” o kadar çok insan var ki.
.
Daha geçen hafta Aynı Banker Bilo’da ki gibi olay Aydın’da yaşandı.
.
Tam 84 kişi İtalya’ya adam başı 1000 Avro alarak götürme vaadiyle kandırılan ve aralarında çocukların da bulunduğu Suriye, Mısır ve Afganistan uyruklu 84 kişi yakalandı.
.
İnanılır gibi değil.
.
İnsanların umutlarını sömüren bu dolandırıcılar gibi aramızda Maho (Şener Şen’in filmdeki adı) maskesiyle dolaşan niceleri var.
.
Tek geçim kaynakları:
“Umut hırsızlığı…”
 
***
FIKRA…
Genç milyonerin biri kafeterya da otururken yanına yaşlı bir adam yaklaşır.
Yaşlı adam cebinden altın kaplamalı çakmağını çıkartıp gösterip: “Bu çakmağı, servetiniz karşılığında satın almanızı teklif ediyorum” der.
Genç zengin: “Bu basit çakmağın karşılığında servetimi mi istiyorsun? Çıldırdın mı sen!”
Yaşlı adam: “Bu tahmin ettiğiniz gibi basit çakmak değil” der ve çakmağı çakar. Çakmaktan bir cin çıkar ve sorar:
-“Buyrun bayım, benden ne istersiniz?” diye sorar?
Yaşlı adam: “Bana bir çay getir” der.
Adam gözlerini açıp kapamasıyla masada sıcacık nefis kokulu çayın hazır halde görür.
Zengin bu durumdan şaşkına döner ve sevinir. Cebinden kalem kâğıt çıkartıp bütün servetini bu çakmak karşılığına, yaşlı adama vermeyi kabul ettiğini yazıp imzalar.
Zengin acele ile evin yolunu tutar.
Eve geldiğinde çakmağı denemek ister ve çakar.
Çakmaktan Cin çıkar:
-“Buyrun bayım, benden ne istersiniz?”
-“Bana o yaşlı adama verdiğim bütün servetimi geri getirmeni, ayrıca özel bir uçak ve çok güzel bir yat istiyorum. Tabii bir de içinde, her yeri altınlarla döşenmiş ve son teknoloji olmasına lütfen dikkat et.”
Cin: -“Özür dilerim bayım… Ben yalnız çay ve kahve yapmasını bilirim.”