Şu aşı konusu gündemden hiç düşmeyecek.

Şu aşı konusu gündemden hiç düşmeyecek.
.
Muhaliflerin dediği gibi:
“3 maske dağıtamayanlar, 120 milyon aşıyı nasıl vuracaklar?”
.
İlk bakışta oldukça itici bir yorum gibi gözüküyor.
Ama yaşananlara bakınca insan hak vermeden edemiyor.
.
Dört aşamada aşı vurmak zor değil aslında.
Aşıyı satın alacaksın,
Yurda getireceksin,
Organize olacaksın,
Aşıyı vuracaksın…
.
Peki hangi aşamada işler aksıyor?
.
Cevap:
Hepsinde…
.
Aşı bulundu mu?
Belli değil.
(Bulundu ama hangileri?)
Alındı mı?
Belli değil.
(Alınmış ancak ne kadar olduğu belli değil)
Alındığı söylenen aşı miktarı yurda geldi mi?
Belli değil.
(Pazartesi ikinci partinin geleceğinin haberi yapıldı)
Organize olundu mu?
Belli değil.
(Kim vuracak, nerde vuracak? Ne zaman vuracak?)
Aşı belirlenen kişilere vuruldu mu?
Belli değil.
(Açıklama yok hala)
.
Peki,
İmtiyazlı kişilere veya sıraya kaynak olmuş kişilere vuruldu mu?
Evet.
.
Haberler bunlarla dolu.
.
Diyelim haberler yalan,
O halde çıkıp tekzip etmeli ki insanlar şüpheye düşmesin ve aşılamanın sağlıklı yürüdüğü noktasında güvensin.

Bir başka konu daha var.
Aşıyı vurdurup, vurdurmama noktasında çoğu insanımız hala karasız.
Net açıklama olmadığından,
Garanti verilemediğinden,
İnsanlar haliyle tedirgin.
.
Hele, olur-olmaz haberlerin çıkması ve aşılananlarla ilgili olumsuz haberler yapılması akılları karıştırıyor.
.
Misal daha dün şu haber çıktı:
“BioNTech aşısını yoğun olarak kullanan İngiltere, İsrail ve İsviçre, ilk dozda korumanın ‘beklenenin çok altında ve yüzde 50’ler seviyesinde’ olduğunu açıkladı.
Aşının ayrıca Brezilya ve Güney Afrika mutasyonuna karşı korumadığı saptandı. İsviçre’de, ikinci aşıyı olan yaşlıların 4’te biri, iki hafta sonunda yine Corona kaptı.”
.
Tamam, açıklamalarda aşı olduktan sonra vücudun antikor üretmesinin uzun süreceği, bu süre zarfında yine de tam koruma yapılması gerektiği sürekli söyleniyor.
.
Ancak insanlara yoğun kampanyalarla ulaşıp, anlatılmalı, ikna edilmeli.
Bizim insanımız kusura bakmayın ama biraz cahildir.
Anlatılana hemen inanır.
Hele durum can korkusu ise.
Bakın habere:
“Malatya’da bazı kişiler, Koronavirüse iyi geldiği düşüncesiyle kendilerini bal arılarına ısırtıyorlar.
Arının iğnesinin vücuduna girmesiyle Koronavirüse karşı bağışıklığının güçlendiğini öne süren bu kişiler, periyodik şekilde bunu uyguluyor.
.
Uzmanlar ise uygulamadan kaçınılması gerektiğini, bu yönde bilimsel bir çalışma olmadığını belirterek, arı sokmasının ölümlere yol açabileceği konusunda uyarılarda bulundu.”
.
Gayrı siz karar verin,
Bizim insanımız böyle…
.
Ayrıca bu mutasyon işi de var.
Eğer böyle bir durum söz konusu ise aşılanmak ta işe yaramayacak gibi.
.
Siz diyorsanız “Mutasyon bize ulaşmadı” diye,
Öyleyse bu haber ne?
Yalansa çıkıp ortaya yalanlayın…
.
“Tokat’ta 10 vakanın kaynağı araştırılıyor!”
A Haber’de mutasyon geçirmiş virüs ile ilgili olarak verilmiş haber.
.
Şimdi bir yetkili ortaya çıkıp hepsini bizlere tek, tek anlatmalı…
Ki ikna olalım…
.
Bu arada Uğur Dündar’ın bir önerisi var:
“Aşıyı özel sektör getirsin, eczanelerde satılsın…”
Hatta
“Askıda aşı kampanyası” başlatılsın.
.
Hem daha çabuk aşılanma olur,
Hem de yayılma hızı daha çabuk düşer.
.
Bence iyi teklif,
Sırf “Uğur Dündar dedi” diye kabul edilmiyorsa başka lafım yok…
 
***
ÖNCE ADALET…
Son günlerde yüzümüzü güldürecek,
Bizleri heyecanlandıracak haberlere pek rastlanmıyor.
.
“Kavga, gürültü, cinayet, şiddet, tecavüz”, gibi haberlere sık sık rastlar olduk.
Ruh durumumuz bozuldu.
İçimiz karardı…
.
Olaylar sonrası “Hak, hukuk, adalet” kısmında yapılanları gördükçe daha da çok kararıyor dünyamız.
.
Bakın habere:
“Antalya'da eğlence merkezinde çalışan bir çocuk annesi Ç.Y., iş bitimi patronunun söylemesi üzerine M.K. isimli müşterinin aracına binerek taksi durağına bırakılmak üzerine yola çıktı.
.
Durağa gelindiğinde M.K., araçtan inmesine izin vermediği Ç.Y.’ı dövdü. Ardından kadını otomobiliyle marangozhanesine götürdü. Burada kadını dövmeyi sürdüren M.K., Ç.Y.’a tacizde bulundu.”
.
Okurken dişlerini sıktınız,
Saçlarınız diken-diken oldu,
Hırslandınız,
Yumruklarınız kasıldı değil mi?
(“Yok öyle bir şey olmadı” diyorsanız sizce mesele yok, okumayın bundan sonrasını.)
.
Peki sonra?
M.K. yakalandı.
Ve
Tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
.
Bir kez daha dişlerimizi sıktık.
.
Sonra ne oldu?
.
Ç.Y., olayın travmasıyla intihara teşebbüs ederek yüzde 99,9 engelli kaldı.
.
Ya sonra?
Buna sebep olan M.K. ise serbest gezerken iş yerinin önünde kimliği belirsiz kişilerce darp edildi.
.
Bu olay sonucu M.K.,
“Cep telefonumu açamıyorum. Binlerin üzerinde tehdit mesajları geliyor. Ailem ve ben sokağa çıkamaz hale geldik” dedi.
.
Adam mağdur oldu.
Darp edildi.
Sokağa çıkamaz hale geldi…
.
Memlekette adalet olmayınca:
Birileri bunu üstlenir,
Kendisine vazife edinir
ve
Ülkede kaos başlar.
.
Devleti yönetenler bu işi acilen çözmeli ve kanunun gediklerinden faydalanan bu kişilerin sokaklarda serbest dolaşmasını yeni kanunlarla önlemelidir…
.
Yoksa işimiz zor…
 
***
OLAYA FRANSIZ KALMA…
Bu haberi buraya almamın sebebi;
Öyle kolay rastlanılacak haberlerden değil.
.
“Unkapanı’nda kiraladığı lüks otomobille süratli bir şekilde seyir halinde olan Fransız sürücü, makas attığı esnada kapalı kasa minibüse arkadan çarptı.
Feci kaza kameralara yansırken, kazada 1’i ağır şekilde olmak üzere 4 kişi yaralandı.”
.
Olaya bakalım:
Bir Fransız turist Türkiye’ye İstanbul’a gelmiş.
Hoş gelmiş, sefa gelmiş.
.
Aslında,
“Gelmek için virüslü günleri mi buldun a saftirik?” demek lazım ya neyse…
.
Neyse,
Tutmuş bir araba kiralamış.
.
Sebebi:
Gezmek,
Şehri tanımak,
Hoşça vakit geçirmek.
Eyvallah…
.
Yaptığı yanlışlar:
İstanbul dışında ehliyet sahibi olup ta, İstanbul’da araba kullanmanın akıl istediği bir ortamda,
Sen hangi cesaretle trafiğe çıktın?
Sana kim gaz verdi?
Arabayı kiralayanlar seni ikaz etmedi mi?
.
Orası İstanbul.
Kendine göre trafik kuralları olan şehir.
“Ben Fransız’ım ülen… AB ehliyetim var, dağıtırım…” demekle bu iş olmuyor.
.
Sen burada her daim:
“Trafiğe Fransız kalmaya” mahkûmsun.
Nitekim kalmışsın işte.
.
Madem araba kiraladın,
Akıllı olup ufak ufak yol alsana,
Makas senin neyine?
Buranın makası,
Fransa’nın makasına benzemez.
.
Orada adamlar düz şeritte direksiyonu sabitler gider,
Burada her dakika ne yapacağını kestiremezsin, direksiyon direksiyon olduğuna pişman olur.
.
Sen sinyal beklersin öndeki araçtan,
O senin tahminine güvenir, neren sapacağına karar verdiği zaman.
Sinyal kolunu kullanmaz, zaten paslanmıştır.
Sinyal filan hak getire kardeş, ne sinyali?
.
Bu ülkede bazı şehirlerin plakalarını taşıyan arabalardan bile koruyacaksın kendini,
Onları görünce dikkat edip “Destur” çekeceksin birader...
Tabi sen nereden bileceksin, “Fransız kalmışsın” işte.
Bilmezsen de,
Ne olduğunu anlayamazsın böyle ve
Küttt..!
.
Neyse,
Olan olmuş zaten geçmiş olsun.
Bu sana ders olsun,
Bir daha sizin makası, buralarda deneme…
Uymaz buralara…